Şuramda bir şey çıkmış ya kanser belirtisiyse?
Kalbim çok hızlı çarpıyor; ya kalp kriziyse?
Başım çok ağrıyor ya beynimde tümör varsa?
...diye uzayıp giden; bedende oluşan her farklılığı olabilecek en kötü sonuca yorarak; adeta ölümcül bir hastalık haberi almışçasına kaygı yaratan; bunaltıcı ve yıpratıcı bir bozukluktur.
Bu bozukluğa sahip insanlar günlerinin büyük bir çoğunluğunu kendi bedenlerini inceleyerek geçirirler. Gözleri; kulakları her an bedenlerindedir ve en ufak değişimi hemen fark etmek isterler. Çünkü; "her an; kendimi kontrol edersem; hastalığı ilk aşamada fark eder ve çözüm bulurum" gibi çarpık bir inanca sahiplerdir.
Bu inanç nedeniyle de beyin her an beden tarama modunda çalışır. Fakat bedene bu kadar odaklanınca da gelip geçici bir çok değişikliğe (kaşıntı; sancı; çarpıntı; vs) hassaslaşırlar; bunu yeni bir hastalığın belirtisi gibi anlamlandırdığı için de yoğun stres yaşarlar.
Ve bundan sonra ne olacaksa stres yüzünden olur. Stres salınımı arttıkça bedensel şikayetler belirginleşir; kaşıntılar; uyuşmalar; ağrılar artar; muhakeme yeteneği azalır ve kişi gerçekten hastaymış gibi belirtiler hissetmeye başlar. Bu da kaygıyı iki katına çıkarır ve stres yine artar. Bu kısır döngünün içerisinde kişi bunalıma girer ve yaşamdan zevk almamaya başlar.
Eğer bu durumu yaşıyorsanız aynen bir sigara bağımlısının sigarayı bırakması gibi bağımlılık geliştirdiğiniz davranışları bırakmanız gerekir.
Bedeni her an dinlemek; izlemek;
Sık sık doktora gitmek; doktor değiştirmek;
İnternetten hastalık araması yapmak ve
çevredeki insanlara hastalık anlatmak ve onay beklemek...
Eğer bozukluğunuz ilk aşamadaysa birazcık azim ve çabayla bu davranışları sonlandırarak problemin üstesinden gelebilirsiniz. Eğer kendi kendinize davranış değişikliğinde bulunamıyorsanız bir uzmandan yardım almaktan çekinmeyin.
Unutmayın! Bu bedensel bir hastalık değil. Sadece bedene aşırı odaklanmaya ve olumsuz düşünmeye bağlı bir hassasiyet bozukluğu. Doğuştan değil; genetik değil. Çözümsüz hiç değil.
Hastalık Anksiyetesinin psikoterapi sürecinde öncelikle olarak davranış değişikliği hedeflenmez. Çünkü davranışlar buz dağının görünen yüzüdür. Asıl bu davranışların altında yer alan öykü; bireyin duygu ve inançlarını şekillendirerek bugünkü karakter biçimini oluşturur. Bu nedenle kaygısal davranışın çözümü bugünde değil yerleşik çarpık inançların yeniden yorumlanmasında saklıdır.
Mesela;
Kalp krizi geçiermekten korkan birisinin; çocukluğunda "eğer kalp hızlı atarsa bir süre sonra ölebilirsin" şeklinde bir inanç edindiği bu nedenle sıradan nedenlerle kalp ritmi her arttığında korkunun yeniden tetiklendiği görülmektedir.
Ya da babasını kanserden kaybetmiş birisinin; hastalığın genetik oluşuyla ilgili yarım bilgileri ile "kesin ben de her an kanser olacağım ve her an tetikte olmalıyım" inancı geliştirmesi ve bedenini sürekli kontrol etmek suretiyle rahatsızlığının arttığı gözlemlenir.
Bir başka örnekte ise kişi geçmişinde 7 8 kez kendisine yanlış teşhis konulması ve yanlış ilaçlar kullanmak zorunda kalması sebebiyle bu durumu tüm doktorlara geneller ve "doktorlar kötüdür; hep yanlış tanı koyarlar ve hiç birisine güvenilmez" şeklinde genelleyici ve çarpık bir inanç geliştirmiştir. Bu inanç nedeniyle bedenine odaklanıp bir sorun olduğunu düşünmesi durumunda; doktorun "bir şeyin yok" cümlesine inanmamakta ve yine bulamadılar hastalığımı şeklinde düşünerek panik atak geçirmektedir.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi her kaygı gibi hastalık kaygısının da altında yanlış inançlara sımsıkı tutunmak vardır. Terapi sürecinde ise bu inançların yerleşme sürecindeki dinamikler incelenerek yeniden yorumlanır ve kişinin bakış açısı değişimi hedeflenir.
Umudunuzu kaybetmeden yardım almaya yönelin ve zihninizin daha güzel ve keyifli şeyler düşünmekle meşgul olması için ilk adımlarınızı atın.