Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Tükenmişlik Sendromu

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
TÜKENMİŞLİK SENDROMU
Ayda DALİ
ÖZET
Çalışma hayatını olsun; aile içindeki ilişkileri olsun olumsuz yönde etkileyen unsurlardan biri tükenmişlik sendromudur. Günümüzde yaygın olarak rastlanan tükenmişlik sendromu insanların kişisel başarısızlığını tetiklemektedir. Tükenmişlik çalışma hayatında belirgin bir yere sahip olduğu gibi aile içinde oldukça sık rastlanmaktadır. Ebeveynlerde tükenmişlik çeşitli nedenlerden ortaya çıkabilmektedir. Tükenmişlik sendromu insanların hayatında çeşitli değişimlere yol açmaktadır. Ve bu değişimler negatif değişimlerdir. İnsan hayatının her anını olumsuz yönde etkileyen tükenmişlik sendromunun aile içindeki etkilerini ele alacağız derlememizde. Özellikle Özel Eğitim gerektiren çocuklara sahip ebeveynlerin tükenmişliği ele alan bu derleme yazısı tükenmişliğin nedenlerini; etkilerini belirtecek ve bunun sonuçlarını tartışacaktır.
Anahtar Kelimeler: Ebeveynlerde Tükenmişlik; Duygusal Tükenme; Tükenmişlik Sendromu; Kişisel Başarı
İlk kez 1974 yılında Herbert Freudenberger tarafından başarısızlık; enerji ve güç kaybı veya isteklerin tatmin edilmemesi sonucunda bireyin kendisinde meydana gelen tükenme durumu olarak tanımlanmıştır. Tanımlandığından günümüze kadar üzerinde birçok araştırmalar yapılmış ve yeni tanımlar geliştirilmiştir. Günümüzde en yaygın ve tükenmişliğin tanımı Christina Maslach tarafından yapılmıştır. Aynı zamanda Maslach kendi adını verdiği Maslach Tükenmişlik Ölçeğini (MBI) geliştirmiştir. Maslach’a göre tükenmişlik işi gereği yoğun; duygusal taleplere maruz kalan ve sürekli diğer insanlarla yüz yüze çalışmak durumunda olan kişilerde fiziksel bitkinlik; uzun süreli yorgunluk; çaresizlik ve umutsuzluk duygularının yapılan işe; hayata ve diğer insanlara karşı olumsuz tutumlarla yansıması ile oluşan bir sendromdur. (Maslach ve Jackson;1981: 99). Kısacası Maslach’a göre tükenmişlik sendromunu duygusal açıdan tükenme; duyarsız olma ve kişisel başarı hissinde azalma olarak tanımlayabiliriz.


Maslach’ın Tükenmişlik Modeli


Duygusal tükenme →Duyarsızlaşma→ Kişisel Başarı
Maslach ve Jackson (1986) tükenmeyi duygusal tükenme; duyarsızlaşma ve kişisel başarıda azalmadan oluşan üç bileşenli psikolojik hastalık tablosu olarak ifade etmiş. Öncelikle bireyin kendi duygusal kaynaklarını yitirmesi ile ortaya çıkar ve kişinin duygusal anlamda tükenmesi ile tamamlanır. Sonrasında ise kişi insanlarla olan ilişkilerini sınırlandırır; mesafe koyar ve kendi çevresinden uzaklaşır. Son olarak birey önceki tutumları ile şimdiki tutumları arasındaki farkı farkeder ve kendini her konuda yetersiz hisseder. Kişi kendini olumsuz olarak değerlendirir budakişisel başarıda azalmayla bağdaştırılır.


Tükenmişliği etkileyen birçok faktör vardır. Bu faktörler bireysel faktörler ve örgütsel faktörler olarak ikiye ayrılır. Bireysel faktörler örgütler içerisinde kişinin kendisinde kaynaklanan ve tükenme durumuna neden olan özelliklerdir. Empati kuramayan ve kendine yetemeyen bireyler daha fazla tükenme riski altındadırlar.


Tükenmişlik sendromu aniden ortaya çıkmaz. Yavaş ve kendini göstermeden gelişen belirtileridir. Tükenmişliğin belirtileri önemsenmez ise tükenmişliğin ilerlemesine ve tükenmişliğin daha kötü bir hal almasına neden olur. Tükenmişlik belirtileri her kişide aynı değildir. Kişiden kişiye değişir ve kişiden kişiye etkileri farklılaşır.
Tükenmişlik sendromu insanlarda görülen hayal kırıklığı; yorgunluk; boş vermişlik gibi durumları tanımlamak için ortaya koyulmuştur. Günümüzde bu durum sağlık çalışanlarında çok aileli bireylerde; yoğun çalışan insanlarda vb. büyük bir sorun olarak görülmektedir. Bu sendroma ilişkin üç temel etmen tanımlanmıştır.


1.Duygusal tükenmişlik
2.Depersonalizasyon
3.Bireysel; kişisel başarıda azalma



Tükenmişlik sendromu insanların duygusal durumlarını; fiziksel durumlarını ve zihinsel durumlarını etkilemektedir.


Duygusal tükenmişlik belirtileri: Depresif duygulanım;güvende hissedememe; ümitsizliğe kapılma; aile içinde gerginlik; huzursuzluk; nezaket ve saygıda azalmayı içermektedir.
Fiziksel tükenmişlik belirtileri: Güç ve enerji kaybı; yıpranmışlık; hastalıklara karşı hassasiyet; baş ağrısı; mide bulantısı; uyku sorunları gibi değişik sorunları içerir.
Zihinsel tükenmişlik belirtileri: Hayata; çevreye karşı negatif olma; doyumsuzluk gibi tutumları içerir.
Tükenmişlik aile hayatını; sosyal hayatı; iş hayatını olumsuz yönde etkilemektedir. Tükenmişlik sendromu başarısızlığı tetikleyen bir durumdur.
Tükenme yaşayan insanlar çevrelerindeki kişilere olumsuz davranırlar. Tükenmişlik Maslach ve Zimbardo’ya göre kişinin performansında; başarılarında düşüş meydana getirir.
Tükenmişliğin sonucunda meydana gelen ruhsa sıkıntılar kişinin davranışlarında bozukluklara neden olur. Tükenmişlik yaşayan kişinin ailesi kendilerini yalnız ve dışlanmış hisseder. Bu nedenle tükenmiş durumunda olan birey dışlanır ve suçlanır. Ve bu tarz dışlanma ve suçlamaya maruz kalan birey zaten kendisini tükenmişlikten dolayı suçlamakta olduğundan aile dertlerinden en uzaklaşır. Boşanmalara ve çocuk ile ebeveynin birbirinden kopmasına neden olur.

TÜKENMİŞLİĞİN NEDENLERİ


Tükenmişliğin gelişmesinde stres önemli bir rol oynamaktadır. Bu olgu sağlık ile ilgili mesleklerde çok fazla görülmektedir. Aşırı iş yükü ve yorgunluk tükenmişliğe neden olmaktadır.


TÜKENMİŞLİKLE BAŞA ÇIKMA


Tükenmişlikle başa çıkmada yardımcı olabilecek kaynak ve insanlara başvurabilirler ve destek alınabilir. Kişideki sorumluluk miktarı azaltılıp kişi dinlendirilirse bu tükenmiş durumda olan bireyde bir rahatlama oluşturabilmektedir. Kişinin yaşadığı çevreden uzaklaşması bireyin bu durumla başa çıkmasında yardımcı olur.


ZİHİNSEL VE FİZİKSEL ENGELLİ ÇOCUKLARIN EBEVEYNLERİNDE TÜKENMİŞLİK


Ailede engelli bir çocuğu doğuşu ailedeki üyelerin yaşamlarını duygularını davranışlarını kısacası tüm yaşamlarını olumsuz etkiler.
Çocuğun engel düzeylerine göre tükenmişlik; kişisel başarı; duygusal tükenmişlik düzeylerinde farklılaşma gözlemlenir. Tükenmişlik çocuğun yaş oranına göre farklılaşmıyor. Yaş doyumu ise çocuğun yaş aralığına göre farklılık gösteriyor.
Çocukların aileye katılımları aile içinde yeniliklere; yaşadıkları ilişkilerin de farklılaşmaya neden olmaktadır. Çocuk doğumuyla ebeveynlerin hayattan; mesleklerinden; yakın çevrelerinden; eş olarak birbirlerinden sosyal çevrelerinden beklentileri farklılaşmakta; çocuk bekleyen çiftler ise; çocuklarına yönelik hayaller kurar ve kendilerine benzer görme eğiliminde olurlar. Bu ebeveynler çocukları dünyaya gelmeden eşyalarını; taşıyacakları isimleri ve ilerleyen zamanlarda yapacakları planları düşünürler. Bir yandan da doğacak olan çocukları için sağlık konusunda kaygı yaşarlar ve umutlu bekleyişlerine bu kaygılar eşlik eder.


Aile bu beklenti; umut ve planları yaparken normal özelliklere sahip bir çocuk beklentisinin tam tersi; yani beklenen dışında farklı bir özelliğe sahip çocuğun dünyaya gelmesiyle ailenin planlarının farklılaşmasına; yapmış oldukları plan ve hazırlıkların değişmesine sebep olacaktır. Ailelerin tüm hayallerinin ve herhangi bir engelin olmayacağı düşüncesi aileler için çocuğun doğma sürecinde bu kötü ihtimallerin düşünülmediği dönemi oluşturuyor. Yani yaptıkları hazırlıkların tümünü normal bir bebeğe yönelik olduğunu düşünerek yaparlar. Bebek ise engelli bir şekilde doğarsa ailenin karmaşık duygular yaşamalarına neden olacaktır.


Bu engelli çocuğun doğumu ailenin doğum öncesinde normal bir bebeğe yönelik beklentilerini; planlarını sona erdirecekve engelli çocuk hakkında deneyim yaşamayan bu aileler farklı rolleri yükleme zorunluluğu yaşayacaklardır. Engel türlerinden olan zihinsel engelli bin çocuğa sahip olma çocuğun bu engelini kabullenme ve uyum sürecinde aileye şok; kaygı; derin üzüntü;inkâr etme aşamalarından geçeceklerdir. Çocuklarının engelliolduğunu öğrenen ebeveynler yansıtamadıkları; bastırmış oldukları öfke ve çaresizlikleri onlar üzerinde depresyona neden olur. Anne çocuğun bu engelinin hatasını kendinde aramaya; kendini sorgulamaya; kendini sorumlu tutmaya yöneltir. Başlangıçta bu engele karşı ebeveynle savunma olarakinkâr etme özelliği gösterirler.
Bu engelli çocuğun ailede beraberinde belli güçlükleri beraberinde getireceği; mesela psikolojik; ekonomik; yaşam biçimi; aile çevresi ve toplumsal çevre açısından; çocuğun engel düzeyine göre güçlüklerin değişeceği de görülür.


Bununla beraber aile çok karmaşık duygular da yaşar. Her ailede de farklı kişilik özellikleri; yaşam tarzları; sosyal destek biçimleri olduğundan bu yaşamış oldukları duygular her ailede benzer özellikler de gösterebilir farklı özelliklerde.
Aileler engelli doğan çocuklarını zor kabullenebilmekte; çocuklarla aralarında olan sorunları zor çözebilmekte; bu çocuğun bakım yükleri de onlara ağır ve sıkıntılı gelebilmektedir.


Çocuklarının engelini öğrenen ailelerden bazısı ise bu engel durumuna daha kolay adapte olup; kolay uyum sağlayabilmekte; çocuğunun sağaltımı; eğitimi; rahat yaşaması için gerekli kurumlarla işbirliği içerisinde çalışabilmektedirler.
Ailelerin bu şekilde engelli çocuğu olduğunu kabul etmesi; bu duruma alışıp uyum göstermesi ve yaşamlarını bu duruma göre yeniden düzenlemesi zor olabilir. Bu durumda engelli çocuğa sahip olacak anne ve baba; hem kendileri hem de çocuklarıyla alakalı duygusal sorunlar içerisine girmelerine sebep olabilir. Bu sıkıntılar anne; babanın çeşitli sorunlar yaşamasına yol açabilir.


Ailelerde zihinsel çocuğun yaşamda yetersiz kalacağı düşüncesi çocuğun hayat tutunamaması; çocuğun her zaman desteğe ihtiyaç duyması; kendi kendine yetemeyeceği gibi düşünceler aileyi umutsuzluğa ve karamsarlığa itmektedir. Ailelerin zihinsel engellikle ilgili bir deneyimi; bilgisi yoktur bundan dolayı çocuklarıyla nasıl ilgileneceklerini; onlara nasıl davranacakları hakkında boşluğa düşer ve yeterli olmadıklarını düşünürler. Bundan dolayı aileler yoğun bir endişeye düşer ve ellerinden geleni yapmaya çalışırlar. İçinde bulundukları bu durumun geçici olduğuna inanmak isterler. Ailede engelli bir çocuğun olması ailedeki önceden var olan tutum ve davranışların değişmesine yol açar. Engelli olan çocuğun alacağı eğitimin nasıl olacağı ve engelli çocuktan sonra aileye gelecek diğer bir çocuğun dünyaya sağlıklı gelip gelmeyeceği aile için önemli ve kaygı oluşturan konulardır. Aile içindeki roller iç dağılımları sorumluluklar dikkate alındığında söz konusu olan bakım yükünün en çok annelerin omuzlarına yükleneceği bilinmektedir. Zihinsel engelli çocuğa sahip olmak; ailedeki bireylerin enerjilerini tüketir aynı zamanda aile fertlerinin kendilerine vakit ayırmasını engeller. Ayrıca zamanlarının büyük çoğunluğunun evde geçmesinden dolayı aile fertleri kendilerini sosyal çevreden soyutlamaktadır. Engelli bir çocuğa sahip olan aile yaşam biçimlerini; olanaklarını aile içindeki ve dışındaki ilişkilerini günlük ruh durumlarını; duygularını; düşüncelerini; davranışlarını; sosyal ilişkilerini bu yeni durumla baş edebilme yada edememe gibi durumlarla karşı karşıya gelmektedirler. Bu durumla ailelerin başarılı şekilde üstesinden gelmesi ve yaşamlarını engelli bir çocuğa göre yeniden tasarımlamak oldukça uğraş verici ve zaman alıcı olabilmektedir. Anne ve baba duygusal zorlukların içine girerler ve bu zorluklar hem kendilerine yetmekte hem de çocuklarına yetmekte zorluk çekmelerine neden olabilmektedir. Zihinsel engelli çocuğa sahip aileler; yaşamlarının her alanını değiştirmelerine neden olabilmektedir. Yani zihinsel engelli bir çocukla yaşamak o ailenin özel hayatını; sosyal hayatını; ekonomik hayatlarını hatta ruh ve psikolojilerini önemli düzeyde etkilemektedir.


Anne ve baba alışılması zor olan bu durumla karşı karşıya gelerek ailedeki fertlerin aşırı derecede stresli yaşamalarına neden olmakla birlikte; günlük hayattaki sorumluluklarını yerine getirmekte zorlanmalarına neden olmaktadır. Çocuğun bakımı için gerekli olan zaman para; enerji; dayanma gücünün yanı sıra bu durumun meydana getirdiği duygusal tükenme anne ve babayı daha fazla strese sokmaktadır. Engelli; özel eğitimi gerektiren bir çocuğa sahip olmak; engelli olmayan normal bir çocuğa sahip olmaktan daha fazla sorumluluk getirmektedir. Bu gereksinimlerin giderilmesinde annenin babaya göre daha fazla sorumluluk alması; daha fazla zaman harcaması; enerjisinin büyük bir kısmını çocuğunun ihtiyaçlarını gidermek için harcaması; anneyi giderek eşinden ve diğer çocuklarından uzaklaştırabilmekte ve anneyi tükenmişliğe itebilmektedir. Evlilik ilişkilerinde bozulmalar meydana gelebilmekte hatta boşanmalar söz konusu olabilmektedir. Aile bireylerinin yaşadıkları bu psikolojik açıdan zorlayıcı; strese sokucu süreçlerde çocuklarının gelişimi;bakımı ve yaşamlarını sürdürebilmeleri için birçok destek almalarına ihtiyaç vardır.


Sosyal destek; zihinsel engelli çocuğun gelişimi ve anne babanın davranışlarını; gelişimini etkilemekte ve bulundukları durumla başa çıkmalarını sağlamakla birlikte strese girmelerini önleyici ve gelişimi olumlu yönde etkileyici bir role sahiptir.
Ebeveynler özellikle anneler engelli çocuğuna uyum sağlayabilmek için çaba gösterirler ve üzerlerine yüklenen bu sorumluluktan dolayı aşırı stres yaşarlar. Dolayısıyla zihinsel engelli çocuğu olan annelerin yaşadıkları bu durumla başa çıkma yöntemleri;çeşitli konularda aldıkları sosyal destek ve eşlerinden aldıkları ilgi doyumlarını anlamlı kılar.
Zihinsel yetersizliği olan çocukların kendi yaşamlarına uyum sağlama çabalarının kolaylaştıran etmenlerden biri çocuğun gereksinimlerinin; ihtiyaçlarının karşılanmasıyla beraber ailenin de gereksinimlerinin karşılanmasıdır. Diğer bir değişle zihinsel yetersizliği olan çocukların yaşadıkları sorunların azalması ve ailelerin hem çocuğun hem de kendi sorunlarıyla başa çıkmasına yardımcı olabilecek her destek; hizmetlerinin sağlanmasıdır. Zihinsel yetersizliği olan çocukların aileleriyle çalışan; destek; hizmet veren danışanlarının ortak hedefi doğrultusunda hareket etmesi ve ailenin yalnızca zihinsel yetersizliği olan üyenin ihtiyaçlarıyla değil tüm aile fertlerinin ihtiyaçlar açısından dikkate alınıp; incelenip; değerlendirilmesi gerekmektedir.



Annenin çocuk ile olan ilişkisi doğumdan hemen önce başlar ve çocuğun tüm yaşamı boyunca devam eder. Çocuğun gelişiminin her evresinde annenin çocukla gerçekleştirdiği sağlıklı birliktelik; çocuğun bilişsel; duygusal ve sosyal gelişimi için çok büyük bir öneme sahip olmaktadır. Bebeğin doğması ile hatta annenin hamile kaldığı ilk günden itibaren evde büyük bir mutluluk yaşanır. Ancak doğan çocuğun yada doğacak olacak çocuğun zihinsel yetersizliği olduğu öğrenilince o mutluluk yerini şaşkınlığa; şoka ve kedere bırakır.


Zihinsel yetersizliği olan çocukların aileleri genellikle sağlıklı çocuğu olan ailelerin hayatları boyunca yüz yüze gelmeyeceği sorunlarla; ihtiyaçlarla ilgilenmeli ve sağlıklı çocuğa sahip ailelerin yerine getirmeleri zorunlu olmayan birçok sorumlulukların üstesinden gelmeleri gerekmektedir.


Engel derecesi; engel düzeyi ne olursa olsun zihinsel yetersizliği olan bebeğin dünyaya gelişi yada zihinsel yetersizliği oluşunun fark edilmesi aile içindeki bütün yaşantıyı etkileyen; değiştiren ve hatta beklenilmeyen bir durumdur. Zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip ebeveynlerin tükenmişlik düzeylerini ve yaşam doyumlarını etkileyen durumların; değişkenlerin belirlenmesi aile fertlerinde zihinsel yetersizliği olan bireylere daha iyi ve daha etkili eğitim verilmesine; bu eğitimlere farklı açılardan doğru yollarla ulaşılmasına olanak sağlamaktadır. Doğru bilgiye sahip ve deneyimi olan ebeveynler içinde bulunduğu bu durumla başa çıkmada daha etkili ve daha güçlü olabilmektedir. Ebeveynler açısından tam bir felaket; hayal kırıklığı olarak düşünülen bu durum aile fertlerinin psikolojik açıdan aşırı şekilde yıpranmalarına neden olabildiği gibi aileye sosyal ve ekonomik açıdan da ağır bir yük; baş edilmesi zor bir durum haline getirmektedir. Yani hem maddi hem manevi açıdan aileye sarsıntı veren bir durumdur. Zihinsel yetersizliği olan bir çocuğa sahip ebeveynler kendi hayatları içinde çektikleri sıkıntıların yanı sıra çocuğun bakımı; eğitimi; tedavisi ve büyütülmesi gibi konularda çeşitli zorluklar ve sıkıntılar yaşamaktadırlar. Zihinsel yetersizliği olan çocukların ebeveynlerine verilen sosyal destek aileye güven verir. Sosyal destek bireyin ilgilenildiğini; sevildiğini; güvenildiğini ve değer verildiğini hissettiği algılar bütünüdür. Sosyal destek zihinsel yetersizliği olan çocukların ailelerinde stresi azalttığı yada önlediği; olumlu ve pozitif başa çıkma becerilerine katkı sağlamaktadır.



Anne ve babalarda duygusal destek çok önemlidir. Bunların yanı sıra maddi desteğin; bakım desteğinin ve özellikle eşlerin birbirine olan desteğinin başa çıkmada önemli bir role sahip olduğu bilinmektedir. Yetersiz sosyal desteğin anne ve babada tükenmişlik ve çeşitli psikolojik; ruhsal; fiziksel sorunlara neden olmaktadır. Yeterli sosyal destek yaşam boyu doyumu sağlamakta; anne babaya güç vermektedir.


Zihinsel yetersizliğin; geri dönüşü yada telafi edilme gibi bir şansı olmadığı için ailede duygusal baskı; ailenin her ferdini farklı düzeyde etkilemektedir. Aile yükü; özel bakımın getirdiği olumsuz; fiziksel; duygusal; sosyal ve maddi sonuçların algılanış ve yorumlanış şekliyle ilişkilendirilmiş psikolojik bir baskıdır; yüktür. Ailede zihinsel yetersizliği olan çocuğun bulunmasının aileye getirdiği yükten annenin daha çok etkilenmesi ve sorumluluk alması anneyi daha çabuk yıpratır dolayısıyla anne yavaş yavaş tükenmeye başlar.


Zihinsel yetersizliği olan çocuğun bulunduğu ailede anneye daha fazla sorumluluk yüklenmesi anneyi psikolojik olarak yıprattığı gibi fiziksel açıdan da çok fazla ve olumsuz şekilde etkilemektedir.


Ailede özel bakım ihtiyacı olan kişinin varlığı durumunda; bakım veren kişinin sosyal desteği; iş yükü; stresin arttığı görülmektedir. Bakım verenin sosyal desteği algıladıkları yük düzeyi karşısında tam görevini sağlamış olduğunu; yaşadıkları strese yönelik eğitim ve danışmanlık programlarının algıladıkları yükü azalttığı görülmektedir. Bakım yükünü açıklayan değişkenlerin başında stres; depresyon evlilik doyumu yer almaktadır. Sosyal çevreye katılım konusunda anne babaların iyilik halleri üzerinde etkili olduğunu söyleyebiliriz.


Zihinsel yetersizliği olan çocukların ebeveynlerinin yaşamış oldukları stres ve algılamış oldukları sosyal destekler konusunda ise; yetersizliği olan çocuklara sahip ebeveynlerin depresyon düzeylerinin yüksek olduğu; sosyal aktivitelerinin kısıtlandığı; sosyal destek ihtiyacında oldukları görülür. Bu sosyal destek arttıkça yaşamış oldukları stres ve depresyonlarının azaldığı; yaşam doyumlarının da arttığı gözlemlenmektedir. Sosyal destek düzeyi bu anlamda bu ebeveynlerin yaşam düzeylerini yükseltmekte; umutsuzluk düzeylerini ise azaltmakta olduğunu göstermektedir. Yani özet olarak; sosyal destek; yaşanan stresi azaltıp iyilik halini güçlendirip bu şekilde de ebeveynler de stresle başa çıkmalarına yardımcı olmaktadır.



Annenin ekonomik yükü; duygusal yükü; zaman kaybı; gereksinimlerinin artması durumunda anne baba arasındaki sorunlar; işlev yetersizlikleri de artma göstermektedir. Aile yükü bakım verene olumlu katkılar sağlarken; olumsuz duyguları yaşamasına da sebep olabilmektedir. Anneler sosyal; duygusal yükü bu açıdan oldukça fazla yaşamaktadırlar. Bu da duygu durumlarını etkilemekte stres yaşamalarına sebep olabilmektedir. Anne babanın ekonomik yükü yaşamaları ise duygusal yüklenmeyi arttırabilmektedir. Annelerin sosyal yük ve sosyal destekleri arasında da ilişki bulunmaktadır. Sosyal destek; bakım desteği sağlandıkça aile yükü de azalmaktadır.
Çocuklarına bakmak için fazla zaman harcayan anneler evde bakım hizmetleri uygulamasından yararlanıp; maddi destek elde etmesinin ise aile yükü; gereksinim yükü; stres gibi olumsuzlukları azaltmaktadır.


Zihinsel yetersizliği olan çocuğa sahip anneler almış oldukları bu sosyal desteklerle; desteklerinden memnuniyetlerini göstermektedirler. Böylece memnuniyet arttıkça aile yükünün azalacağı görülmektedir.

OTİZM VE DOWN SENDROMUNA SAHİP ANNELERİN KAYGI; UMUTSUZLUK VE TÜKENMİŞLİK DUYGULARI


Aile iletişim halinde olan bir sistem olup; bu sistemin ailenin içinden veya çevreden kaynaklanan bazı etkenlerden dengesinin bozulabileceği görülür. Örnek olarak çocuk dünyaya gelirken ciddi bir hastalık yada engelinin olması ailede dengesizlik yaratıp; kriz durumlarına neden olabilir.


Engelli bir çocuğa sahip olma durumu uyum sağlama konusunda genel olarak ailelerin yıkılan dengeyi yeniden oluşturma ve uyum sağlama konusunda birçok aşamadan geçebiliyor oldukları görülmektedir. Engelli olan bir çocuğa sahip olmak; aileye birçok sorumluluk getirmekle birlikte; bu sorumluluklar da çeşitli sorunlara yol açabilmektedir. Ailenin yaşayacağı bu sorunlar arasında; ekonomik sorunlar; sosyal çevreyle olan sorunlar; çatışmalar; aile ilişkilerinin bozulması gibi sorunlar ve psikolojik sorunlar şeklinde olabilmektedir.


Zihinsel engeli olan çocuğa sahip annelerin kaygı; tükenmişlik; umutsuzluk gibi psikolojik sorunların fazla olduğu görülmektedir.


Otizm ve Down Sendromlu çocukların; sosyal desteklerinde yoksun olmaları; dil bozukluklarını yoğun yaşamaları; davranışsal bozukluklarının fazla olmasından dolayı aile için stresli; zor farklılıkları içermektedir.
Otistik çocukların anneleri; kalabalık yerlere çocuğunu daha az götürme; utanma vb. gibi zorluklar yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Otistik çocuklar sosyal iletişime geçişle zorlandıklarından dolayı aileler çocukları ile bağ kurmakta zorluk yaşamaktadırlar. Otistik çocuk; fiziki olarak bakılınca normale yakın bir gürünüm göstermekte ve engelinin derecesi belirsizlik taşımaktadır. Bundan ötürü de çocuğun potansiyeli; yetisi be kapasitesi hakkında ailenin gerçekçi bir beklentiye girmesi güçlenmekte ve bu durumda ailede kaygının artmasına sebep olabilmektedir.
Down Sendromlu olan annelerin ise diğer engel türlerinede çocuğu olan ailelere kıyasla daha az stres; kaygı yaşadıkları; ebeveyn hazzı taşıdıkları ve çocuklara karşı daha olumlu duygular; düşünceler besledikleri görülmektedir. Sosyal etkileşimin olmadığı; çözüm konusunda çaresizlik duygusunun yaşandığı; davranış problemlerini de barındırmış olan otizm diğer engellilerden farklılaştığı görülmektedir. Bu nedenlerden ve farklılaşmalardan ötürü kişilerin olumsuz duyguları yaşamalarına sebep olabilmektedir.
Karşılıklı etkileşim ve insan yüzleri otistik çocuklar için çok az önem taşımaktadır. Etkileşime dayalı iletişim kurabilen çocukların aileleri daha az kaygı; stres yaşamaktadırlar. Buna karşın Down Sendromlu çocuklar kolay iletişim kurabildiklerinden dolayı kolay çocuklar olarak algılanabilmektedirler. Down Sendromu tanısı almış olan çocukların; erken tanı almış olmaları; ailelerinin kendilerini doğru konumlamış olmaları ve erken eğitim almış olmalarına da yardımcı olmaktadır. Ayrıca diğer engel türlerine kıyasla Down Sendromlu çocukların iletişime daha açık olması; Down Sendromlu çocuğun ailesinin çocuklarını pozitif kişilik özellikleriyle tanımlamakta ve uyumsuz davranışlarının da az olduğunu belirtmektedirler. Yani özet olarak engel türlerinin ailenin psikolojik durumunu etkilediği gözlemlenmiştir.


Annede çocuğun engel türüne yada cinsiyetine göre kişisel başarılarına ilişkin bir ana etmen yoktur. Otizm tanısı almış çocuğun aldığı özel eğitim süresi ile annelerin çocuğunun bakımına ilişkin başarısında pozitif bir ilişki vardır.
Otizm ve DS tanısı almış çocuğa sahip annelerin umutsuzluk ve tükenmişlik düzeylerinin annenin yaşı ile bir ilişkisi yoktur. Yani anne hangi yaşta olursa olsun Otizm ve DS tanısı almış çocuğa sahip olunca annenin umutsuzluğa ve tükenmişliğe kapılması olasıdır.
Annenin eğitim düzeyinin annenin motivasyonu üzerinde olumlu bir etki yaratmaktadır. Annenin eğitim düzeyi arttıkça Otizm ve DS tanısı almış çocuğunun bakımına ilişkin motivasyonu ve bakım düzeyi daha yüksektir. Yani anne ne kadar eğitimli ise Otizm ve DS tanısı almış çocuğuna bakımı daha ileri düzeyde olmaktadır. Eğitim düzeyi yüksek olan annenin kaygı düzeyi eğitim düzeyi düşük olan anneye göre kaygı düzeyi daha azdır. Annenin çalışmıyor olması Otizm ve DS tanısı almış çocuğuna bakımı sırasında tükenmişliğe olumsuz yönde etki etmektedir. Yani çalışan anne o stresli ortamdan uzaklaşıp başka şeylere odaklanınca tükenmişliğini geciktirebilir hatta önleyebilir. Ancak çalışmayan anne sürekli Otizm ve DS tanısı almış çocuğuyla ilgilendiği ve başka bir uğraşı olmadığı için tükenmişliğe daha meyilli bir duruma gelmektedir.
Diğer çocuklardan farklı olarak hayatı boyunca bakım gerektiren; bir bakana muhtaç Otistik ve DS'li bir çocuğa ebeveynlik yaparken annenin bu konuda sosyal bir destek alması; tek başına tüm yükü omuzlamaması annenin çocuğa ilişkin bakımında duygusal tükenme yaşamamasına sebep olmaktadır. Dolayısıyla Özel Eğitimi gerektiren çocuğa sahip olan annenin mutlaka sosyal bir destek alması gerekmektedir.
Otizm ve DS tanısı almış çocuğun eğitim süresinin artması annenin çocukla daha kolay ve daha doğru iletişim kurmasını sağlamakta ve annenin kendini çocuğun bakımında daha başarılı hissetmesine yardımcı olmaktadır.
DS tanısı almış çocuk bebeklik döneminde normal gelişim sağlarken yaşı ilerledikçe normal gelişim çizgisinden ayrılıp gelişimi normal olmamaya başlamaktadır. Otizm tanısı almış çocuklar ise özel eğitim aldıkça gelişim ve ilerleme gösterirken DS tanısı almış çocuklarda özel eğitim süresi ne kadar çok olursa olsun ilerleme daha yavaş olmaktadır. Buda anneleri olumsuz yönde etkilemektedir.
Otizm tanısı olan çocuğun çevreyle olan etkileşimi başlatma ve sürdürme gibi sosyal ve iletişim becerileri alanında sınırlılıklar göstermesine neden olmaktadır. Otizm etkileşim ve iletişim sorunlarıyla kendini gösteren bir gelişim yetersizliğidir. Bir ailenin çocuğunun farklı olduğu; diğer çocuklardan daha farklı bir hayat yaşayacağını; diğer çocuklardan farklı gereksinimlere ihtiyaç duyacağını kabullenmesi çok zordur. Engelli bir çocuğu yetiştirirken stres gibi olumsuz faktörlerden en fazla etkilenen otizm tanısı almış çocuğun annesidir. Engelli bir çocuğa sahip aile; içinde bulunduğu durumu ne kadar korkutucu; kontrol edilemez; başa çıkılması zor; stres yapıcı bir durum olarak algılıyor ise o kadar kaygı gösterir. Kaygı olumsuzlukları düşünme; sürekli negatif olma; desteğin geri çekilmesi; korku; üzüntü; heyecan gibi farklı duygulardan biri ile ifade edilebilir. Kaygı çağımızın en önemli problemlerinden bir tanesidir. Kaygı baş edebileceğimiz bir olayda bile bizi güçsüz düşürebilir ve baş edememe haline getirebilir.
Otizm tanısı olan çocukların sosyal ortamlarda bulunmasında; enerjilerinin harcanmasında; hayata daha önemli ve değerli bakmasın sporun çok önemli bir yeri vardır. Spor yoluyla çocuğun sosyalleştiğini gören ailenin kaygıları ve stresleri azalmaktadır. Aynı zamanda sosyalleşen otistik çocukların mutluluğu ailelerine de yansımakta ve aile içindeki stresi; tükenmişliği önlemektedir. Otistik çocukları spora yönlendirmeli; spor yapabilecekleri özellikte mekânlar oluşturulmalı ve otistik çocuğa spor ve hareket eğitimi verecek uzmanların yetiştirilmesi sağlanmalıdır. Bu konularda anneye doğru ve etkili iletişim yöntemleri eğitimi verilmesi ve bulundukları durumun çaresizlik ve kırgınlıklarını doğru ifade edilmesine yardımcı olunmalıdır. Çünkü böyle durumlarda yükün büyük bir kısmı annenin omuzlarındadır. Ve anne bu yükü tek başına kaldıracak kadar güçlü olmayabilir.


GÖRME ENGELLİ ÇOCUKLARIN EBEVEYNLERİNİN YAŞADIĞI GÜÇLÜKLRTİN BELİRLENMESİ VE TÜKENMİŞLİK İLE YAŞAM DOYUM


Görme engelli olan çocuk ve ergen ailelerinin stresi; yaşam doyumu ve tükenmişliği bu durumdan çok fazla etkilenmektedir. Engellilik insanlık tarihi kadar eski bir süreçtir. Engelli insanlar eski dönemde insan olmayan varlıklar olarak kabul edilmişlerdir. Engellilik kişinin kendisine zorluklar; güçlükler yaratmasının yanı sıra; engelli kişinin ailesine; ona bakan kişilere ciddi anlamda zorluklar yaratabilmektedir. Çocuklarda görme engelliliğine sebep olan doğum öncesi ve doğum sonrası pek çok etke