İnsan davranışı ve nedenselliği üzerine çalışan profesyonellerin özellikle üzerinde durdukları konular arasında bireyin ‘’Gerçek Kendiliği /Kendi Olabilmesi’’ne yapılan vurgu önemli bir yer edinmektedir.
Gerçek kendilik dediğimiz kavram bireyin yapmacıklığından; dış odaklı bir hayatı benimsemekten; var olabilmesi için kendi kimliğini bir başkasının hayatına ipoteklemek düşüncesinden tamamen sıyrılıp kendi bireysel kararlarını alabilme; hayatını inşa etme noktasında sorumluluğu üstlenebilme ve kendi doğrularını oluşturabilme becerisine psikolojik olarak sahip olabilmesidir.
Kendi bireysel kararlarımızı oluştururken bu kararların ne kadarı bize ait; herhangi bir konu hakkında yorum yaparken başkalarının düşüncelerinin izdüşümünde kalmadan karar verebiliyor muyuz; kişilerarası ilişkilerde diğerlerinin bilişsel süreçlerini baz alarak mı yoksa kendi düşüncelerimizi doğal ve içten bir şekilde kendimiz belirleyebiliyor muyuz?
Yoksa kendi düşüncelerimizi; duygularımızı ve davranışlarımızı başkalarına uyumlanmak; reddedilişi göze alamamak adına feda mı ediyoruz?
Hayatımızın ilk yıllarında kendimiz olabilmek adına başlattığımız denemeler yeterli desteği bulamadığı takdirde ve özerk bir birey olma girişimlerimizin engellenmesi halinde aşağıda bahsedeceğim sosyal deneyin ayak izlerini belki de farkında olmadan hayatımızın büyük bir kısmında takip ediyor olacağız.
Sosyal psikolog olan Solomon Asch tarafından; çevremizdeki kişilerin karar ve davranışlarımız üzerindeki etkisini saptamak amacıyla bir sosyal deney yapmıştır.
Süreç şu şekilde işlemektedir: Bir sınıf düşünün altı öğrenci; (birden altıncı sıraya kadar sıralı bir şekilde oturtulmuş; deneyin içeriği hakkında daha önceden bilgi verilen ve deneyi yapan kişiyle bağlantısı olan altı öğrenci) bir tane öğretmen veya deneyi yapan kişi var ve yedinci kişi/denek olarak sınıfa siz alınıyorsunuz ve yedinci sıraya oturuyorsunuz. Sınıfa basit üç soru sorulacak ve birinci öğrenciden başlanarak sırayla cevaplamanız istenecek.
İlk altı öğrencinin görevi şu: birinci ve ikinci soruya hepsi doğru cevabı verecek üçüncü soruya gelince bilinçli bir şekilde hepsi aynı yanlış cevabı verecek.
Birinci soru yöneltilip sırayla cevap alınıyor; yönerge doğrultusunda ilk altı öğrenci doğru olan cevabı veriyor ve yedinci öğrenci de aynı cevabı veriyor. İkinci soru da aynı şekilde yöneltilip cevaplama süreci tamamlanmaktadır. Buraya kadar herhangi bir problem gözükmemektedir.
Üçüncü soruya geçince işler biraz karışmaya başlıyor. Soru yöneltiliyor ve altı öğrenciye verilen yönerge doğrultusunda hepsi bilinçli olarak yanlış cevap veriyor; birinci öğrenci yanlış cevap olarak hangi cevabı verdiyse ikinci; üçüncü; dördüncü… ve altıncı öğrenci de ilk öğrencinin verdiği yanlış cevabı veriyor.
Peki bu durumda yedinci sıradaki öğrencinin cevabı ne oluyor?
Deneye katılan öğrencilerin yüzde 32’si doğru cevabın ne olduğunu biliyor olmalarına rağmen gruba uyumlanmak ve verdiğim cevap diğerlerinin cevabından farklı olursa grup içinde farklı cevap vermem nasıl algılanır durumuyla yüzleşmemek adına kendinden önceki altı öğrencinin belirttiği cevabı seçmiştir.
Bu sosyal deney göz önünde bulundurulduğunda herhangi bir düşüncenin veya davranışın peşinden ‘’İyi mi? Yararlı mı? Doğru mu?’’ Ve bu kavramların zıtlıklarıyla beraber sorgulama süzgecinden geçirilmeden ‘’bana ait’’ mantığıyla körü körüne gidilmesi gerektiği şeklinde yanlış bir sonuç çıkartılmamalıdır.
Asıl çıkarım; günlük eylemlerimizde bilişsel; duygusal ve davranışsal süreçlerimizin doğruluğunu bildiğimiz halde farkında olmadan bunların basitçe manipüle edilebildiği karanlık yönümüze ışık tutması olmalıdır.
‘’Seni diğerlerinden farksız yapmaya bütün gücüyle gece gündüz çalışan bir dünyada; kendin olarak kalabilmek; dünyanın en zor savaşını vermek demektir. Bu savaş bir başladı mı; artık hiç bitmez.’’ E. E. Cummings