William Shakspeare i eminim birçoğunuz biliyorsunuzdur. Romeo ve Juliet gibi dillere destan bir aşk hikayesinin yanı sıra varoluşu ve içindeki birçok olguyu analiz ettiği Hamlet isimli eserinde şöyle der Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu! . Bu cümle birçok espri ve karikatüre konu olmasının yanı sıra insanın varoluşsal farkındalığına dair önemli bir cümledir. Evrimsel psikolojiye göre; bir insanın var olması ve varoluşunu sürdürebilmesi için öncelikli olarak onu koruyacak; fizyolojik ve duygusal ihtiyaçlarını karşılayacak birine ihtiyacı vardır. Kişinin hayatta kalabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için bir gruba ait olması gerekir. Bu grup en temelde ailemiz; daha sonra içerisinde yer aldığımız ve bağ kurduğumuz tüm gruplardır. Kişi; tek başınayken vahşi doğada çevreden gelebilecek tehlikelere karşı daha savunmasız ve risk altındadır. Aynı zamanda; avcılık ve toplayıcılık ile yemek bulma gibi ihtiyaçlarını karşılama konusunda da sıkıntılar yaşar. Bu durumun hayatta kalmalarına engel olduğunu fark eden atalarımız; küçük gruplaşmalar ve bu gruplar arasında yapılan evlilikler ile daha uzun süre hayatta kalabilmişler. Gelişen aidiyet hissi ile kendilerini daha güvende; mutlu ve bağımsız hissetmişlerdir.
Bağlanma Kuramı na göre ise evrensel olarak insanın kabul görme; ilgi görme; değer görme; ait olma; özel ve önemli hissetme ihtiyaçları; bağlanma figürleri (anne; baba; büyükanne; büyükbaba vb.) tarafından zamanında ve yeterli düzeyde karşılandığında güvenli bir bağlanma ilişkisi oluşur. Böylece kişi; kendini olduğu haliyle sevilmeye değer ve önemli ; karşısındakini de sevmeye değer ve güvenilebilir olarak tanımlar. Bu durum; güvenli; açık ve dürüst bir ilişki oluşturmasını sağlar. Ancak; kişinin bebeklik ve çocukluk dönemindeki fizyolojik ve duygusal ihtiyaçları zamanında ve yeterli düzeyde karşılanmadıysa; istismar ve ihmale uğradıysa diğerleri ile ilişkisinde güvensiz bağlanma geliştirir. Bu durum bakım veren ile ilişkisinde yaşanabildiği gibi; yaşamının ilerleyen aşamalarında yaşadığı arkadaşlık ya da partner ilişkilerinden de kaynaklanabilmektedir. Kendi ile ilgili Ben; olduğum halimle önemli ve değerli biri değilim. Bu sebeple; insanlar beni gerçekten seviyor olamaz. Bunu söylüyorsa bile samimi değildir; ona güvenilmez. şeklinde bir algı oluşturacaktır. Güvensiz bağlanma stiline sahip kişiler; ilişkilerinde kaygılı olabildiği gibi kaçıngan bir tutum da sergileyebilmektedir. Kaygılı bağlanan kişilerin; diğerleri ile kurdukları yakın ilişkilerde karşısındaki kişinin tepkilerine karşı aşırı duyarlı olduğu görülmektedir. Arkadaşının ya da partnerinin birkaç saat dahi olsa; ona mesaj atmıyor; mesajına cevap vermiyor oluşu onun için oldukça acı vericidir. Yüksek düzeyde kaybetme ve reddedilme kaygısı taşır. Bu yüzden; karşısındakinin farklı bir sebebe bağlı söylemleri; duygu ve davranışlarını dahi kendi üzerine almaya meyilli olduğu; Beni artık sevmiyor; benimle ilgilenmiyor. gibi algılara kapıldığı söylenebilir. Yapılan araştırmalar; kaygılı bağlanan kişilerin telefonlarını bir iletişim aracı olarak kullanmaya daha meyilli olduğunu ve daha sık sosyal medyaya girdiğini ortaya koymuştur. Bunun yanı sıra; kaygılı bağlanan kişilerin; çoğu zaman kendi istek ve ihtiyaçlarından vazgeçerek ilişkiye aşırı yatırım ve fedakarlık yaptığı; normalde yapmadığı ya da yapmayacağı şeyleri arkadaşını ya da partnerini kaybetmemek için yaptığı gözlenmektedir. Bu kişiler aslında sevildiğini hissettiren birine tutunarak; hayatta kalmaya ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmaktadırlar. Ancak genellikle rastladıkları ıssız adam/kadın lar dolayısıyla (ki genellikle kaygılı ve kaçıngan bağlanan kişiler mıknatıs gibi birbirini çekmektedir) duygusal olarak yıpranmakta ve zarar görmektedirler.
Diğer bir güvensiz bağlanma stili olan kaçıngan bağlanma ise; filmlere ve dizilere de konu olmuş ıssız adam/kadın ların ilişkilerini tanımlamaktadır. Bu kişiler; bakım veren kişiden ya da diğer ilişkilerinden alamadıkları güven ve sevgi eksikliğinden dolayı kendilerini korumak için insanlardan kaçınmaktadırlar. Genel olarak; diğerleri ile kurduğu ilişkilerde "mesafeli; temastan ve yakınlaşmadan hoşlanmayan; duygusal paylaşımı az kişilerdir. Popüler dizilerden biri olan La Casa De Papel deki Profesör bu bağlanma stiline örnek olarak verilebilir. Bu kişilerin; kendi ile ilgili tanımlamaları kaygılı bağlanan kişiler gibi olsa da savunma mekanizmaları farklı işlemektedir. Kimseye ihtiyaç duymayan; kendi başına; özgür biçimde var olabilen ancak duygusal anlamda çoğunlukla yalnızlık yaşayan; uzun süreli ilişkiler sürdüremeyen; ilişkide kendini sıkışmış ve müdahaleye uğrar gibi hisseden kişilerdir. Kaçıngan bağlanan kişiler için aslında bir ilişkide doğal olan; Bugün biraz erken gelir misin?" ; "Dün akşam sana ulaşamayınca merak ettim." ya da "O arkadaşından hoşlanmıyorum; benim olduğum ortamlarda bulunmasını istemiyorum. gibi ifadeler kişisel alanına müdahale ediliyormuş hissi yaratır. Bu düşünce de; partnerine aşırı tepki vermesine ve tartışmalara neden olur. Bu noktada; yaşadığımız ve yaşayabileceğimiz yakın ilişkilerdeki manipülasyon ya da flört şiddeti hususunda dikkatli olmak önemlidir. Özellikle partnerimiz ile olan ilişkilerimizin ilk aşamalarında; hatalarını ve bize karşı yaptığı yanlış davranışları görmezden gelmeye ve onu yüceltmeye eğilimliyizdir. Tutulma aşaması dediğimiz; aşktan gözlerin kör olduğu bu noktada olmasa bile; sonrasında herhangi bir şiddet unsuruna karşı dikkatli olmalıyız. Şiddet sadece fiziksel şiddet anlamına gelmemektedir. Arkadaşınızın ya da partnerinizin sizi "başkasının yanında küçük düşürmesi; ne giyeceğinize ya da kiminle konuşacağınıza müdahale etmesi/karar vermesi; sizi ayrılık veya intihar ile tehdit etmesi; cinsel ilişkiye zorlaması; sosyal medya hesaplarınızın şifresini istemesi vb. gibi sıklıkla karşılaşılan ve kabul edilen unsurlar da aslında sizin üzerinize uygulanan bir şiddettir. Bu sizin hem kendinize; hem ilişkinize hem de karşınızdakine olan güveninizi; saygınızı ve sevginizi azaltacak; hatta yok edecektir. Bu ilişkiden geriye istemeden yaptığınız birçok şey ile yıpranmışlıklarınız ve güven probleminiz kalacaktır. Bu yüzden; biriyle arkadaş ya da sevgili olurken duygu ve düşüncelerinize açık; saygılı; anlayışlı olup olmadığı konusunda dikkat etmelisiniz.
Güven temelli bir ilişki kurabilmek için kişilerden birinin güvenli bağlanma ya sahip olması; arkadaşına/partnerine güven verebilmesi; açık ve dürüst bir ilişki ve iletişim tercih etmesi; duygu ve düşünceleri anlayışla karşılayıp çözüm odaklı bir tutum sergiliyor olması; güvensiz bağlanan kişinin de güvenli alan a yaklaşmasını sağlayacaktır.
Unutmayın; bağlanma stiliniz kaderiniz değildir. Bir elmanın iki yarısı olmak yerine önce kendiniz bütün bir elma olmaya; daha sonra da bütün olmuş başka bir elma ile aynı sepette buluşmaya çabalayın. Burada; ilişkilerinizde hissettiğiniz duygu ve düşünceler ile ilgili farkındalığınız; kendi öz değerinizi ve şefkatinizi öncelik almanız; hem kendi özgüveniniz ve psikolojik sağlığınız hem de sağlıklı ve güven temelli ilişkiler kurmanızda yardımcı olacaktır. Ancak; bunu her zaman tek başımıza çözmemiz mümkün olmayabilir. İşte o zaman da bir uzmandan destek almanız size iyi gelecektir.
İlişkilerinizin güven tuğlalarının üzerine kurulmuş; açık ve dürüst iletişim ile dizayn edilmiş; birbirine saygı ve sevgi ile döşenmiş yuva sıcaklığında olmasını temenni ediyorum...
Sevgilerimle;
Halime Yamaç
Psikolog
Kaynaklar:
Boowlby J. (1969). Bağlanma. Çev. Soylu T. V. Pinhan Psikoloji Yayınları
V.; Gingler; D.; Bereczky; B. M.; & Miklosi; A.(2016). Human s attachment to their mobile phones and its relationship with interpersonal attachment style. Computers in Human Behavior; 61; 537-547.
Lewine A. ve Heller R. (2018). Bağlanma-Aşkı Bulmanın ve Korumanın Yolları.Aganta Kitap.