Korku ve panik içindeyiz. Her yerden ayrı bir haber akıyor. Terör kayıpları; savaş; göçmen sorunları; doğal afetler; salgınlar…
Hepsi katar katar geldi üstümüze. Bir kaygı tufanı ki sorma gitsin… Şimdi de evlere kapandık kıyamet senaryolarını takip etmekle meşgulüz. Kaygılıyız; korkuluyuz hatta daha çok korkacak olmaktan da korkuyoruz. Korkuyu geçtik korkunun korkusundayız. Şimdi de kapıda salgın hastalık yasakları var.
Dünya dünyalığını yapıyor. Biz insanlar psikolojik olarak antikor üretmeye alışık değiliz.
Bu yaşlı dünya hiç farklı olmadı ki… Zavallı 2020’den herkes çok şikâyetçi… Sene hiç iyi başlamadı deniyor ama ne eski kurt şu dünya. Size yalan söylemedi ki hiç; neyse o. Dünya dünyalığını yapıyor. Biz insanlar psikolojik olarak antikor üretmeye alışık değiliz; bunla ilgili bir hazırlığımız yok o kadar. Evet; salgın olunca aşılanmak isteriz ama sık sık psikolojik korku salgınlarına kapıldığımız şu dünyada psikolojik olarak aşılanmak aklımıza gelmez. Sorun buradan kaynaklanıyor. Bir diğeri de her şeyi sadece korku senaryosu olarak görmekten. Her krizin fırsatı da yanında bence eve kapandığımız şu günlerde bu aşılanma ve fırsatlar hadisesini düşünmek gerek.
Virüsler dünya için ailenin başına bela hayırsız evlat gibi; kapıdan kovsan bacadan giriyor…
Ama önce sizinle ufak bir yolculuğa çıkalım. Salgın hastalıklar ateşli silahlarla savaş devreye girene dek dünyada en büyük kitlesel ölümleri getiren başlıca etkendi biliyorsunuz. Tarih öncesi çağlardan başlayarak insanları kırdı geçirdi. Ortaçağda tek başına veba Avrupa’nın 3 te birini yok etti. Virüs denen şey sabit bir şey olmadığından belki veba ile savaşacak ilacı geliştirdik ama başka virüsler başka formlarda geri geldi hep. Grip; domuz gribi; kuş gribi; şimdi de korona. Aileyi yıkıp batıran hayırsız evlat gibi... Her seferinde çözüm yarattık defettik diyoruz yine bir şekilde dönüm dünya denen ailenin başını belaya sokuyor bu virüsler. Her ailede bir tane vardır bilirsiniz. Dünyanınki de salgın hastalıklar işte. Ve biz o aile üyesini sadece kapıya geldiğinde tehlike sayıyoruz öyle mi?
Şu dünyanın savaşsız geçen tek günü oldu mu?
Ya savaşlar? Savaşsız bir zaman dilimi neredeyse dünyanın tarihinde yok. Birinci dünya savaşından sonra çeyrek asırdan biraz fazla dayanabildi dünya; sonrasında dünyada en fazla ölü verilen savaşa şahitlik etti insanoğlu; 2. Dünya savaşına. E haliyle savaştan; kıtlıktan; kötü koşullardan kaçanlar hep vardı. Tarihte biz Türklerin yer değiştirmesi ile başlayan; çağ açıp çağ kapatan bir Kavimler Göçü var ki tam da bu kıtlık ve baskı ortamdan kaçmak için. Bugünkü salgın korkusu ile titreyen Avrupa devletlerinin temeli aslında göçmen statüsündeki Türklerin ilerlemesi ile atıldı. Savaş olan her yerde dram ve göçmen var. Bir takım insanların başkalarının insafına kalma hali dünyanın kendisi kadar yaşlı bir durum.
3 deprem kuşağının ortasında depremden şikayet eden bir milletiz…
Doğal afetler dünyamızın kimliği zaten. Sorun nerde biliyor musunuz: deprem ya da seller için dünyayı suçlamakta. Arkadaşlar biz deprem bölgesindeyiz. Bayağı aktif üç deprem hattının çevrelediği deprem gerçeği yaşanan bir ülkedeyiz. Oturup hazırlık yapmak yerine alışveriş merkezlerinde yemek tüketmek; toplanma alanlarına bina dikmek; müteahhitlere gereğinden fazla güvenmek gibi insancıl iyi niyetlerimiz var. İyi de şimdi deprem olmuş 2020’nin suçu ne? Kuzey; Batı ve Doğu Anadolu Fay Hattının üzerinde oturup gariban 2020’ye yüklenip tırnaklarımızı yemek neden?
Ülkeler bin yıllardır birbirlerinin krizlerinden fırsat devşiriyor. Bu kafadan haksızlık demek zaten. Bu da terör odaklarının elini güçlendiriyor. Hasan Sabbah’tan günümüzdeki örgütlere dek terör hep vardı hep olacak.
2020 ve getirdikleri bin yıllardır yaşadıklarımızın hızlı bir özeti sadece.
Yani 2020 ve getirdikleri bin yıllardır yaşadıklarımızın hızlı bir özeti sadece. Hep vardı hep olacak. Buzul çağlarını atlattık; dinozorlar yok olurken biz hayatta kaldık. Bu yaşlı inatçı dünya onlarca salgını; binlerce doğal afeti; yangını atlattı. Savaşsız geçen tek günü yok gezegenimizin ve göçmen sorunu her yerde.
Medya bize ya aşırı pozitif ya aşırı negatif öğeler gösterip algımızı doğru yönetmemizi engellemiyor mu sizce de?
Medya Avrupa ülkelerinin baş etme stratejilerini ya korku öğeleri üzerinden gösteriyor ya da muhteşem görüntülerle karikatürize ediyor. Boş market raflarına; hayalet sokaklara karşı şarkı ile hayata tutunan insanlar. Her ikisi de ne kadar doğru ise o kadar gerçek üstü geliyor. Marketlere; herkesin il gittiği; her şeye temas ettiği; birbiri ile en yakın mesafede durduğu ve doğal olarak en hızlı yayılım bölgesi olan marketlere yığılma sağlıyor bu durum. Ya da en fazla ölüm olan yerde bile millet çalıp söylüyor deyip hala sokaklarda gezenler var. Oysa insanlar büyük ölümler yaşıyor; akınları yalnız ölüyor ve gördüğünüz müzikle ayakta kalma hadisesi onları neşelerini değil dayanışmalarını gösteriyor. Acı içinden yükselmeye çalışmalarını. Marketlerde yaşanan panik bir stok çılgınlığı; insanları infiale sürüklediği gibi hastalığın yayılmasını arttırıyor.
Bunu tam anlamı ile ve doğru algılamak mümkün değil mi sevgili dinleyen? Bir ortasını bulsak? Kaygı ve tehditler içindeki fırsatları görsek ve bu süreci böyle geçirsek? Kaygılanacak durum çok evet içindeki fırsatları görmen de mümkün. Zaten hali hazırda her şeyi atlatmaya hazır savaşçı bir türüz. Az önce yapmaya çalıştığımız mini mini oldukça kısa özet dünya tarihi de zaten bunun kanıtları ile dolu. O halde ne yapman gerektiği de belli.
Önce bilgi kaynakları konusunda akıl sağlığını koru.
Öncelikle madem konumuz korku ve kaygı ilk yapman gereken sevgili dinleyen seni kaygılandıracak şeylerden uzak dur. Etraf bilgi kirliliği yayan insanlarla dolu. Bilmen gereken ilk şey zaten etrafta dolanmaman gerektiği. Resmi ve teyit edilmiş kaynakları takip et. Önce bilgi anlamında akıl sağlığını koru. Unutma ki kaygı yaratan en büyük şey belirsizliktir ve farklı kaynaklardan alacağın kafa karıştırıcı bilgiler paniğe sürükler seni. Daha önce başka ülkelerde salgın şehri; sayıları açıklandığı için insanlar paniğe kapılıp yer değiştirdi ve daha da yayıldı. Bir anda ölü sayıları açıklandı ve marketler yağmalandı; onca insan bir arada olduğu için bu bulaşma sayısını da arttırdı. Gerek salgının açıklanması gerekse sokaklardan yavaş yavaş el etek çektirilmesi; yasaklamaların kısım kısım gelmesi ile şu ana dek kriz; iyi yönetiliyor sen de kendi krizini sakinlikle yönetmelisin.
Her krizden fırsat devşirmek elinde…
Bilgi konusunda kendini korumak aklıselimle hareket etmen için öncelik. İkincisi bencil olma ve kendini de başkalarını da koru. Mümkün mertebe dışarılarda dolanma ama kendini ev içinde izole etmek zorunda değilsin. Evde kendine bir plan hazırla. Bu krizi fırsata çevirmek elinde. Bak bu bir tatil değil evet mesaj bu: biyolojik savaş içinde sağlık seferberliğindeyiz. Tatil gibi yaşama; dışarı çıkıp kendini de başkalarını da tehlikeye atma. Ama al sana fırsat otur düşün ve kendine şans ver. Anlattıklarımızı düşün. İhtiyacın olan şey psikolojik aşılanma ve olmuşlar üzerinden sık sık olabileceklere hazırlanma. Grip aşısı dediğin şey kontrollü olarak mikrobu vücuda verip onunla savacak savaşçı hücreleri üretmek değil midir? Tamam; tatil gibi bakmayacağız ama bu zorunlu süreçte bir daha yaşanma ihtimali olan bu durumlara karşı kontrolü kaygımızla biz de psikolojik antikorlar üreteceğiz. Daha önce atlattık; diğer grip salgınlarını hatırla ve kafadan atlatma deneyimine sahip olduğunu kendine de hatırlat. Bir kere kaygı ile baş etmede en büyük silah daha önce yaşadığın benzer durumlarda atlatabildiğini ve bu gücün sende olduğunu görmektir. Atlattık; doğru bilgi ve davranışlar ile yine atlatacağız.
Ertelediğin her şey için kocaman bir fırsat sana: yapacak neler var neler.
Evet; evdesin; kaygınla baş etmek için önce kendinle sonra başkaları ile farklı şekillerde bir araya gelebilirsin. Okumadığın kitaplar; izlemediğin belgeseller; filimler için bir fırsat sana. Sohbet için buluştuğun arkadaşlarınla bile elinde düşürmediğin telefonu onlarla görüntülü görüşmek için kullan. Bir video aç ve bir yemek tarifi öğren; bir pasta yap. Bir dilimini kesip yanına çayını koy izlemek istediğini izle ya da sohbet etmek istediğini görüntülü ara. Oturup kaygı ve korku senaryolarına mı bakmak istiyorsun aç sadece ABD’nin başına gelen salgınlı filmleri izle. İnan duyacaklarından daha az abartılı ve gerçekçi çünkü sonunda yine insanlık kazanıyor. Filmde de atlatıyoruz merak etme. İlla kendini maruz bırakacaksan sağlam kurgulu iyi oyunculu bir kurguya teslim et.
Onlarca site karantina günlerine özel ücretsiz erişim sağladı. Müzeleri bile online gezebiliyorsunuz. Berlin filarmoni tüm konserleri açtı; TÜBİTAK ile ücretsiz erişim sağlıyor. Dünya salgınla baş etmenin yolunu sundu sana. Veba çağını geçeli çok oldu güzel dinleyen; biz bayağı bayağı teknoloji çağındayız bunu hatırla. Sokağa çıkamasak da sokak ayağımızda zaten: bilim; sanat; müzik; seyahat hepsine ulaşman mümkün seç beğen. Spor mu yapıyorsun ara spor hocanı online seans yaptırsın sana. Ders alıyorsan bir hobin üzerine; internet üzerinden al dersini.
Sokağa çıkma dendi ama sokak geliyor sana; al içeri; karşıla…
Normalinde online terapi alan danışanlarımın yanında; yüz yüze danışanlarımın çoğu da bu süreçte online terapi talep etti benden. Onları da online a geçirip durumu çözdük. Böylece kaygıları ve sorunları ile baş başa kalmadılar. Çok sayıda yeni başlamak isteyen de yüz yüze görüşme programları üzerinden ulaşıyor bize. Yani sevgili dinleyen çözüm her yerde yeter ki ara…
Kendine psikolojik acil durum çantası hazırla.
Haydi; bu süreci daha iyi değerlendir. Nasıl ki deprem çantası hazırlıyorsan psikolojik olarak da acil durum çantası edin kendine. İçine ufak ufak çözümlerini koy. Uykunu; beslenmeni; doğru kaynakları takip etmeyi; zamanını değerlendirmeyi; sevdiklerinle irtibatta kalıp sağlıklarını gözetmeyi; kendine katabildiklerini koy içine. Her zaman kullanmayacaksın zaten ama kapıda durması güven verir sana. Ve psikolojik antikorlarına güven. Etkiler geri geldiğinde savaşacaklar yine.
Ha korkunu düşüremedin mi o zaman bir şeyler fazladır ve işler yolunda değildir. O zaman bizlere ulaş; online terapi her daim ulaşır sana.
Daha önce atlattık yine atlatacağız.
Ne diyor Kolera Günlerinde Aşk kitabında Marquez:” İnsanlar bir kere doğmaz. Bu iş annelerinin onları doğurduğu gün bitmez. Fakat hayat yeniden ve yeniden onları kendini doğurmaya mecbur eder.” Biz de bu günleri atlatıp yeniden ve yeniden doğacağız.