Gelecek bir insan için hayatının bir parçasını oluşturmaktadır. Henüz yaşanmamıştır. Yaşanması beklenmektedir. Her insanın zihninde tasarlamış olduğu bir gelecek hayali bulunmaktadır. Bu hayal ürünü gelecek içinde pek çok olasılıklar; istekler; korkular; endişeler; mutluluklar; beklentiler; sevgiler; umutlar barındırmaktadır. Logoterapi içinde geleceğin önemi henüz gerçekleşmemiş olması ve gerçekleşmesi için bir insanın kararlar almasının gerekliliğidir. İnsanın hayalindeki gelecek bu gün yaşadıklarını; bu gün vereceği kararları; hayata karşı tutumunu etkilemektedir.
Geleceğin henüz yaşanmamış olması insana istediği geleceği kurgulama konusunda özgürlük tanımaktadır. İnsan gelecekte nelerin gerçekleşmesini istiyorsa onları sanki gerçekleşiyormuş gibi hayal eder. Bu hayaller ise onu geleceğe ulaşma konusunda güdülendirir. İstediği geleceği oluşturabilecek seçimlerde bulunur; çevresindeki olanakları fark etmeye başlar; hayaline giden yolda çabalar. Bazen insan yaşadığı anda acı çeker ve sahip olamadıklarına gelecekte sahip olmayı hayal eder. Bu hayal onun çektiği acıyı hafifletir. Umutları insana yaşama gücü verir. Hatta ağır hastalık durumlarında gelecekten beklentisi olan hastaların daha uzun yaşadıkları görülmüştür. Yıllar önce artık bir aylık ömrü kaldığı söylenen kanser hastası bir kadınla görüşmüştüm. Kadın durumunun farkındaydı ama kocasına belli etmiyordu. Görüşme sırasında hıçkırıklar içinde sekiz yaşındaki oğlunun sünnetini görmeden ölmek istemediğini ifade etmişti. Mayıs ayındaydık ve okullar tatil olunca sünneti yapabileceklerini biliyordu. Ayrıca sünneti görmekten daha fazlasını istediğini ve oğlunu kendisinin ölümünden sonraya hazırlamak istediğini fark etti. Ona oğluna neleri öğretebileceğini sormuştum. O da yemek yapmak; çamaşırlarını yıkamak gibi bazı işleri öğrenirse rahat edeceğini söylemişti. Bu kadın bu konuşmalardan sonra sağlığı için büyük çaba gösterdi ve oğluyla çok yakın bir ilişki kurdu. Dokuz ay daha yaşadı; görevlerini yerine getirdi ve huzur içinde öldü. Kanser hastası bu kadının oğluyla olan ilişkisi onun için çok anlamlıydı ve onu yaşama bağlamıştı. Bu anlamın verdiği güç ile yaşamını uzatmış ve görevlerini tamamlamıştı. İnsanın gelecekten beklentileri aynı zamanda onun hayatının anlamı ile de ilgilidir.
Logoterapistler olarak her insanın hayatının koşulsuz biçimde anlamlı olduğunu ve yaşadığımız her anın anlamlı olduğunu kabul ederiz. Biz insanlara bir anlam vermiyoruz; ama onların kendi anlamlarını görmelerine ışık tutuyoruz.
Bazen insanlar hayatlarının anlamını göremiyorlar. O zaman gelecekle ilgili bir beklentileri de olmuyor; ya da olumsuz beklentiler içine girebiliyorlar ve korku; kaygı gibi olumsuz duygular yaşayabiliyorlar. Biyolojik kökenli hastalıkların dışında kalan; anlamı görememekten ve olumsuz düşünme alışkanlıkları edinmekten kaynaklanan durumlarda; hayatın anlamının görülmesi bireyin gelecek hakkında olumlu düşünmesine; dolayısıyla yaşadığı günü daha huzurlu geçirmesine yardım etmektedir.
Geleceğin bize bir gün ölüm getireceğini bilsek bile bu bizim bu günümüzü değerli ve anlamlı yaşamamıza engel olamaz. Hatta Logoterapinin kurucusu Viktor E. Frankl ölümün varlığının bu günü daha da değerli hale getirdiğini söylemiştir. Çünkü hayat geçip gitmektedir. Hayatın her anını anlamlı biçimde yaşamak bizim elimizdedir. Hayat acılara ve sıkıntılara rağmen anlamlıdır. Belki gelecekte de pek çok zorluklarla karşılaşacağız; ama bu zorluklara rağmen anlamın her zaman var olacağını bilmek bize o zorluklara katlanma gücünü de verecektir.
Gelecek konusunda umutlu olmak biraz da hayata güven duymakla ilgilidir. Hayata güvenmeyen insanlar her zaman olumsuz beklentiler içinde zamanlarını endişe duyarak geçirirler. Oysa hayata güvenen insanlar hayatın kendilerine iyi şeyler getireceğini; zorluklar getirse bile bunun sonunda yine iyi şeyler olacağını düşünürler. Böylece yaşadıkları anın anlamını görebilirler; hayatı doyum alarak yaşayabilirler.
Gelecekten umudunuzun hiç eksilmemesi dileklerimle sevgi ve saygılarımı sunarım.