Kaygı; anksiyete; bunaltı ve endişe aynı anlamda kullanılan sözcüklerdir ve korku ile çok yakından ilişkilidirler. Ancak kaygı ve korku arasında önemli farklar bulunur. Bir tehlike ya da uyarı sinyali olan kaygı aslında herkesin zaman zaman hissettiği normal ve doğal bir duygudur. Dışarıdan zarar gelecek korkusuyla yaşanan ruhsal; zihinsel ve fizyolojik uyarılmaya “kaygı” adı verilir. Nedeni bilinen korku daha çok şu an ve şimdi ortaya çıkan tehlikelere karşı gösterilen bir tepki iken; nedeni bilinmeyen kaygı; gelecekte ve oluşabilecek kötü şeylerle ilgili duyguları içerir. Yani kaygı daha çok geleceğe yöneliktir. Gelecekte ortaya çıkabilecek tehlikelere karşı bedeniniz ve düşüncelerinizdeki değişiklikler ve bilincinizin farkında olmadığı bilinmezliklerle ilgilidir.
Kaynağı belli olmayan kaygı “her an kötü bir şey olacakmış hissi”; örneğin; her an kötü bir haber alacağınız; sizin ya da yakınlarınızın başına kötü bir şey geleceği korkusu ile gelen bir sıkıntı; tedirginlik; gerilim ve bunaltı duygusudur. Yabancı bir ortamda yeni insanlarla tanışırken hissettiğiniz belirsiz rahatsızlık; sınavda veya sınava girmeden önce yaşadığınız huzursuzluk kaygıya örnek gösterilebilir. Kaygılanan kişinin hayatında korkudaki gibi somut bir tehlikeden; durumdan bahsedilemez. Korkuyla karşılaştırıldığında kaygı daha yaygın; yavaş ortaya çıkan; tanımlanması daha zor; daha uzun süreli belirtileri olan; daha derin bir korku duygusudur.
Kişinin tedbirli olmasını sağlayan belli bir derecede kaygı her zaman gereklidir. Ancak “savaş ya da kaç” tepkisi verdiren kaygı; kişinin günlük hayatındaki işlevselliğini olumsuz yönde etkilemeye başladığı zaman bir sorun haline gelir. Telefonla sürekli tehdit edilen kişinin bazı ruhsal ve fiziksel kaygı belirtileri göstermesi gibi; kaygının süresi ve belirtileri; içinde bulunulan stresli durumu uygunluk gösteriyorsa bir bozukluk olarak kabul edilmez. “Kaygı Bozukluğu” kişinin ruhsal; zihinsel ve bedensel işlevselliğini olumsuz yönde etkileyen; süresi ve belirtileri içinde bulunulan duruma uygunluk göstermeyen çeşitli kaygı durumlarına verilen genel kapsamlı bir tanımdır. Kaygı bozukluğundan şu koşullarda söz edilir:
1. Kaygıdan dolayı iş ve aile hayatında zorluklar yaşamak.
2. Arkadaş; komşu; akraba; tanıdık ve aile üyeleri ile olan ilişkilerde sorunlar yaşamak.
3. Günün büyük bir bölümünde ve sürekli olarak kaygı duyduğu şeyi düşünmek.
4. Kaygılanmanın yersiz olduğunu bilmek ama kontrol altına alamamak.
5. Bu problemlerin en az 6 aylık süre boyunca ve sürekli devam ediyor olması.
Sosyal ortamlarda kaygı hissini arttıran ve rahatsızlık duyulmasına yol açan “sosyal kaygı ve “sosyal fobi”; sınavda performans düşüklüğüne yol açan sınav kaygısı; hastalanma veya kirlenme gibi kaygılarla gelişen “obsesif bozukluk” gibi durumlar kaygı bozukluğu olarak bilinir. Yani kaygı birden fazla biçimde ortaya çıkabilir. En sık görülen kaygı bozuklukları ise panik bozukluğu ve agorafobi; yaygın anksiyete bozukluğu; özgül fobiler; sosyal fobi; obsesif kompulsif bozukluk ve travma sonrası stres bozukluğu şeklinde sıralanabilir.
Stres; doğal afetler; büyük kazalar; hastalıklar; uyku bozuklukları ve yeme bozuklukları; cinsel işlev sorunları; yakınını kaybetme; sevdiklerin ölümü; ağır hastalık geçirme; büyük acılar yaşama; sevilmeme ve değerli hissedememe gibi çocukluk travmaları; olumsuz anne baba tutumları; fiziksel ve duygusal şiddete maruz kalma veya şahit olma; aşırı koruyuculuk; fiziksel veya ruhsal istismar veya aşırı aşırı baskı kaygı bozukluklarına yol açabilir.
Aşırı sinirlilik; panik hali; yerinde duramama; üzüntü; kalp çarpıntısı; kaslarda gerginlik; bağışıklık ve sindirim sistemi fonksiyonlarında yavaşlama; mide bulantısı; ağız kuruluğu; gerçek dışılık hissi; ölüm korkusu; kontrolünü kaybetme hissi vb. şekillerde kendini gösteren kaygı bozukluğunun belirtileri kişiden kişiye ve duruma göre farklılık gösterir.
İnsan ya korku ve kaygısını kontrol eder ya da korkusu ve kaygısı onu ve hayatını kontrol eder; kölesi yapar; yapacaklarını belirler. Korkusuyla ve kaygısıyla başa çıkma yöntemi olarak kaçma ve kaçınma davranışlarını bir çözüm olarak gören her insanın hayatı yüzleşme konusunda sürekli bir yenilgiye uğrama öyküsüne dönüşür. İnsan yenilgiye uğradıkça korkusu ve kaygısı daha da güçlenir ve onu zayıflatır; hayata dair yeni şeyleri deneyimlemesini ve öğrenmesini engeller.
Paradoks olarak korku ve kaygı en derin anlamıyla “ileri gitme ve savaşma” ihtiyacını simgeler; “geri çekilme ve kaçınma” ihtiyacını değil. Yani yüzmekten korkan bir insan suda daha çok vakit geçirmezse suyun içindeki tavrını; kendini; kendinin anlam ve değerler sistemini gözlemleyip yeniden yapılandıramazsa yüzmeyi öğrenemez. Yüzmekten korkan biri önce duygularını kabullenmeli ve düşüncelerini mantıklı bir şekilde tahlil etmelidir. Verdiği tepkilerin hatalı yanlarını bilinçli bir şekilde kavrayıp; doğru ve sağlıklı davranışları benimsemelidir. Duygu; düşünce ve tepkilerinin oluşturduğu paradoksu fark edebilmelidir. Hata yapmaktan korkmamalı ve hatayı gelişiminin bir basamağı olarak görmelidir. Eğer insan tren raylarında duruyorsa ve bir tren yaklaşıyorsa korkmalıdır ve orayı terk etmelidir; bu doğru bir tepkidir. Çünkü trenin çarpması ölümcül olacaktır. Ancak insan bir asansörün önünde kaygıyla dikiliyorsa ve binmeye korkuyorsa; bu durumda korkusuna boyun eğmemelidir ve orayı terk etmemelidir; onunla yüzleşmelidir. Çünkü bu durumdaki doğru tepki bu olacaktır. Asansörden gelebilecek olası bir tehlike; bilincin zihinden geçen başka bir düşünceye odaklanmasıyla göz ardı edilebilir bir tehlikedir. Ancak bu tehlikeden kaçınılması; gereksiz bir başarısızlık döngüsüne neden olur. Hayatta savaşmak için yeterince güçlük varken insan seçimleriyle yeni güçlüklere davetiye çıkarmamalıdır. Bilinciyle sağlıklı bir değerlendirme yapmalı ve probleminin hızla yaklaşan tehlikeli bir tren mi yoksa hayatı kolaylaştıran bir asansör mü olduğunu fark etmeli; raylardan çekilmeli ve asansöre girmeyi seçmelidir. Daha sonra korku ve kaygısını kontrol edebilmek için nefes ve gevşeme egzersizleri yapmalı; bilinciyle güzel bir anıyı anımsayıp ona odaklanmalıdır. Zihninden geçen düşünceleri elinde varsaydığı kumanda ile TV kanalı değiştirir gibi değiştirmelidir. Sonuç olarak; insanın hayatının kalitesi ve genel şekli her gün yaptıklarının; seçimlerinin ve söylemlerinin toplamından oluşur.