Acı biber seven var mı aranızda? Ben biraz severim. Damak zevki ve yöresel yemek kültürü ile açıklayacağınız bu durum benim oldukça ilgimi çekiyor. “Acı biber çok severim” diyenlere bir dikkat edin; gözlerinden yaşlar gele gele “çok güzelmiş” diyerek iştahlı iştahlı acı biberi yemeye devam ediyorlar.
Hepimiz biliyoruz ki “acı biber” seven-sevmeyen; yiyebilen-yiyemeyen insanlarda fiziksel bir farklılık yok yalnızca bir damak zevki yani tercih meselesi. Fakat her halükarda herkes bilir ki acı biberde gerçek bir lezzet vardır.
Depresyon yaşayan kişilerle görüştüğüm zaman içinde bulundukları ruh halinden gerçek anlamda kurtulmak istemediklerini görüyorum. Onları pozitif müzikler dinlemeye; hayatı sevdiren filmler izlemeye ya da onlara yardımcı olacak kitaplar okumaya yönlendirmeyi denediğimde aslında içlerinde bulundukları ruh halinden memnun olduklarını itiraf ediyorlar. Evet hayata tutunmak istiyorlar; amaçsızlık ve anlamsızlıktan şikayetçiler ve kronik yorgunluklarından kurtulmak istiyorlar. Burası tamam. Fakat arabesk ya da black metal dinlemekten; melankolik edebiyat ve sanattan gerçekten haz alıyorlar. Buna ek olarak geleceğe dair olumsuz senaryolar kurmak; geçmişteki ya da güncel acılara konsantre olmaktan kaynaklanan tuhaf bir haz alındığını aranızda fark edenler eminim ki olmuştur.
Bu durum genel HAZ kriterleriyle uyuşmuyor ancak mazoşizm ve melankoli kavramlarıyla açıklanabilir. Fakat burada acı biberin lezzetli olması paradoksu ortaya çıkıyor. Aslında yaşamak kadar ölüm de haz içerir ve sevginin de şiddetin de getirdiği zevkli duygular vardır. Yoksa emin olun hiçbir kitabın ya da filmin sonu kötü bitmezdi; diyelim ki bitti; satmazdı. İşin gerçeği bizler bize haz vermeyen hiçbir davranışı devam ettirmeyiz. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum; burası çok önemli. Çok uç bir örnek vereceğim; kendine fiziksel olarak zarar veren; jilet atan kişiler bile bir şekilde bir haz alıyorlar ki bunu devam ettiriyorlar.
Bu durumda depresyonda hazzın kaybından değil hazla acının beyinde yer değişmesinden ve bu durumun belirli bir süre zarfında kronikleşmesinden bahsetmek gerekir.
Bazı kişilerin dopamin ve seratonin seviyeleri doğuştan düşük olduğundan; bazı kişilerinse hayat şartlarının zorluğu ya da bir perspektif problemi nedeniyle hayatları boyunca zaten çok fazla mutluluğu tatmamışlardır. Tam bu sahnede zihnimin arka planında Müslüm Gürses’ten Usta şarkısı çalıyor. İşte bu kişiler bir şekilde acıdan diğerlerine göre daha fazla haz almayı öğrenmeye başlamışlardır. Kişinin mutluluk hormonlarını yükselten; kahkaha attıran; hayata gülümseyerek bakmaya başlatan hazlardan daha az haberdarlar.
İnsan elinde ne varsa ona alışacak tabii.
Depresyonda psikiyatri desteğinin fayda etmediği ya da psikoterapide bir ilerleme kaydedemediğimiz durumlarda ben tam olarak bu duruma dikkatimi yöneltiyorum. Zaten depresyon ilk 2 yaş ile ilgili olan anne memesine olan bağlılıkla yakinen ilgili. Depresyonda duygusal bağımlılık ya da madde bağımlılıkları; aslında bağımlılığın her türü çok sık görülüyor. Ben de bu yazıda depresyondaki acı bağımlılığına ve acıdan haz alma durumuna dikkat çekmeye çalıştım.
Kişi depresif duygudurumundan çıkamıyorsa olumsuz duygu durumuna bağımlı hale gelmiş olması muhtemeldir. Güzel bir gün geçirir ardından kötü bir şey olur ve yine depresif ruh hali devreye girer. Bazen işler güzel gitmeye başlar ardından ilk bir maksimum birkaç kötü içsel ya da dışsal faktör yüzünden yine ruhsal olarak düşüş yaşar. Depresyon bu anlamda sizi sürekli kendine çekmeye çalışan bir karadelik gibidir teröpatik iyileşmenin ilk aşamasında. Kahkahanın gırla döndüğü bir yemek masasında arka planda çalan acıklı bir şarkıyla gözleriniz dondu mu hiç? O yemek masasında bedenen olmaya devam ederken ruhen o yemek masasını o şarkıyla çoktan terk etmişseniz işte melankolinin ya da depresyonun ya da acıya bağımlı olmanın kara deliğine çekilmişsinizdir o an.
Ben size acı biber yemeyin demiyorum; hobi olarak yine yiyin. Ama dünyada çok başka lezzetler de olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Sabah; günlük yapacaklarınızın heyecanıyla uyanmanın mümkün olduğunu; geçmişi ya da geleceği düşünmeden içinde bulunduğunuz anda mutlu olmanın; içten kahkahalar atabilmenin ve göğsünüz sevinç ve huzurla sıcacık olduğu bir dünyanın mümkün olduğunu söylüyorum.
Bazı tipler var “psikoloğa ne gerek var her şey kafada bitiyor” diyen; ben de şimdi sizlere söylüyorum; bu halden çıkmanızın esas yolu karar vermenizde bitiyor. Eğer kendinize gerçekten şans vermek ve mutlu olmak istiyorsanız gerçek bir karar vermeniz ve kararınızda istikrarlı olmanız yeterli.