Bağışıklık sisteminin kendi dokularına karşı tepki verdiği otoimmün hastalıklar, ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Bu hastalıklardan biri olan ve genellikle genç kadınları etkileyen Takayasu arteriti, özellikle kan dolaşımını düzenleyen büyük damarları hedef alır. Çeşitli belirtilerle kendini gösteren bu rahatsızlık, zamanında teşhis edilip uygun şekilde tedavi edildiğinde kontrol altına alınabilir.
Takayasu arteriti, her ne kadar nadir görülen bir hastalık olsa da erken teşhis ve uygun tedavi yaklaşımları sayesinde, hastaların yaşam kalitesini önemli ölçüde artırmak mümkündür. Hastalığın doğası gereği, yüksek doz kortikosteroid kullanımı, bağışıklık baskılayıcılar ve gerektiğinde cerrahi müdahaleler devreye girer. Bunun yanı sıra düzenli doktor kontrolleri ve yaşam tarzına dair dikkat edilmesi gereken noktalar, tedavinin başarısını belirleyici unsurlar arasında yer alır.
Öte yandan, takayasu arteriti belirtileri çok farklı şekillerde ortaya çıkabilir; baş dönmesi, nabız zayıflığı, yorgunluk ya da kol-bacak ağrıları gibi şikâyetler bazen başka hastalıklarla karıştırılabilir. Bu nedenle, semptomların göz ardı edilmemesi ve şüphe duyulan durumlarda bir hekime başvurulması önemlidir. Erken dönemde hem takayasu arteriti tanı kriterleri hem de radyolojik incelemeler doğrultusunda konulan teşhis, hastalığın sonraki süreçte daha iyi yönetilmesini sağlar.
Takayasu arteriti, büyük ve orta boy atardamarların duvarında iltihaplanması (vaskülit) ile oluşan nadir bir hastalıktır. Bu iltihaplanma, damar duvarlarının kalınlaşmasına, elastikiyetini kaybetmesine ve daralmasına neden olur. Aort (vücudun ana atardamarı) ve onun dallarını sıklıkla etkileyen bu durum, kan akışını ciddi şekilde kısıtlayabilir.
Takayasu arteriti, Japon bir doktor olan Dr. Mikito Takayasu'nun 1908 yılında bu hastalığı ilk kez tanımlamasından dolayı bu adı almıştır. Dünya genelinde nadir görülen bir hastalık olmasına rağmen, Asya ülkelerinde daha yaygın olarak rapor edilmiştir.
Takayasu arteriti, büyük oranda bağışıklık sistemindeki otoimmün tepkilerle ilişkilidir. Fakat bu tepkinin tam olarak nasıl tetiklendiği veya hangi faktörlerin ilk aşamada devreye girdiği hâlâ net değildir. Bazı araştırmacılar, genetik yatkınlığın rolüne işaret eder. Bazı ailelerde veya belirli etnik gruplarda hastalığın daha sık görülmesi, bu düşünceyi güçlendiren bir bulgu olarak öne çıkar. Öte yandan, enfeksiyonların veya çevresel etkenlerin hastalığı tetikleyebileceği, ancak doğrudan kanıtlanmadığı da tıbbi literatürde tartışılan bir konudur.
Her ne kadar tek bir damar hastalığından söz ediyor olsak da, Takayasu arteriti farklı damarsal bölgeleri etkileyebildiği için birçok farklı belirtisi vardır. İlk dönemde hastalık sıklıkla belirgin olmayan semptomlarla başlar. Kişi halsizlik, hafif ateş, kilo kaybı veya genel vücut ağrıları hissedebilir. Bu belirtiler, soğuk algınlığı veya başka hafif rahatsızlıklarla karıştırılabilir. Ancak iltihaplanma ilerledikçe, sorun damar duvarındaki ciddi değişiklere dönüşür.
Hastalık daha ileri bir aşamaya geçtiğinde şu takayasu arteriti belirtileri gözlemlenebilir:
Takayasu arteritinde tedavi planı, hastalığın aktifliğini bastırmak, iltihabi süreci kontrol altına almak ve oluşabilecek damarsal hasarları en aza indirmeyi amaçlar. Dolayısıyla tedavi, ilaçlardan cerrahi prosedürlere kadar uzanan geniş bir yelpazede değerlendirilir. Hastalığın erken döneminde, özellikle yüksek doz kortikosteroid tedavisi sıklıkla kullanılır. Bu ilaçlar iltihabı baskılamak ve bağışıklık sisteminin damar duvarına saldırısını durdurmak amacıyla devreye girer. İşte takayasu arteriti tedavisi şu aşamalardan geçer:
Genellikle, takayasu arteriti bulguları ilaç tedavisiyle gerilediğinde bile hastaların uzun süre takip edilmesi önerilir. Çünkü hastalık, dönem dönem alevlenmelerle seyredebilir veya ilaç dozunun azaltılması sürecinde tekrar aktifleşebilir. Ayrıca kullanılan bağışıklık baskılayıcı ilaçlar, enfeksiyon riski gibi bazı yan etkilere yol açabileceğinden, bu konuda da dikkatli olmak şarttır.
Genellikle aort ve ondan çıkan büyük dallar etkilenir. Özellikle kollara, bacaklara ve başa giden ana damarların tutulumu sık görülür. Hastalığın iskeleti aort olduğu için kalpten çıkan bu büyük damar ve kolların, boynun, bazen de bacakların büyük arterleri süreçten payını alabilir.
Tanı süreci, hastanın klinik belirtilerinin incelenmesi ve takayasu arteriti tanı kriterleri temelinde değerlendirilmesiyle başlar. Genellikle kan testlerinde iltihap belirteçlerinin (CRP, ESR) yüksekliği dikkati çeker. Kesin tanı aşamasında ise damar görüntüleme yöntemleri (anjiyografi, MR anjiyo, BTanjiyo gibi) kullanılarak damarların daralma veya tıkanma gibi yapısal değişiklikleri gözlemlenir.
Bu soru genellikle hastaların veya hasta yakınlarının merak ettiği önemli bir konudur. Takayasu arteriti, erken teşhis ve etkili tedavi yönetimiyle kontrol altına alınabilir. Pek çok hasta, düzenli takip ve uygun ilaç tedavisi sayesinde uzun yıllar normal bir yaşam sürdürür.
Bu hastalık kronik bir yapıya sahiptir ve zaman içinde alevlenme-remisyon döngüleri yaşayabilir. Dolayısıyla tedavi, genellikle uzun yıllar devam edebilir. Kortikosteroidler ve diğer bağışıklık baskılayıcı ilaçlar, hastalığın aktif dönemini kontrol altına almak için kullanılırken, düşük doz idame tedavisi remisyonu sürdürmek için tercih edilebilir. Tedavinin süresi, hastalığın seyrine, hastanın yanıtına ve olası alevlenmelere bağlı olarak değişir.
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Sayfa içeriğinde tedavi edici sağlık hizmetine yönelik bilgiler içeren ögelere yer verilmemiştir. Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.