Bulaşıcı hastalıklar tarih boyunca insan yaşamını tehdit etmiştir. Öyle ki geçmiş dönemlerde bulaşıcı hastalıklar ve salgınlar diğer tüm ölüm nedenlerinden daha fazla ölüme neden olmuştur.
Evrimsel süreçte bakteri ve virüslerle başa çıkabilmek için bir çok savunma mekanizması geliştirmişizdir. Fizyolojik bağışıklık sistemimizi bakteri ve virüslerle başa çıkabilmek için kullanırız. Fizyolojik bağışıklık sistemi bizim için maliyetlidir çünkü bakteri ve virüslerle savaşabilmek; onları etkisiz hale getirebilmek için vücudumuz cok fazla kaynak harcar. Çoğu bakteri belirli bir ısının üzerine çıkıldığında yaşayamaz. Vücut sıcaklığımızı arttırarak bu patojenleri öldürmeye çalışırız ama bu durum çok fazla kaynak harcamamıza sebep olur.
Fizyolojik bağışıklık sistemi uzun yıllardır bilinen bir kavram ama son yıllarda evrimsel psikoloji alanında yapılan çalışmalarda bu savunma mekanizmalarının sadece fizyolojik olmadığına dair çalışmalar bulunmaktadır.
Davranışsal bağışıklık sistemi nedir?
Davranışsal bağışıklık sistemi adı verilen bu kavram ilk olarak British Columbia Üniversitesinden psikolog Mark Schaller tarafından ortaya atılmıştır. Davranışsal bağışıklık sistemi; beynimizin uyguladığı hastalık önleyici tedbirlerdir. Davranışsal bağışıklık siştemi çevremizdeki tehlikeleri algılayıp onlarla temas kurmaktan kaçınmamızı sağlayan psikolojik mekanizmalar bütünüdür.
Tiksinti; davranışsal bağışıklık sisteminin en belirgin bileşenlerinden biridir. Kötü kokan şeylerden veya kirli olduğuna inandığımız yiyeceklerden kaçındığımızda; içgüdüsel olarak potansiyel bulaşıcılıktan kurtulmaya çalışırız. Çürümüş bir şeyi yemiş olmak; kusmaya yol açabilir; enfeksiyonun kök salma şansı olmadan önce yiyecekleri dışarı atar. Araştırmalar; daha sonra bizi enfeksiyon riskine sokabilecek durumları hatırlamamıza (ve bunlardan kaçınmamıza) izin vererek iğrenmeyi tetikleyen materyali daha güçlü hatırlama eğiliminde olduğumuzu gösteriyor.
Davranışsal bağışıklık sistemi nasıl çalışır?
Koku alma ya da görme duyusu yolu ile enfeksiyon riski algılandığında bir takım psikolojik tepkiler zinciri aktive olur. Tüm insanlarda gördüğümüz iğrenme duygusunun ve bu duygunun ardından verilen tepkilerin (kusma; uzaklaşma) bizi enfeksiyon riskinden uzak tutmak için evrimleştiği düşünülmektedir. Örneğin bir yiyeceğin kokusundan ya da görüntüsünden dolayı iğrenip onu yemeyerek beynimiz aslında hastalıklara karşı önleyici tedbir almış olur.
Fiziksel parazitlerden kaçınma şeklinde ortaya çıkmış tiksinme duygusu zamanla sosyal parazitlerden kaçınma şeklinde genişletilmiş bir amaca da hizmet etmiş olabilir. Örneğin yalancılık; açgözlülük; zorbalık; tecavüz veya çocuk istismarı gibi ahlaki olmayan davranışlar da insanlarda tiksinti uyandırırlar ve aynı yüz ifadesine ve beyinde aynı bölgelerin aktive olmasına neden olurlar. Genellikle birçok ahlaki karar üzerinde uzun uzun düşünüp taşınmayız. İçimizden gelen sese kulak veririz. Tiksinme duygusu bazı ahlaki kararları verirken de genellikle güvendiğimiz bir dayanaktır.
Davranışsal bağışıklık sistemi bizi korumasının yanında çok kolay tetiklenebildiği için bazen yanlış alarmlar da verebilir. Herhangi bir hastalık bulaştırma tehlikesi olmayan ancak normalden farklı görünen özürlü; yaşlı ya da obez kişilere karşı da içgüdüsel bazı tepkiler gösterebiliriz. Yapılan bazı çalışmalarda koyu renkleri pislik ve enfeksiyon ile ilişkilendirdiğimiz ortaya çıkmıştır. Corona virüs döneminde çeşitli yerlerde görülen ırkçı eğilimlerin; yabancı olarak algılanan bireylerin bize enfeksiyon bulaştırabileceği korkusu ile ilişkilendirebiliriz.