Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Saygı-Parçalı Ayna

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Akira Kurosawa; Kurbağa Yağı Satıcısı isimli otobiyografi tarzı kitabına bir hikaye anlatarak başlar. Ülkesinin dört bir yanını dolaşan gezginlerin yanık ve kesikleri iyileştirdiği sanılan bir merheminden söz eder. Geleneksel yolla elde edilen bu ilaçta; dört tane ön; altı tane de arka ayağı olan bir kurbağa; dört tarafı aynayla kaplı bir kutuya konurmuş. Değişik açılardan görüntüsünü izleyen kurbağa; hayretler içinde kalarak yağlı bir sıvı salgılar ve bu sıvı 3;721 gün bir söğüt dalıyla karıştırılarak yavaş yavaş kaynatılırmış. Böylece yaraya iyi gelen bir merhem elde edilirmiş.

Bu anlatı bana sevdiğim ve sevmediğim yanlarım ile karşılaşmayı çağrıştırıyor. İnsanı bazen kendi karanlığı ile karşılaşmak nasıl da terletiyor. Tetiklenen eleştirel yanlar; beraberinde getirdiği kaygılar ve başkasının bizi o yanımızla görecek olmasının getirdiği utanç duyguları… Kendisinin parçalı görüntüsüne maruz kalan o kurbağa bazı yanlarından nasıl da korkmuş olmalı. Biz de bazen bize iyi hissettirmeyen bir yanımıza sanki tamamen oymuş gibi parçalı maruz kaldığımızda nasıl da kötü hissederiz kendimizi.
Kesik kesik gösteren; parçalayan; bölen bir ayna… Öyle bir aynada; kendimi hatalı hissettiğim bir an; sadece hatalı birisi olurum. Beni üzen bir tepki aldığımda sadece sevilmeyen birisi olurum. Parçalı yansıtan bir ayna; geçmişten sevildiğim anları getirip de karşıma koyamaz. Yaptığım iyi şeyleri bana yansıtamaz. Ben bana iyi gelmeyen bir şimdi’de o anın tüm dehşeti ile baş başa kalırım. Böyle bir ayna benim eleştirel ebeveyn yanımdır. Ben’i bütün değil; parçalı gösterir. Hatalarımı iyilerimi atarak önüme koyar; çatışmalardan ötekini atarak tek beni sorumlu tutar; talihsizliklerde hayatın olağan akışını yok sayarak tüm faturayı bana mal eder.


Parçalanmış aynam; yaralanmış olduğum anılarımdan oluşur. Çocuklukta yaralandıkça; aynam da parçalanmaya başlar. Hikâyemiz bakışla başlar; bakış konuşmadan önce gelir. Annesinin gözlerinin içine bakan bebek; orada kendisinden bir yansıma arar; o bakış onunla ilgileniyor mu? Hoşnut mu? Asık suratlı mı? Bebek kendisine ilgi ile bakan bakıştan beslenir. Ancak bakış kırılgan bir zeminde gezdiğimizi de bize hatırlatır. Ötekinin bakışını ararken; o bakışta kendimi bulamama; o bakışta hayranlık görememe ihtimalleri ile de karşılaşırım. O bakışta hem kendimi kurarım; hem de en derin korkularımın hikâyesi o bakışta örülmeye başlar. Sonra söz girer devreye; söz bakış olur yerleşir içime. Şefkatli; sevgi dolu bakışlar ve bütünleştiren; kapsayan; koruyan sözler sağlıklı yetişkin yanım olur yer eder içimde. Ben’i bölen; öfkeli; hınç dolu bakışlar ve cezalandırıcı sözler eleştirel yanım olur oturur içimde. Parçalı aynam ebeveynlerimin ben’i bütün göremediği anlarımın hikayesidir. Ebeveynler çocuklarını nasıl olur da yaralar böyle bazen?
Sanırım burası tam da kurbağa yağı hikâyesine dönmek için anlamlı bir yer. Hikâyede birisinin acısı diğerine merhem oluyor. Ötekinin acısı ile iyileşme nasıl olabiliyor? Bir ilişkisellikte; bir tarafın herhangi bir eylemi ötekinin kendisinde sevmediği bir yanına dokununca; hınçla karşı tarafa yönelen aşırı telafi baş etme modlarının gerçekleştirdiği şey tam da bu değil mi? Ötekini inciterek kendi kırılmışlığımı iyileştirmeye çalışıyorum o anlarda. Beni parçalanmış; dağınık; delik deşik gösteren eleştirel aynamı ötekine çevirerek o imgemden uzaklaşmaya çalışıyorum. Öteki terledikçe benim yaralarıma merhem oluyor; öteki kötü oldukça ben haklı oluyorum. Beni kahreden suçluluk; utanç duygularım; bu merhem sayesinde yerini haklılığın hızlıca kapattığı bir kabuğa bırakıyor. Ancak kabuk yaradan çok hızlı davranınca; yara içte nemli kalıyor. O nemden daha çok büyüyor; daha derinleşiyor. Yaramın bir hızı var; önce ona bakılacak; yavaş yavaş kuruyacak ve kabuk üzerine gelecek. Yaramı görmem lazım bunun için; onu yok sayarcasına yaptığım korumalar yaramı telafi etmiyor; tekrar ediyor.


Ebeveynler de çocuklarına benzer sebeple sert davranabiliyor. Çocuklarının onlarda canlandırdığı yarayı; parçalanmış aynalarını çocuklarına çevirerek iyileştirmeye çalışıyorlar. Böylece aile mirası bir ayna devralıyoruz; kuşakların parçalanmışlıklarını; yaralarını taşıyan bir aynaya sahip oluyoruz. Aynayı hiç parçalanmamış bir hale getirmek mümkün değil; ancak bazı büyük boşlukları dolduracak kırık ama beni daha bütün gösteren bir ayna elde etmemiz mümkün. Daha bütün bir aynada; yaptığım en kötü şey olmam. Böyle bir ayna yaptığım en kötü şeyden daha iyi olan şeyler da yapmış olduğumu gösterir bana.


Hikâyenin yine çağrıştırabileceği bir şey var ki o da yara ile merhemin aynı kaynaktan geldiği bilgisidir. Kendi kırık; parçalı görüntülerimize maruz kaldıkça terleriz ama terimiz aynı zamanda şifamız da olur. Yaralarımıza baktıkça; iç kanamalarımızı görmeye başlarız. Ne canımızı yakıyor; bu canımızı yakan kırıklar ne zamandır orada? İlk nasıl yandı canımız? Hikâyemizdeki boşlukları böyle böyle doldururuz; hikayemiz tamamlandıkça aynamızın boşlukları da dolar. Sadece yerine gelmemiş beklentiler ve eleştirel sözleri gösteren aynamız; artık çocukluğumuzu; o çocuğun bugün nasıl hissettiğini; mutlu anlarımızı; o çocuğun bugün nasıl mutlu olduğunu; dayanamadığımız anlarda nasıl baş etme yollarımızın o çocuk yanımızı işlevsiz yollarla da olsa korumaya çalıştığını…Farklı modlarımız aynamızda yer bulabildikçe; aynamızın kesik parçaları arasındaki mesafeler azalır ve ben’in daha bütün yansıtan bir ayna ortaya çıkar. Aynamız yine kırıktır ama artık daha tamamlanmıştır.


Saygı tam da birbirimize parçalı yansımalarımızı yansıtmamak ile ilgili bir şey sanırım. Beni kusurlu gösteren parçalı ben’i; sen kusurlusun yapmamak ile ilgili hissedilen bir sorumluluk saygının en önemli bileşeni. Bu sorumluluğu hissetmezsek canımız yandıkça birbirimize parçalanmış aynaları tutarız. Birbirimize dokundukça kesik yerlerimiz birbirimize batar. Eleştirel seslerimiz tetiklendikçe; aşırı telafiye geçerek bir birimizi kanatırız. Oysaki ötekinin şefkati de çok şifalı bir merhemdir. Saygı şefkati de korumanın bir yolu.
Parçalı görüntümü yansıtmak yerine; parçalı yansıtan bir aynada önce kendime baktığımı fark etmek ve kendimi daha bütün görmeye çalışmak aslında farklı bir iyileşmenin kapılarını aralar. Kurbağa o kutudan çıkabilmek için önce o kutuda olduğunu görebilmeli; gördüğünün kendi beden parçaları olduğunu kabul edebilmeli ve o gördüğüne oradan çıkabilmenin yolunu bulabilecek kadar da dayanabilmelidir. Daha bütüncül ve sağlıklı bir ayna bulmayı arzulayabilmek için bile öncelikle eleştirel aynamızı fark edebilmeliyiz. Farklı bir yansıma oluşturma şansımız ancak böyle olur.
Kendi iç meselelerimizi sahiplenmek; korumanın sadece yıkıcı olandan gelmediğini; ben’i koruyan yanımın bir şeyleri veya birilerini saygıyla ayrıştırabildiğini; sınırlarımı parçalayarak değil de farklılıkları kabul ederek de koyabileceğimi deneyimlemenin önünü açar. Çünkü sağlıklı yetişkinimi yansıtan bütüncül bir ayna sadece bana değil ötekine de saygı duyar. Hem ben’i; hem ötekini aşağılayan ve yargılayan bir döngüden çıkartacak bir dönüşümün ilk adımlarından birisi saygı ile atılır.

Klinik Psikolog Funda Doğan

İyi Hissetmek dergisi Saygı sayısında yayımlanmıştır.


Kaynakça
Akira Kurosawa; Kurbağa Yağı Satıcısı; çev. Deniz Egemen; Agora Kitaplığı; 2006; İstanbul.