DEHB’nin Tanımı
DEHB; başlıca dikkat eksikliği; hareketlilik ve dürtüsellik ile kendini gösteren; bir dizi diğer bilişsel ve davranışsal belirtilerin eşlik ettiği bir bozukluktur. (American Psychiatric Association 1994). DEHB; üç temel özelliği çocukluk döneminde başlayan dikkatsizlik; yaşa uygun olmayan aşırı hareketlilik ve dürtüsellik olan nörogelişimsel bir bozukluktur (APA 2013)
Hiperaktivite ve dürtüsellik; DEHB’nin bir diğer komponentidir. Hareketlilik; bir çocuğun; gencin; ya da yetişkinin yaşından ve sosyal durumundan beklenenden çok daha fazla hareketli olmasıdır (Sevince; 2018) Hiperaktif çocuk akranlarına göre aşırı hareketlidir. Ancak kimi ortamlarda bunu göstermeyebilirler. Dürtüsellik ise; bireyin yeterince plan yapmadan harekete geçip; genellikle istenmeyen sonuçlara yol açan; kendisini ve çevresini zor durumda bırakabilecek; kısa vadede kişiyi rahatlatsa da uzun dönemdeki zararlarını düşünmeden yaptığı hareketler bütünüdür. (Tahiroğlu; 2003)
Çocuklarda yaygınlığı %3-7 arasında değişmektedir. Yaklaşık üçte iki oranında çocukluktan yetişkinliğe geçiş yaptığı düşünülmektedir (Wender 1995; Turgay 1998)
Bireylerin yaşlarının artışıyla birlikte öz kontrol ihtiyacının artmasından dolayı DEHB rahatsızlığının belirtileri daha fazla hissedilmektedir (Taylor ve Sonuga-Barke; 2008)
Biederman ve arkadaşları iki ayrı çalışmalarında DEHB’li çocukları 10 ve 11 yıl boyunca takip etmişlerdir. Onbir yıl sonunda DEHB’li çocukların %78’inde erişkinlikte de belirtilerin devam ettiği (%35 tamamen; %22 hastada ise kısmen DEHB’nin devam ettiği; %15’inde işlevsel bozukluğun devam ettiği; %6 hastada ise tedavi almaları nedeniyle remisyonda oldukları) bulunmuştur (Biederman ve diğ.; 1993)
Jensen ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada DEHB tanısı konulan olguların sadece %33’ünün saf DEHB olduğunu; % 64’üne komorbid bir tanının var olduğunu saptamıştır. DEHB’li çocuklarda komorbid hastalıkların varlığı; DEHB semptomlarını ağırlaştırmakta ve tedavi arama sürecini hızlandırmaktadır (5)
DEHB nin sosyal yaşamı etkilemesi; bireyin sosyal becerilerini etkileyen bir dizi faktörden kaynaklanır ve akademik literatürde geniş çapta incelenmiştir. Son yıllarda yapılan bir araştırmaya göre; ‘’ Çalışmaya katılan öğretmenlerden elde edilen bulgulara göre; ebeveynlerin birçoğu öğrencinin iletişim sorunu yaşamasından şikâyet etmektedir. Bunun dışında aşırı hareketli olmaları; ders çalışmamaları; çok konuşmaları; söz dinlememeleri; içe kapanık olmaları ve memnuniyetsiz olmaları gibi durumlardan şikâyetleri olduğu öğretmen görüşleri ile belirlenmiştir.’’ (Şimşek; Karataş 2019)
1.1.1.1 DEHB’nin Epidemiyolojisi
Amerikan Psikiyatri Birliği (APB) yayınlarında; dünya genelinde kabul gören verilere göre; okul çağındaki çocukların %3 ila %6 sının Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) yaşadığı belirtilmektedir. Bu bozukluk; erkek çocuklarda kızlara göre 4 ila 6 kat daha sık görülmektedir. Risk altındaki grup içerisinde ise en yüksek oranda; 6 ila 9 yaş arasındaki çocuklar bulunmaktadır. Belirtilerin genellikle 7 yaş öncesinde başladığı; ancak tanının genellikle ilkokul yıllarında konulduğu ve özellikle dikkat süresi ve yoğunlaşmanın arttığı dönemde fark edildiği belirtilmektedir. (Amerikan Psikiyatri Birliği; 2007).
Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB); çocukluk döneminde başlayıp dikkatsizlik; hiperaktivite ve dürtüsellik gibi belirtilerle kendini gösteren yaygın bir psikiyatrik durumdur. Bu durum; dünya genelinde okul çağı çocuklarında farklı prevalans oranlarıyla rapor edilmiştir; yapılan çalışmalara göre bu oranlar %0.2 ila %27 arasında değişkenlik göstermektedir. Son yıllarda yapılan iki önemli meta-analiz çalışması; DEHB nin dünya genelinde ortalama prevalansının %5.29 ile %5.9-7.1 arasında olduğunu ortaya koymuştur. Bu büyük farklılıkların; araştırmalarda kullanılan metodolojik özelliklerden kaynaklandığı belirlenmiştir. (Polanczyk et al.; 2015).
DEHB nin etyolojisi konusunda genetik; çevresel ve nörobiyolojik faktörler önemli roller oynamaktadır. Genetik çalışmalar; DEHB nin aileler arasında yüksek oranda geçiş gösterdiğini ve çocuklarda DEHB riskini artıran belirli gen varyantlarını ortaya koymuştur. Çevresel faktörler arasında gebelik sırasında maruz kalınan toksinler; düşük doğum ağırlığı ve erken doğum gibi durumlar bulunurken; nörobiyolojik faktörler arasında beyindeki dopamin ve noradrenalin gibi nörotransmitterlerin dengesizliği yer almaktadır. Ayrıca; bazı araştırmalar beyindeki belirli yapıların hacmindeki farklılıkların da DEHB ile ilişkili olduğunu göstermiştir.
DEHB nin görülme sıklığı cinsiyetlere göre de farklılık gösterir; çalışmalar genellikle erkek çocuklarda kızlara kıyasla daha yüksek prevalans oranları bildirmiştir. Bu durumun nedeni tam olarak açıklanamamakla birlikte; kızlarda daha sık görülen dikkatsizlik tipi DEHB nin; erkeklere göre daha az dikkat çekici olması ve bu nedenle teşhis edilmesinin daha zor olması olabilir. (MMWR Mortal Wkly Rep; 2005; Polanczyk et al.; 2007)
Türkiye deki Özaslan ve Bilaç (2015) tarafından yapılan çalışmalar da DEHB nin yaygınlığının uluslararası araştırmalara paralel olduğunu göstermiştir. Örneğin; bazı yerel çalışmalar DEHB prevalansını %1.27 ila %2.18 arasında bulmuştur. Bu çalışmalar; DEHB nin ülkemizde de önemli bir halk sağlığı sorunu olduğunu ve erken tanı ile müdahalenin önemini vurgulamaktadır.
Şenol (1997) Gazi Üniversitesi’nde yayımlanmış uzmanlık tezine göre; dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğunun (DEHB) yaygınlığı konusunda farklı sonuçlar sunmaktadır. İlköğretim yaş grubundaki çocuklar üzerinde yapılan çalışmalarda %3.4 ila %8.9 arasında değişen oranlar tespit edilmiştir. Örneğin; Erzurum da %3.4; İstanbul da %5; Bursa da %8.6; Malatya da %9.5 ve Sivas ta %8.1 oranları bildirilmiştir. Klinik çalışmalarda ise bu oranlar %8.6 ile %12.5 arasında değişmektedir. Yapılan araştırmada %8.6; Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi nde ise %12.5 oranları rapor edilmiştir. (Aras; Tas; & Unlu; 2007).
Sonuç olarak; DEHB nin epidemiyolojisi ve etyolojisi; genetik; çevresel ve nörobiyolojik faktörlerin karmaşık etkileşimini yansıtmaktadır. Bu durum; erken tanı ve etkili tedavi stratejilerinin geliştirilmesinde kritik öneme sahiptir. Bu alandaki araştırmaların devamı; DEHB nin daha iyi anlaşılması ve etkili müdahale yöntemlerinin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır.