Kalabalık ve gürültü; yüksek ve ani ses; keskin kokular; kafein bazı insanları çok etkiler. Ayrıca yoğun ve hızlı geçen bir günün ardından sessiz; sakin ve tek kalma isteği; çabuk duygulanma; yoğun empati hissi; çok açken herhangi bir işe odaklanamama gibi durumlar size tanıdık geliyorsa hassas bir kişiliğe sahip olabilirsiniz.
İngilizcesi “highly sensitive person” olarak geçen aşırı hassas kişilik yapısı; doğuştan gelen bir mizaç özelliğidir. Yapılan araştırmalarda toplumun % 20’si bu kişilik yapısına sahiptir. Bu kişiliklerin beyin görüntülemeleri incelendiğinde; algılama alanlarında yoğun aktivasyon gözlenmiştir. Bu sebeple; iyi gözlemcidirler ve sinir sistemleri diğer insanlara göre daha hassastır; çevreden gelen uyaranlara karşı kolaylıkla aşırı uyarılmışlık hisseden; çabucak ağlayabilen yapıdadırlar. Ayrıca; empati yapma yetenekleri çok yüksek olduğu için; başka birinin başına gelen bir olaydan o kadar çok etkilenirler ki kendi başlarına gelmemiş olduğunu ayırt etmekte zorlanırlar.
Hassas kişilikler verdikleri tepkiler ve derin hislerden dolayı toplumumuzda zaman zaman “güçsüz” olarak etiketlenmektedirler. Oysa bu yapı onların mizaç özelliğidir ve doğuştan sahip oldukları bir yapıdır. Öncelikle bu yapıda bir insansanız kusurlu; güçsüz; beceriksiz ya da yetersiz değilsiniz. Aksine; sinir sisteminizin yapısı gereği yaşamla; doğayla ve hayvanlarla derinlemesine bir ilişki içindesiniz. Bu sebeple sinir sisteminizin derin duyumsama özelliğinin bir avantajı olarak müzik ve sanata daha yeteneklisiniz.
Hassas kişilikler; diğer kişilik yapısına sahip insanlardan farklı olarak sinir sistemlerini rahatlatmak adına birtakım aktivitelere ihtiyaç duyabilirler. Örneğin; meditasyon; nefes egzersizi; düzenli yürüyüş ve spor ya da gün içerisinde yalnız ve sessiz vakit geçirmek .. Ayrıca; günde ortalama sekiz saat uyumak da sinir sistemlerinin rahatlamasında faydalı olacaktır. Tükenmişlik sendromuna kolayca girebilme olasılığından dolayı çalışma temposuna kısa aralar vermek; doğa yürüyüşü; kısa tatiller de tazelenmek için iyi gelecektir.
Diğer bir önemli nokta; hassas kişiliklerin depresyon ve anksiyeteye (kaygı) yatkın olmalarıdır. Zor geçirilmiş bir çocukluk öyküleri varsa psikoterapi desteği almaları ikili ilişkilerde yaşadıkları zorlukları çözümleme ve kendilerini tanıma adına çok değerli... Böylelikle psikolojik olarak güçlenecek ve olası psikolojik zorlanmalarla daha rahat baş edebileceklerdir.
Göz ardı edilmemesi gereken bir başka nokta da; kişinin hassas bir yapıda olduğunun farkına vardıktan sonra bu durumdan suçluluk duymaması; yetersizlik ya da zayıflık olarak görmemesi; kendini değiştirmek zorunda hissetmemesidir. Kendi terapistlik deneyimime göre; terapiye başvuran kişilerin çoğunluğunda hassas kişilik yapısı mevcut. Zorlu yaşam olaylarında diğer kişilik yapılarına göre daha yoğun sinirsel uyarım yaşadıkları için; duyumsamaları daha yoğun yaşıyorlar ve sinir sistemleri daha fazla aktive oluyor; buna bağlı olarak da kaygı bozuklukları; depresyon; ilişki problemleri; travma sonrası stres bozukluğu gibi problemleri daha sık yaşayabiliyorlar. Terapistin hassas kişilik yapısı hakkında bilgi sahibi olması ve bunu danışanına aktarabilmesi çok önemli. Danışan bu durumun bir mizaç özelliği olduğunu öğrendiğinde; bakış açısında önemli bir farkındalık gelişiyor ve otomatik bir rahatlama hissedebiliyor. Bu durum da genel iyilik haline katkıda bulunuyor.
Önemli not: Bu yazıda Dr. Elaine Aron’un çalışmalarından yararlanılmıştır.
Daha fazlası için Dr. Elaine Aron’un kitaplarından faydalanabilirsiniz.