Ne çok kötülenen bir kavram şu rutin değil mi? Bir sürü slogan cümle yerin dibine batırıyor aynı düzende yapılan şeyleri. “Hayatını renklendir”. “Anı yaşa”. “Kurtul rutinlerinden farklılığa kucak aç”.
Yiğit Özgür’ün o ünlü karikatürünü bilmeyen yoktur sanırım. Adam perdeyi sıyırmış dışarı bakar ve “Bu ne ya dünün aynısı” der. Çok sayıda paylaşım alan karikatürüne bakınca insanların orada ne bulduğunu düşündüm. Ne kadarı slogan bombardımanından; ne kadarı gerçekten rutine sıkışmış hissettiğinden paylaştı bu karikatürü?
Sabah zili kapat; zorla bir şeyler ye; trafikte yollara düş; işe git; paydosu bekle; yemek ye; öğlen çalışmak isteme; saatleri say; aynı yoldan dön; evde film/dizi izle; ev hanımı isen aynı işleri yap ev ahalisinin dönmesini bekle. Hafta sonu kahvaltıcıya; aynı mekânlara git. Yazın turlar; belki de kendi düzenlediğin gezilere; ailenin yazlık; yayla ya da köy evine ziyaretler. Karikatürü uyarlasak: bu ne ya geçen yılın aynısı…
Uzmanları dinlersek kafalar karışık. Bir kısmı diyor ki rutinlerden kurtulun hayatınızı renklendirin olabildiğince farklı şey yapın. Bir kısmı rutinleriniz olsun; spor; yemek; uyku gibi konularda kendinize bir düzen koyun diyor. Hangisini dinleyeceğiz? Hayat rutinlerle yürüdüğü; yarı rutinlerin köprüsü ile farklılıklara gidildiği için hepsini dinlemelisin.
Şunu belirtmekte fayda var; psikolojik olarak beyin farklılıkları kolay algılar ancak kolay kolay kabul etmez. Beynimiz farklılığı görmeye yatkın ama rutin oluşturmaya daha yatkın. Çünkü rutin alan TANIDIK ALAN’dır. Tanıdık yerde daha rahat hissedersin değil mi? Çünkü bilinçdışı kendisini tanıdık yerde daha huzurlu hisseder. Kendimizi huzurlu hissettiğimiz yere koşarız. Tam olarak da bu yüzden rutine yatkınız: içsel olarak huzura ermeye çalışmamamızdan. O halde huzurlu olduğun her yer seni her zaman mutlu eder mi? Mutlu eder ama “her zaman” değil. Çünkü güvenli olan yer her zaman eğlenceli ve renkli değil. Bu yüzden ya siyah ya beyaz düşünce şeklinden çıkıp her ikisini birleştirebileceğimiz bir noktaya yürüyelim.
Öncelikle bedeni anlayarak düşmeli yola. Bedenimiz tamamen rutinlerden oluşan alt sistemlerin bir araya getirdiği kocaman bir mekanizma. Rutinlerle çalışan bir sisteme karmaşa ile yaklaşırsan bir süre sonra sistem hata verir. İhtiyacın olduğu halde aç; uykusuz ya da ihtiyaç fazlası hareketsiz kaldığında sistemi kapatır ve ihtiyacı giderilene dek seni durdurur. Bir de beden; gizli takıntılı; dediğim dediktir. Ne kadar onu kendine uydurmaya çalışırsan çalış sonunda onun dediği olur ve seni kendi rutinine uydurur. O yüzden aynı rejim; spor uzun süre yapılamaz; illaki değiştirmek gerekir. Sen onu şaşırttıkça o kendi alışkanlığına uydurur. İşte kilo vermenin durduğu; şekillenmenin aksadığı ya da aynı şeyi yapmanın alışkanlığa döndüğünü hissedersen; bedenine farklılığı göstereceğin zaman gelmiş demektir.
Peki ya ilişkiler? İlişkilerle ilgili çok başka bileşenler var. Ebeveyn çocuk ilişkisi söz konusu olduğunda; belli bir yaşa kadar rutin bakım alamayan çocuk yaşamını idame ettiremez; ama belli bir yaştan sonra rutini dayatırsan kendisine bir kişilik inşa edemez. Duygusal ilişkilerde durum başka boyutlar kazanır. Farklılık; renklilik; çeşitlilik arıyorsun değil mi? Rutinlerin; sınırın ve kuralların olmadığı bir ilişkide nasıl güvende hissedebilirsin ki? Söylediklerine ve yaptıklarına vereceği tepkileri bilmek; iyi ve kötü zamanlarda nasıl yürüteceğini bilmek de aslında rutindir. Bunlar da sürprizler ve renkler kadar gereklidir yoksa güvensiz ve tekinsiz bir ilişkide ne yapacağını bilmez halde bulursun kendini. Dostluk kısmında rutinler ve güvenlik adaları daha da öne çıkarken söz konusu işin olduğunda tanım rutinleri hayati ihtiyacın olur. Bir gün önce yapmanı istediğin şey için ertesi hafta azar işitirsen bunun adı mobbing olur ama patronun sana farklı işlere ayak uyduramadığın ve çeşitliliğe açık olmadığın suçlaması ile gelir. Bir de bakmışsın sen suçlu olmuşsun.
İşte iki boyutlu düşünceyi yıkman gereken zaman. Modern çağın en büyük günahı rutinlik değil. Kural gereken yerde sınırsızlık; farklılık gereken yerde herkese uyman dayatıldığı için sıkışmış hissediyorsun. Her ikisine de nefes alabilmek için ihtiyacın var. Bedenin ve ilişkilerde bazı şeylerin yolunda gitmesi için nerde ne yapman gerektiği ya da hangi hallerde ne olacağı bilgisine ihtiyacın var. Bunlar rutinlerin ve olmazsa olmazların. Oturduğun yerde azıcık aşım ağrısız başım; her şey bir şekilde gidiyor; kimse de bana dokunmuyor diye otururken bir anda tatminsizlik ve ruhsuzluk sarmalına girersen bu da senin kırmızı alarmın. Ruhunun sana verdiği “Artık zamanı geldi” mesajın. O zaman konfor alanından çıkıp; güvenlik adanı az da olsa terk etmenin; farklı bir şeyler yapmanın zamanı gelmiş demektir.
Rutinler seni koruduğu gibi fazla kollayan ebeveyn gibi boğabilir. Farklılıklar seni mutlu ettiği gibi zamanla öngörülmez olduğu için seni yorabilir. İkisi ergenliğe yeni girmiş iki erkek kardeş gibi. Eğer doğru potada buluşurlarsa ileride birbirlerinin en iyi arkadaşı olurlar. O yüzden doğru köprüleri kurmalı ve doğru zamanda hangisini öne çıkaracağını; hangisini karşına alıp konuşacağını bilmelisin. Hikaye senin! Ne olursa olsun tüm renklerine sahip çıkmalı; tüm renklerini sevmelisin ki hikayen de seni takip etsin…
Rutinler ve farklılıklarla kol kola bir hikaye dilerim hepinize...