Beslenme, solunumdan sonraki en önemli yaşamsal faaliyettir. Yenidoğan döneminden itibaren vücudun temel enerji ihtiyacını karşılamak, hücresel anlamda sağlıklı gelişimi sürdürmek ve yetişkin hayatta sahip olunacak sağlık bütünlüğünün temellerini oluşturmak için düzenli ve dengeli beslenme alışkanlıkları geliştirmek son derece önemlidir. Kişide sağlıklı beslenme davranışı bebeklik döneminden başlayıp okul çağına dek geçen sürede kazanılır. Vücudun sıvı-elektrolit dengesini etkileyen herhangi bir hastalık varlığı, çocuğun zihinsel ve psikososyal kapasitesi, içinde bulunduğu sosyal çevrenin tutumu, toplumun kültürel özellikleri ve ebeveyn veya bakım verici rolünü üstlenmiş olan kişilerin yemek yemek ile ilgili yaklaşımı gibi pek çok bileşen doğrultusunda şekillenir. Beslenmek, sağlıklı yaşam için olmazsa olmaz niteliktedir ancak bu görüşün takıntı boyutunda ele alınması, özellikle çocukluk çağında çeşitli yeme bozukluklarına ve son derece ciddi fiziksel ve/veya ruhsal sağlık problemlerine yol açabilir.
Yeme bozukluğu yemek yeme dürtüsünün fiziksel açlık durumuna göre değil farklı algı ve düşünce biçimlerine göre şekillendiği ve beslenme davranışının büyük oranda bozulduğu son derece önemli psikiyatrik problemlerden biridir. Kişi, genellikle vücudun ağırlık veya şekil gibi dış görünüş özellikleri hakkında olumsuz fikirlere sahiptir ve bu durum yemek yeme davranışına karşı farklı bakış açılarının ortaya çıkmasına neden olur. Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından yayınlanan DSM V’te 8 farklı yeme bozukluğun türünden bahsedilir ancak tüm yeme bozuklukları içerisinde en sık rastlanan iki tür anoreksiya nervoza ve bulimia nervozadır.
Yeme bozukluğunun en sık karşılaşılan bu türünde şişmanlamaya karşı aşırı korku durumu hakimdir ve kişi zayıf bir bedene sahip olmak için kendini çok uzun süreler boyunca aç bırakır. Beden algısında bozulma ile seyreden anoreksiya nervoza hastalığında kişi, ne kadar zayıflarsa zayıflasın kendini daima kilolu olarak algılar ve beden ağırlığını azaltmaya yönelik birtakım davranışlar sergiler. Yaklaşık 15 yaş civarında ortaya çıkan yeme bozukluğu, başta gelişim dönemini olumsuz etkilediği gibi ilerleyen süreçte kişinin vücut ağırlığının %50’sini kaybetmesine, kan basıncı ile ilişkili ciddi problemlere, kemik yoğunluğunun azalmasına ve daha pek çok fiziksel sağlık sorununa yol açar.
Yeme davranışı ile ilişkili sık karşılaşılan bir diğer bozukluk ise bulimia nervozadır. Hastalığın bu türünde de yine kişinin kendi beden imajını algılayışı ile ilgili ciddi bozukluklar bulunur ve kişi aşırı zayıf olma isteği ile birlikte kilo almaya karşı anormal düzeyde korku duyar. Anoreksiya nervozadan farklı olarak kişi aşırı yeme isteğini baskılayamaz ve tıkanırcasına yemek yeme atakları yaşar. Doyma hissinin algılanmasının da bozulduğu bu tabloda hasta, sağlıklı bir insanın yiyebileceği miktardan çok daha fazlasını çok daha kısa süre içerisinde yer ve daha sonra kilo alma kaygısının tetiklenmesi ile birlikte parmağını gırtlağına bastırarak kusma refleksini başlatır; midenin tamamını boşaltır. Kontrolsüz yeme ve kusma nöbetlerinin tekrarlayıcı bir hal alması sonucunda vücut yeterli enerjiyi alamadığı için hızlı şekilde kilo kaybeder ve fiziksel sağlık büyük oranda bozulur.
Kişinin en az bir ay süre ile besleyici değeri olmayan toprak, kağıt, makyaj malzemesi gibi maddeleri yemesi ile karakterize yeme bozukluğu türlerinden biridir. Yaştan bağımsız olarak değerlendirilen bu yeme davranışı genellikle başka ruhsal bozukluklar bağlamında ortaya çıkma eğilimindedir. Dolayısıyla detaylı klinik muayene gerektirir.
Tüketilen besinlerin eşlik eden bir sindirim sistemi hastalığına veya başka bir sağlık problemine bağlanmaksızın geri çıkarılması ve bu durumun en az bir ay süre ile tekrarlanması durumu DSM V tarafından yeme bozukluğu davranışı olarak tanımlanır.
Yemek yemeye ya da yenilen besinlere karşı ilgisiz kalma, yiyeceklere duygusal anlam yükleme ve yemek yemeyi reddetme gibi davranışların sonucunda enerji ihtiyacının sürekli olarak karşılanmaması durumu kaçıngan/kısıtlı yeme bozukluğu olarak adlandırılır.
Yeme bozukluğunun bu türü Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından DSM-V’te “aynı koşullarda, aynı sürede, birçok kişinin yiyebileceğinden belirgin miktarda daha fazla yiyeceği, belirli bir zaman diliminde (örneğin herhangi 2 saatlik süre içinde) yeme davranışı” olarak tanımlanır. Bu süreç boyunca kişi, yemek yeme ile ilgili kontrolünün kaybolduğunu hisseder ve kendini denetleyemediğini ifade eder. Tıkınırcasına yeme bozukluğunda tanı koyabilmek için kişinin ortalama 3 ay boyunca haftada en az 1 kez bu davranışı tekrarlaması gerekir.
Her bireyin beslenme alışkanlıkları ve yeme davranışı yaşamın farklı dönemlerinde, farklı koşullara göre değişiklik gösterebilir. Bu nedenle beslenme düzeninde ortaya çıkan her değişim, yeme bozukluğu olarak değerlendirilmemelidir. Ancak yeme davranışında görülen herhangi bir bozukluk kişinin hem fizyolojik hem de ruhsal sağlığını ciddi anlamda etkileyeceği için bu bozukluklara yönelik belirti ve bulguları erken dönemde fark etmek kritik önem taşır. Kişide yeme bozukluğuna işaret eden belirtiler 3 grupta incelenebilir:
Yeme bozukluklarının tedavisinde öncelikli amaç kişinin fiziksel sağlığını iyileştirmek, bozukluğa bağlı organ hasarı ve ölüm gibi komplikasyonları kontrol altına almaktır. Ancak özellikle anoreksiya ve bulimia gibi psikiyatrik temelli yeme bozukluğu tanısı almış kişilerin büyük çoğunluğu, hastalığı reddetme eğilimindedir. Bu nedenle fiziksel tedavi sürecini başlatmak sanılandan daha zor olabilir. Yeme bozukluğu tedavisinin mutlaka alanında uzman ve deneyimli psikiyatri hekimleri ile planlanması, aile terapisi, bilişsel-davranışçı terapi veya kişilerarası terapi gibi yöntemler arasından kişiye uygun olanın seçilmesi gerekir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren ögelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.