Bir Duvarda Çatlak: Kadına Yönelik Fiziksel Şiddetin İnce Başlangıcı
Şiddet; çoğu zaman bir çiçeğin solgun yapraklarından önce kendini gösterir. Erkeğin kadına yönelik fiziksel şiddeti de tıpkı bir çiçek gibi; ilk önce zarif; ince ve fark edilmeyen bir şekilde açar. Bir kadın; bu şiddetin ilk adımlarını çoğu zaman “sadece bir anlık sinir” ya da “o kadar da kötü değil” şeklinde geçiştirebilir. Ancak zamanla; gözle görünmeyen; sessiz ve derin yaralar açan bu küçük işaretler; büyük ve korkutucu bir gerçekliğe dönüşür. Şiddetin ilk adımları; genellikle zararsız gibi görünen; basit ve anlık hareketlerle başlar. Bu; hafifçe itmek; çekiştirmeler; çok hafif fiziksel temaslar; gözlerdeki öfke patlamalarının anlık izleri… Kadın; ilk başta bu davranışları anlamlandırmakta zorlanır; çünkü hepsi “geçici” ya da “anlık sinir” olarak tanımlanır.
Ama her şiddet; bir yokuşun ilk kaygan adımıdır; bir kere kaymaya başladığında; durmak imkansızdır. Kadın; zamanla; her "geçici" olayın ardında derinleşen bir tekrarı fark etmeye başlar. Şiddet; hep bir adım daha artar; her defasında biraz daha yoğunlaşır. Kadın; içinde kaybolduğu karanlıkta bir ses duyar ama yine de nehrin akışına kapılmıştır. Başlangıçta; bir itme; bir yere zorla çekilme; kollarından sıkılma gibi davranışlar; genellikle küçük ve önemsiz olarak düşünülür. “Sinirliydi;” der kadın; “Zaten sevgi dolu bir adam.” Ama bu sevgi; yavaşça hırpalamaya; bir tür gizli eziyete dönüşmektedir.
Fiziksel şiddet; bir gün ansızın kendini açığa çıkarmaz. O; küçük bir kırılma anıyla başlar ve her bir kırılma; bir öncekinden daha derin ve sert olur. İlk başta sadece bir itiştir; ama zamanla o itiş bir fırlatma; bir sıkıştırma; bir boğma noktasına gelir. Bedenin; her hareketinde o kaybolan güveni; her darbesinde hüsranı taşır. Kadın; şiddetin farkına varmakta zorlanır çünkü en iyi bildiği dilde; her şey sevgiyle anlatılmak istenir. Bir özür; birkaç güzel kelimeyle örtülen yaralar; kadının kafasını karıştırır. “O seviyor; ama sinirlenince böyle yapıyor” der kadın kendine. Ama sinirler geçer; özürler gelir; sonra şiddet tekrar eder; sanki hiç gitmemiş gibi.
Her gün biraz daha zihinsel ve duygusal yükler artar. Şiddet ilk olarak hafif fiziksel teması içerir; bir elin omzuna dokunması gibi. Ama bu temasta bir şeyler vardır; ince bir tehdit; bir korku tohumudur. Ardından; her itişte kadının bedeninde derinleşen yaralar doğar. Bir "geçici sinir" anı; bir sonraki anı daha da tehlikeli kılar.
Kadınlar; kendilerini güvende hissettikleri bir ortamda bu davranışları normalleştirebilirler. Her şiddet olayı; birkaç kelimeyle ve özürle kapatılabilir; fakat zamanla kadın; kendisini her geçen gün biraz daha yalnız ve korkmuş hissetmeye başlar. O ilk "güvensizlik" duygusu; aslında şiddetin gerçek yüzüdür. Kadın; farkına varmakta zorlanabilir çünkü şiddet; sevgi; kıskanma ve koruma duygularıyla maskelenmiştir.
Kadın; şiddetin başladığını anladığında ise çok geç olabilir. Çünkü o; o kadar çok özür; o kadar çok yeniden sevgi sözü duymuştur ki; gerçekleri ayırt etmekte zorlanır. Şiddet; öylesine sinsi bir şekilde adım atar ki; kadınlar; her zaman geçmişteki güvenli limana dönmeyi isterler.
Bir gün; kadın durup bir nefes alır; vücudunda ve ruhunda derin izler olduğunu fark eder. Ama bazen; fark edene kadar çok geçtir. Şiddet; her zaman başladığı yerden daha büyük bir güçle gelir. İşte o zaman kadın; en büyük savaşını verir: Farkında olmak; özgürleşmek; ve yeniden kendisini bulmak.
Çünkü her şiddet; başlangıcında bir iz bırakır. Ve o izler; görünmeyen çatlaklar gibi; zamanla büyük yaralara dönüşür. Ama o yaraların iyileşmesi; yalnızca kadının bu izleri fark etmesiyle başlar.
Kadınlar Kırılmasın Diye: Şiddetin Sessiz Çığlığı
Bir gün; masum bir bakışın ardında; ellerin bir zamanlar sevgiyle sarıldığını hatırlatacak bir dokunuş; belki de bir sözcük duvarında yansıyan korkunun ilk izleri görünür. Kadına yönelik fiziksel şiddet; çoğu zaman ilk adımlarını fark etmeden atar. Güçlü bir tokat; bir tekme; bir çırpıda patlayan öfke değildir; hayır; bu şiddet daha ince; ama bir o kadar tehlikelidir. Zamanla; gözle görülmeyen travmalar oluşturabilir; her bir darbe; yalnızca vücuda değil; kadının ruhuna da iner.
Eşyaların Kırılması: Korkunun İzleri
Şiddet bazen gözle görülmeyen ama aynı derecede yıkıcı olan bir yol izler. Eşyaların kırılması; kadın üzerinde psikolojik bir baskı yaratır. O eşyaların kırılması; aslında kadının içsel dünyanın da parçalanmasıdır. Şiddet uygulayan kişi; her kırılan nesneyle kadının içindeki güveni; barışı ve huzuru yok eder.
Sıkıca Tutmak: Kendi Sesini Kaybetmek
Kadın; kollarından sıkıca tutularak hapsolmuş hissedebilir. Her tutuş; bir kadının sesini kesmeye; düşüncelerini silmeye çalışan bir baskıdır. Her bir hareket; onun sadece bedenini değil; iradesini de kısıtlar. Kadın; hiçbir zaman tam anlamıyla kendini ifade edemediği bir dünyada; yalnızca karşısındaki kişiye boyun eğmeye başlar.
İtme ve Çekiştirme: Yavaşça Kırılan Bir Duvar
İtmek; kadının ruhuna da baskı yapar. Küçük bir hareket gibi görünse de; zamanla bir kadının bedensel ve duygusal sınırlarını ihlal eder. Bir erkek; kadını sadece fiziksel olarak değil; aynı zamanda kalbinde; aklında ve ruhunda da itilmiş hissettirebilir. Her itiş; kadının dünyasındaki o ince duvarı daha da zayıflatır; bir duygusal çöküşe doğru; yavaşça ama emin adımlarla.
Sıkıştırma ve Boğma: Boğulmuş Hisler
Kadının boğazına uygulanan baskı; onu sadece fiziksel olarak boğmaz; ruhunu da hapseder. Gözlerindeki korku; bu şiddet türünde en güçlü kanıttır. Her boğulma hareketi; bir kadının özgürlüğünü çalar; her nefes alması engellendiğinde; yalnızca ciğerlerine değil; hayata dair umuduna da zarar verilir. Sıkıştırma; özgürlüğün elinden alındığı; bir varlığın hapsedildiği; bir rüyaların silindiği anıdır.
Darp: Bir Kadının Gövdesindeki Sessiz Çığlık
İlk yumruk; bir kadının kimliğini değil; ruhunu hedef alır. Tokatlar; tekmeler; sıkıştırmalar; sadece bir bedenin sarsılmasından ibaret değildir. Her bir darbe; bir kadının özsaygısını; güvenini ve hayata dair inancını yavaşça yok eder. “Sadece bu bir anlık öfke;” denir; ama şiddet her defasında bir adım daha derinleşir. O darbenin ardında; her zaman sevgi değil; kontrol ve korku vardır.
Yaralar ve Travmalar: Bedensel Acının Arkasında Kaybolan Bir Ruh
Bir nesnenin ya da sert bir cismin darbesiyle yaratılan yaralar; bedeni ele geçirebilir; ancak asıl izler ruhun derinliklerinde kalır. Fiziksel travmalar; zamanla içsel yaralara dönüşür; kadının bedenindeki izler; ne kadar derin olduğunu kimseye anlatamayacağı bir acıyı simgeler. Bir kadının vücudu; travmanın harfleriyle yazılmış bir hikâyedir; her yara; farklı bir kaybın kanıtıdır.
İzolasyon: Bir Kadının Sadece Gözleriyle Konuşması
Kadının dış dünyadan koparılması; yalnızca fiziksel bir engel değil; duygusal bir boşluk yaratır. Kadın; dışarıda sevdiği insanlarla olmanın ya da sadece kendi başına var olmanın suçlu olduğu bir dünyada bulur kendini. O dış dünya; tüm gücüyle ona uzaklaşmış gibi görünürken; içinde derin bir hapsolmuşluk duygusu hisseder. Fiziksel zorlama; kadının içsel dünyasına da bir duvar örer.
Fiziksel Tehditler: Korku Gölgesinde Yaşamak
Kadınların üzerinde taşıdığı korku; genellikle fiziksel bir tehdit ile başlar. “Sana ne yapabileceğimi biliyorsun;” gibi sözlerle başlayan tehditler; sadece dışarıya yansıyan bir korku değil; kadının kalbine saplanmış bir bıçaktır. O tehditlerin gidişi; kadının zihninde; o korkuyu yıllar boyunca yaşamasına neden olacak bir yankı bırakır. Korku; bir kadının varoluşuna kadar iner; her an; her hareketinde; her nefesinde ona hâkim olur.
Zorla Cinsel İlişki: Ruhun Bir Kez Daha Çalınması
Zorla cinsel ilişki; fiziksel şiddetin en dehşet verici halidir. Kadının bedeni; onun onayı olmadan bir başkası tarafından teslim alınır. Bu; sadece bir bedenin ihlali değil; bir kadının en özel haklarının gasp edilmesidir. Bu tür şiddet; kadının ruhuna kazınan travma olarak hayatına bir iz bırakır.
Fiziksel Şiddetin Psikolojik Yansıması:
Her fiziksel şiddet; bedeni yaralar; ama ruhu daha derinden etkiler. Kadın; bedenindeki izlerin ötesinde; özgüvenini kaybeder; korku; kaygı; depresyon gibi duygusal sarmallar; bir zamanlar özgür olan bir ruhu hapseder. Şiddetin bedensel acısı; zamanla daha derin psikolojik izler bırakır ve kadının tüm dünyasına sızar.
Kırılmamak İçin Farkına Varalım
Kadına yönelik fiziksel şiddet; zamanla bir duvar gibi yükselir. Farkında olmadan; önce ince bir çatlak; sonra derin bir yaraya dönüşebilir. Kadınların kendilerini bu şiddet sarmalından korumak için; şiddetin izlerini erken fark etmeleri; anlamaları gerekir. Çünkü her bir darbe; sadece bir bedeni değil; bir ruhu da parçalar.