İnsan ilişkilerinde uyumsuzlukların yaşandığı;teknoloji bağımlısı dünyamız da duygusal paylaşımlarımız da çoktandır kopyalanmış zincir gönderilerin elinde.....Birileri bir yerlerde hazırlamasa o gönderileri sevdiklerimize söyleyecek sözümüz kalmadı sanki. Bayram mesajları;kandil mesajları derken;bir tuşla iletilen biz kokmayan kutlamalar... Güzel olanı paylaşmanın karşısında değilim ama en son hanginiz bir dostundan mektup tadında bir gönderi aldı. Sadece sizin için yazılmış;sadece sizinle paylaşılmış; yaşamlar;duygular;anlar;sevinçler kaçınızın ekranında beliriverdi...Yazanın sizi görmese bile sizi düşünerek;hissederek bağ kurduğu mesajlardan söz ediyorum. yanıtı evet olanlar mutlu bir azınlığı oluşturuyor...
Mektup yazmanın bir sanat olduğunu;yazarken kendimizi fark ettiğimizi;karşımızdaki ile konuşurken kendimizle de konuştuğumuzu;tanışmanın;yakın olmanın;sevilmenin en güzelini yaşadığımızı düşünüyorum. Her mektupta daha bir derinleşip; yüz yüze iken söylenmesi kolay olmayan duygularımızı kağıda aktardıkça hem kendimize hem de karşımızda ki kişiye daha bir yakınlaşırız. Mektup ;çocuklarımızın bilgi dağarcığında çoktan eski zamanlarda kullanılan bir iletişim aracı olarak tanımlandı...Mektubu tarihe gömerken mektupla birlikte neleri de gömdüğümüzü bir düşünelim istedim. Hitap bölümündeki sevgi sözcüklerini;”Sevgili ...”;ile sınırlı kalmayan hitapları; “Can Dostum” ;“Bacım”; “Kardeşim” ;“Yoldaşım”;”Gözümün Nuru”; “Ciğerparem”; “Bir tanem” “Perim”; ve daha aklıma gelmeyen onlarca farklı hitap...Daha ilk girişte bizi özelleştiren;bizi diğerlerinden ayıran;yaşanmışlıklarımızı anlatan; cana değen seslenişlerimizden vazgeçtik. Oysa o hitaplarda başlar ve biter aslında anlatılan duygular;birbirimize verdiğimiz anlamlar...Hal hatır sormaları büyüklerin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpmeleri; ev halkını tek tek sorup onlarla ilgilenip onlara değer verdiğimizi göstermeyi; “Anlatması kolay değil”; ile başlayan duygusal paylaşımlarımızı ...“Belki sen de ...hissediyorsun”ile başlayan empatik hatta sempatik paylaşımlarımızı; “mektubunu aksatma” uyarısıyla biten; seni merak ediyor ve önemsiyorum mesajlarını...Ve mektubun sonunda ilişkimizin türüne göre yazdığımız şiirleri sessizce gömerken;neden dostluklarımızın azaldığını;neden birbirimizi anlayamadığımızı ve neden her gün daha da stresli ve huzursuz insanlar olduğumuzun yanıtını arıyoruz.
Gönderilerle sınırlı kalmayan klonlamalar; hayatımızın her alanında bizi özel olmaktan;kendimiz olmaktan uzaklaştırıyor. Sahip olma isteği ile yanıp tutuştuğumuz evlerden;arabalara;sırtımızdaki kazaktan pantolona kadar;kime ait olduğunu bilmediğimiz hedeflerin peşinden koşuyoruz. Sahip olduklarımız çoğaldıkça daha çok mutlu olmak yerine; içimizdeki boşluğun büyüdüğünü;yaşamı anlamlı kılan bir hedefimiz olmadığını hissedip yeni ve anlamsız arayışların peşinden koşuyoruz. Arkadaşlıkların sahteliğinden;çıkara dayalı ilişkilerden yorulduğumuz anlarda sıcak bir dost elin güvenli sıkılığını arıyoruz. İşte o zamanlarda kendimizi olduğumuz gibi anlatabileceğimiz;bizi anlayan;bizi kabul eden dostlarımızın olmadığını fark edip derin bir yalnızlık duygusuna kapılıyoruz. Ve yabancılaşmanın kaçınılmaz sonucu edindiğimiz nevrozlarlarla mücadele ediyoruz. Sağlıklı iletişim seminerlerinde;spor salonlarında ;hobi kurslarında terapilerde arıyoruz kendimizi. Belki de bu yollardan hiçbirini denemeden kapanıp kalıveriyoruz kabuğumuzda;kendimize ve etrafımızdakilere yabancı...Can sancılarımız ve ardımızda bitirdiğimiz ilişki yığınları;öylece gidiyoruz klonlanmış amaçlara doğru...
Bir mektup nedir ki demeyin. Konuşurken yaptığımız iletişim hatlarını zaman ayırarak yazdığımız o özenli mektuplarda kolay kolay yapmıyoruz. Kendimizi anlatmanın hele hele duygularımıza dokunmanın zorluğunu;şimdi ne diyecek beni yanlış anlayacak kaygısı yaşamadan;yaşasak bile bunu dile getirerek kolayca aşıyoruz. İletişim engellerinin başında gelen söz kesmek;göz teması kurmamak;dinliyormuş gibi yapmak gibi engellere pek takılmaz mektuplar. Kendi iç konuşmalarımız karşımızdakinin iç dünyasına yolculuk eder;empati tanımlanmadan çok önce dost mektuplarında yaşardık anlaşılmanın huzurunu... Adının empati olduğunu bilmeden.
Bu gün rehberinizden seçtiğiniz bir yakınınıza mektup yazarak; yeni bir başlangıç yapın hayatınızda...Belki uzun zamandır duygularınızı anlatmadığınız eşinize;çok sert ve soğuk davrandığı için çoktan vazgeçtiğiniz babanıza; size her gün başkalarını anlatan ama hiç kendini anlatmayan arkadaşınıza;her hafta telefonla konuştuğunuz ve artık yaşamının sonlarını yaşayan annenize;gittikçe sizden uzaklaşan ergenliğin sıkıntılarını yaşadığını bildiğiniz ancak “Ödevlerini yaptın mı?”cümlesiyle iletişiminizi sınırladığınız çocuğunuza ve hatta kendinize uzun zamandır söyleşmediğiniz ;isteklerini özlemlerini duymadığınız kendinize mektup yazın.
Mektubunuz gönlünüzün dilinden aksın kıyıda köşede kalmış unuttuğunuz sevgi dokunuşları klavyenize dökülsün;yazarken kendinizi görün olduğu gibi tüm zihinsel hapishanelerden berat etmiş kendinizi;tertemiz yaratıldığımız günkü kadar saf sevgide olan kendinizi;yazdığınız kişinin kendiniz olduğunu bilerek gönlünüzü açarak;gönlünüze alarak yazın. “Gönül Tek” der ustlar ;yüzlerin içinde milyonların içinde. “Gönül Tek” işte O tekliği hatırlayarak gönülden gönüle gizli yolları açsın mektubunuz... Varsın cep telefonunuzdan;bilgisayarlarınızdan gitsin; yeter ki klonlanmamış bir “MERHABA” gönderin sevdiklerinize....
Sevgiyle kalın; kendinize yol alın....