Son zamanlarda hem ruh sağlığı uzmanlarının hem de hastaların sürekli kullandıkları bir terim haline geldi ‘panik atak’.
‘Bende panik atak var’
‘Ben panik atak hastasıyım’
‘Yıllardır panik atakla yaşıyorum; bir türlü kurtulamadım’
‘Başlarda daha sık panik atak geçiriyordum; artık çok azaldı’
‘İlaçlarımı kullanmayı bırakamıyorum; tekrar panik atak yaşamaktan korkuyorum’
Bu cümleleri ve nicelerini panik atak yaşamış kişilerden sık sık duyuyoruz. Genellikle de belirti deneyimleri şu yönde oluyor; kalbin küt küt atması ya da kalp hızının artması-çarpıntı; terleme; titreme ya da sarsılma; soluk daralması ya da tıkanma; göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma; bulantı ya da karın ağrısı; baş dönmesi; ayakta duramama; sersemlik ya da bayılacak gibi olma; titreme; üşüme; ürperme ya da ateş basması; uyuşmalar (duyumsuzluk ya da karıncalanma duyumları); gerçekdışı olma hissi ya da kendine yabancılaşma; denetimini yitirme ya da “çıldırma” korkusu; ölüm korkusu; kulak çınlaması; boyun ağrısı; baş ağrısı; denetim dışı çığlık atma ya da ağlama.
Panik atak yaşamak; kişiyi oldukça yoran; yeni bir düzen kurmaya iten ve atakları geride bırakmak için sürekli arayışta bulunulmasına neden olan bir deneyim. Kişiler panik atak hastası olduğunu düşünebilir; fakat panik atak başlı başına ruhsal bozukluk olmaktan ziyade kaygı; depresyon gibi bozukluklara eşlik eden bir durumdur. Ayrıca fizyolojik olarak geçirilen bazı sağlık problemlerinde de ortaya çıkabilmektedir.
Panik atak sıklıkla medikal yollarla iyileştirilmeye çalışılsa da terapi desteği de son zamanlarda herkesçe tercih edilen bir iyileştirme yolu haline geldi. ‘İyileşme’ daha iyiye gitme; olumlu yönde ilerleme anlamındadır. Özellikle başlarda nedeninin pek anlaşılmadığı son derece rahatsız edici ‘panik atak’ adı verilen durumlar kişilerin; bir an önce; en kısa zamanda; hemen ve kesin olarak çözümler aramalarına; iyileşmeye çalışmalarına neden oluyor. Hızlı tedavi yöntemlerinin çekiciliği içinde çok yol denenip başarısızlık duygusuyla da baş etmeye çalışmak; uzun yıllar bu durumdan muzdarip kişiler için çok da yabancı bir durum olmasa gerek.
Tüm bunlar içinde gözden kaçtığını düşündüğüm bazı noktalara değinmek isterim. Panik atak tek başına bir bozukluk değilse acaba altta yatan; buna neden olan şey ne? Vücudumuzun mükemmel yapısı sadece bedensel sağlıkla ilgili değil; ataklarla bize duygusal sağlığımızla ilgili de pek çok ipucu veriyor. Fiziksel semptomlar bize neyi anlatmaya çalışıyor acaba? Mesela kalp çarpıntıları; nefes darlığı yüzünden toplu taşımaya binemeyen bir kişi neyden kaçınmaya çalışıyor? Hastaneye gidince bayılacak gibi hisseden biri aslında hastanede olmanın hangi yönüyle problem yaşıyor? Tüm bu sorular ve daha fazlası hızlı çözüm arayışları içinde gözden kaçıp gidiyor. İyileşmeye; problemi çözmeye; daha iyi hissetmeye giden yolda ataklara odaklanıldığında nispeten kısa süreli olan ‘panik atağım geçti’ noktasına geliniyor. Vücudumuzun bize vermeye çalıştığı mesaj ise derinliklerde kalmaya devam ediyor.
Tanı ve tanı gruplarının bireyleri tek tipleştirdiğini düşünsem de terapide onları çıkış noktası almanın hem hastaya hem de terapiste yol gösterici olduğuna inanıyorum. Özellikle de kişinin öznel deneyimini esas alan Varoluşçu Terapi; kalıplardan çıkmaya oldukça yardımcı. Her birey farklı olduğu gibi her nefes darlığı; taşikardi; titreme; terleme yaşayan panik atak hastası da bunları farklı şekilde deneyimliyor. Bireysel Terapi sürecinde kişinin genel geçer bilgiler ya da kurallardan çıkıp kendi deneyiminde kalması ise iyileştirici oluyor.