Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Yeme Sorunları

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Yemek; ödüllendirici; raharlatıcı ve rahatsız edici olarak nitelendirebilir (Born ve ark.; 2011). Birey; kendisini stres ve baskı altında hissettiğinde veya öfkelendiğinde yeme davranışında artma gözlemlenebilir. Çok fazla yemek ve yanlış besin seçimi birey için utanç verici olabilirken; bireyin kendisi ve bedeniyle ilgili hissettiklerini ve algılarını değiştirebilir. Yemek; sadece yaşamı sürdürme amaçlı değildir. Duygularla; kendilik temsilleri ve sosyal ilişkilerle de çok yakından ilişkilidir.
İlk psikanalitik kuramlarda; anneyle olan erken dönem ilişkiler içerisinde beslenme önemli bir yer alır. Bu kuramlara göre; bebekler emme içgüdüsüyle dünyaya gelmekte ve anne; ağızla ilgili hazların karşılanmasında ön planda olduğu için; bağlılık anneye karşı gelişmektedir (Bayhan ve Artan; 2004). Bebek her ağladığında; buna besleme ile cevap verilirse; bebek yiyeceğin rahatlatıcı bir rolü olduğunu öğrenebilir. Diğer fiziksel ihtiyaçları varken; bebeğin beslenmesi; onu kendi bedenine yabancılaştırabilir ve bu durum onun acıkma ve doyma durumunu anlamasını engelleyebilir (Orbach; 1998). Ebeveynler; çocuklarının asıl gereksinim ve isteklerini fark etmediklerinde; onların ne zaman acıkacağı veya doyacaklarına kendileri karar verebilirler. Bu şekilde davranılan ve yetiştirilen çocuklar da; kendi içsel durumlarını ayırt etmeyi öğrenemez. Ayrıca; çocuk; aşırı yeme davrnaşını; gerginlik ve endişeyle baş etme aracı olarak da ebeveynlerinden öğrenebilir. Yeme tutumlarında bozulmalar; yetiştirilme biçiminden kaynaklı kendi içsel durumlarını ayırt edemeyen ve özgüven geliştiremeyen çocukların; yetersizlik ve güçsüzlüklerini saklamaya yönelik bir durum olarak nitelendirilmektedir. (Bruch; 1982; akt.; Sart; 2008).
Son yıllarda ‘emosyonel yeme’ kavramının ortaya çıkmasıyla birlikte yemek yemenin; bireyin kendisini ifade etmesiyle ilgili olduğu fikri kabul görmeye başladı. Kavramsal olarak; bireylerin duygularıyla baş etme yolu olarak besin alımını kullanması emosyonel yeme olarak tanımlanıyor. Daha önce yeme bozuklukları içerisinde değinilen bu kavram; artık ayrı bir mesele olarak ele alınıyor. Emosyonel yeme; olumsuz duygulanımla baş etmek için kullanılan psikolojik bir destek olarak düşünülmektedir. Bireyler; yoğun bir duygu durumu içerisindeyken; bu duygularının ne ifade ettiğini anlamakta güçlük çekerlerse; bu duygu durumuyla baş edemeyeceklerini düşünebilirler. Duygularını ifade etmekte zorlanan bireyler de; yaşadıkları rahatsız edici durumdan; besinler aracılığıyla dikkatini dağıtarak kaçınabilmektedir (Serin ve Şanlıer; 2018).
Psikosomatik teoriye göre; aşırı yeme; yanlış açlık fakındalığı ile ilişkilendirilmiştir (Serin ve Şanlıer; 2018). Bireyler; açlık-tokluk hislerine cevap olarak değil; emosyonlarına cevap olarak yemek yerler. Emosyonel yeme; korku ve kaygı gibi olumsuz duygulanımlardan kaçmanın bir sonucu olarak gelişebilir. Erken dönemde öğrenilen beslenme; sevginin ve ödülün bir yolu olarak hoşa giden durumlarla ilişkilendirilmiştir (Stroabe ve ark.;2008). Emosyenel yemenin; kişilerarası deneyimlenen yakın ve olumlu yaşantılarla ilişkili zihinsel bağlantıların bir sonucu olarak ortaya çıktığını destekleyen bir çok çalışma bulunmaktadır. Psikosomatik teori de; duygulanıma cevaben yemenin; bir rahatsızlık değil; bir rahatlama ve tatmin sağladığını ileri sürmektedir.
Emosyonel yemek yiyenlerin; çocukluk çağı aile dinamiklerinde zor deneyimler olduğu; yalnızlık; kişilerarası etkileşime ihtiyaç duyma ve yetişkinlikte öz bakım eksikliği gibi durumlardan bahsettikleri saptanmıştır (Stapleton ve Mackay; 2014). Burada deneyimlenen olumsuz duygulanım; yemek yoksunluğundaki fiziksel açlık deneyimi ile benzemektedir. Yemek yeme sıcaklık ve yakınlık ile bağdaştırıldığı için; aile ve sosyal ilişkilerin zor olduğu durumlarda; besin tüketimi; duygusal acı çekme deneyimiyle baş etme mekanizması olarak gelişebilir.
Lowe ve arkadaşlarının (2007) geliştirdiği kısıtlama teorisine göre; besinlere karşı duyulan arzu ve bu arzuya karşı direnme çabası -kısıtlama-; yeme davranışını belirler.Yani; diyet yapma çabası tam tersi bir etkiyle aşırı yemeye yol açabilir. Uzun süre devam eden kısıtlayıcı davranışın;bir süre sonra bu davranışın ortadan kalkmasına ve aşırı yeme ataklarına dönüşebileceği düşünülmektedir (Serin ve Şanlıer; 2018). Kısıtlamalı tarzda beslenen kişilerin; kendilerini kontrol etmeleri anksiyete ve depresyon gibi durumlar ve alkol tüketimi sonucunda bozulabilir.
Bir başka teoriye göre; emosyonel yeme; olumsuz farkındalık yaratan ortamlardan bir kaçış mekanizması olarak kullanılmaktadır (Sevinçer ve Konuk; 2013). Kaçış teorisinde; aşırı yeme tepkisi; kendilikle ilgili farkındalığını değiştirebilecek nitelikteki kendiliği tehdit eden uyaranlardan kaçma olarak yorumlanır. Bu bireyler aşırı yeme ile sonuçlanan dış uyaranlara dikkatlerini yönelterek; farkındalıktan kaçışı sağlarlar.
Zorlantılı davranışların ve savunmaların; stresi düzenlemedeki etkisini açıklamaya çalışan yeni bir model ortaya atılmıştır (McCullough ve ark.; 2003) Bu duygulanımdan korkma modeli; psikodinamik teroilerin ve öğrenme teorilerinin bir kombinasyonudur. Bu modele göre; duygulara ve duyguların ifadesine karşı olumsuz tavırlar; duyguların ifadesinin teşvik edilmediği ve görmezden gelindiği aile ortamlarından kaynaklanır (Fox ve Egan; 2017). Dolayısıyla yemek; duygunun ifadesinin ve deneyimi ifade etmenin yerine geçen bir savunma olarak düşünülmektedir (Haslam ve ark.; 2012). Bu uyumsuz yeme davranışı; kişinin olumsuz duygulanımının dağılmasına ve bu olumsuz duygulanımın etkisini rahatlatmaya yol açmaktadır (Haedt-Matt ve Keel; 2011). Bu model; psikodinamik psikoterapinin temel prensibi olan savunmaların ve kaygıların; duyguların ifadesini engellediği görüşünü destekler niteliktedir. Emosyonel yemenin açıklamasında kullanılan duygulanım düzenleme ve engelleme modelleri; duygusal ifadelerin reddedildiği çocukluk çağı ortamlarının; bu duyguların kendilikten uzaklaştırılmasına yol açacağını savunur(Fox ve Egan; 2017). Çocuklar ihtiyaçları karşılanmadığında; ya da bakım verenleri tarafından önemsenmediğinde; duygulara veya duyguların ifadesine yönelik olumsuz bir tutum geliştirebilmektedir. Bu durum; çocuğun duygusal ihtiyaçlarıyla bakım verenin cevabı arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanmaktadır (Fox ve Egan; 2017). Böyle bir ilişkide; olumlu duygular teşvik ediliyor ve önemseniyorken; olumsuz duygular yok sayılıyor olabilir. Ayrıca; duyguların ifade edilmesi desteklenmiyor olabilir. Her durumda; çocukluk döneminde duygularını ifade etmeye yönelik olumsuz bir tutumla karşılaşan bireyin; duyguyla ilgili bilgiyi işlemlemekte ve duygularını düzenlemekte zorlanacağı düşünülmektedir (Joseph ve ark.; 1994). Çocuğun ihtiyaçlarının bakım verenler tarafından değerli görülmesi; çocuğun duygularını ifade etmeye yönelik tutumlar geliştirmesini etkilemektedir. Bu tutum ve tavırlar; yetişkinliğe taşınmakta ve duygusal ifadeye yönelik olumsuz tutumlar; emosyonel yeme davranışını düzenlemektedir (Finnegan ve ark.; 2014).
Yemek yemenin fizyolojik ve psikolojik boyutu olarak ele alınması ve bölünmesi; meselenin bütünüyle anlaşılmasının önüne geçebilir. Bu noktada; tanı ve başlık olarak ayırmak ve kategorilendirmek yerine varoluşçu psikoterapiye başvurmak meseleyi bütüncül olarak ele almak ve anlamlandırmak açısından çok kıymetli gözüküyor. Varoluşçu yaklaşımda; yemek yeme bireyin dünyada var olma haliyle yakından ilişkilendirilmiştir. Yani; kişinin dünyada var olma haliyle ilgili yaşadığı zorluklar; yeme sorunlarını anlamamızda çok yardımcı olacaktır. Bu açıdan baktığmızda; ölüm; sonluluk gibi dünyada hepimizin tabii olduğu sınırlılıklar; hayatımızdaki seçimler ve sorumluklarımız; ve bireyin diğerleriyle olan ilişkide yaşadığı zorluklar; bireyin kendi bedeni üzerinde gerçekleştirebildiği besin alma ya da reddetmeyle kontrol altına alınabiliyor. Dünyada var olmamızın en somut hali olan bedenimiz üzerindeki bu kontrol; diğer bütün alanlardaki kontrol algısını beraberinde getiriyor. Yemek/yememek; ilişkisel dünyada bir çok şeyi temsil ediyor olabilir. Özlem duyulan sevgiyi; kavuşulamayan nihai huzuru; güvenilir bir arkadaşı… Dünyada var olma halimizle ilişkilendirirken kastedilen dünyada diğerleriyle bir arada olma haline verilen cevap olmasıdır. Diğerlerinin kişiden beklentisi-lerini birey yemek yiyerek ya da yemeyerek karşılamaktadır. Aynı zamanda; yemek/yememek kişinin kendilik algısıyla ilgili başarısızlık; suçluluk gibi duygularından kurtulmaya yönelik bir eylem olarak gerçekleştirilebilir. Duygusal yeme olarak nitelendirilen alan da aslında bu temalar etrafında kavramsallaştırılmıştır. Bu noktada; varoluşçu bakış açısı bu ayrımların tam aksine; fiziksel ve psikolojik olanın birbirinden ayrılmadığını savunur. Psikolojik güdüler ve bedensel eylemler birbiriyle örtüşür ve sezilemez bir şekilde birbirleriyle ilişkilidirler (Schneider ve Fitzgeral-Pool; 2005).
Bazı danışanlar; yemeğin kendilerini çağırdığını söylerler. Aslında; yemeği varoluşsal kaygılarını dindirmek için kullanmaktadırlar. Yemeğin; benzer şekilde bir tapınma ve haz olarak görüldüğü durumlarda ise bireyler; deneyimledikleri zorlukların ve sorunların sorumluluğunu almakta zorlanmaktadırlar. Stresli zamanlarda bir teselli aracı olarak kullanılan yemek ise; ilişkilerde olanın aksine herhangi bir geri karşılık beklemeksizin bireyi rahatlatır. Yaşamın belirsizliği; yalnızlık ve çaresizlik duygularıyla baş etmek ; yaşamın doğasındaki sınırlılıklara karşı kontrol algısı hissetmek; başkalarını memnun etmek; dolayısıyla yalnız kalma korkusundan uzaklaşmak gibi bir çok farklı sebep ve anlamla yemekle olan ilişkimiz açıklanabilir.
Yemek; suçlu hissetme ve kendini cezalandırma döngüsüyle de yakından ilişkilendirilir. Birey; uygun olmayan davranışlarda bulunduğunu düşündüğü için yemeği kendini cezalandırma aracı olarak kullanabilir. Bu kişiler; çok fazla yeme; suçluluk ve daha fazla yeme döngüsünde tıkanıp kalabilirler. Varoluşsal açıdan; bu durum seçme özgürlüğümüz ve sorumluluklarımızdan kaçmanın bir yolu olarak değerlendirilir (Schneider; 1990).
Bu değerlendirmeler bağlamında kişinin kendisine; yemek yemenin /yememenin hayatında nasıl bir yeri olduğunu; nasıl haz ve huzur kaynağı olabildiğini ve tatmin sağladığını sorması önemlidir.