‘Depresyon’ terimi gündelik hayatta en çok kullanılan tıp terimlerinden biridir, bu sebepledir ki; bir çok yanlış anlaşılma ve yanlış inanışın konusu olmuştur. Hemen hemen herkesin hayatının bir döneminde ağzından : ‘ Bu aralar depresyondayım.’ cümlesini duymak kuvvetle muhtemeldir. Peki acaba her üzgün hissetme hali, her keyifsizlik, depresyon mudur? Depresyon nedir? Ne değildir? Nasıl tedavi edilir? Bu soruların cevaplarına beraber bakalım:
En az iki hafta süreyle, hemen hemen her gün olan, gün boyu süren, çökkün bir ruh hali ve yine hemen hemen her gün olan ve gün boyu süren daha önceden ilgi duyduğu ve yaparken keyif aldığı etkinliklerden artık zevk, keyif alamama durumundan en az birisinin olması ile birlikte iştahsızlık, yeme isteğinde artış, çok uyuma ya da az uyuma, yorgunluk, bitkinlik, kendini değersiz hissetme gibi belirtilerin eşlik etmesi haline tıbbi açıdan depresyon denir.
Burada görüldüğü üzere ara sıra hepimizin hissettiği keyifsizlik durumu ile depresyon hastalığı tamamen farklı kavramlardır.
Yapılan çalışmalarda depresyonun, kadınlarda %5-9 erkeklerde %2-3 arasında görülme sıklığı olduğu görülmüştür. Yaşam boyu depresyon geçirme olasılığı ise kadınlarda %10-25 erkelerde %5-12 olarak belirlenmiştir. Birinci derece akrabalarda depresyon görülmesi, kişide depresyon görülme riskini 3 kata kadar arttırır.
Depresyon tedavisi dört ayağı olan bir masa gibidir. Bu ayaklardan birinde aksama olursa hastalığın tedavisi aksar. Öncelikli olarak belirlenmesi gereken durum depresif belirtilerin herhangi başka bir tıbbi hastalığın sonuçları olup olmadığının anlaşılmasıdır, hipotiroidi (tiroid bezinin az çalışması), diyabet başta olmak üzere kronik hastalıklarla birlikte depresyonun görülme oranı fazladır, yapılması gereken şey gerekli tetkiklerin yapılması ve bu düzensizlik saptanan bulguların tedavi edilmesidir. (Ör: tiroid hastalığı tedavisi, diyabet tedavisi) Eğer başka bir tıbbi hastalık yoksa ya da var olan hastalık kontrol altındaysa, depresif belirtilerin başlamasına sebep olabileceği düşünülen hayat olayları incelenir. Çoğu kez depresif belirtiler, aile içi bir tartışmanın, bir ölümün, kaybın, maddi sıkıntıların ardından başlar ki eğer esas sorun teşkil eden hayat olayı anlaşılmazsa depresyonu ilaçla tedavi etmeye çalışmak yetersizdir.
Eğer altta yatan hayat olayı düzeltilmesine rağmen belirtiler devam ediyorsa, herhangi bir stresör faktör ( olumsuz hayat olayı) yoksa ya da kişi de belirgin ve ciddi depresyon belirtileri varsa ilaç tedavisi tercih edilir. Bu konuda yapılması gereken şey başvurduğunuz hekimin tedavi protokolüne uymak, doktorunuz belirtmeden ilacın dozunu değiştirmemek ve ilacı doktorunuzun onayı olmadan kesmemek olmalı.
Anti-depresan ilaç kullanırken ilk 10 gün sıkıntılı geçebilir, ilk on gün, bazen de ilk bir ay süresince, ilacın etkisini görememe, mide bağırsak yakınmaları, sersemlik hissi, kaygı, heyecan şikayetleri görülebilir, eğer bahsi geçen durumlar gündelik hayatınızı çok etkilemiyorsa, bunların ilacın beklenen yan etkilerinden olabileceği , belli bir süre sonra bu şikayetlerin kaybolacağı bilinmelidir ve ilaç tedavisine devam etmek doğru seçenektir , fakat eğer şikayetler katlanılamaz dereceye gelmişse o zaman doktorunuza başvurmanız ve tedavinin tekrar gözden geçirilmesi doğru seçenek olacaktır.
Çok sık karşılaşılan yanlış davranışlardan biri de şikayetlerin azaldığını hissedince doktor onayı olmadan ilacın dozunu azaltmak ya da tamamen kesmektir. Eğer depresif yakınmalarınızın tamamen geçmesini ve tekrarlama riskinin en aza inmesini istiyorsanız bütün şikayetlerinizin gerilediği andan itibaren mevcut ilaç dozuyla bir yıl süreyle tedavinizin devam etmesi gerekir.