Yalnızlık nedir?; Yalnızlık psikolojisi nedir?; Yalnızlık iyi mi?
Yalnızlık sözlük anlamıyla kimsesizlik; ıssızlık demektir. Psikoloji ise; İnsanın en temel psikolojik gereksinimlerinden olan bağlanma; bağlılık; aidiyet; birliktelik ve yakınlık gibi hisleri kimseye karşı hissedememesidir. Başka bir deyişle bunları yaşamasını sağlayacak kimsesinin olmadığı hissine kapılmadır. Yalnızlık hissine genellikle kendini değer verilen; değerli ve değer görmeye layık bir insan olarak görmeme eşlik eder.
Yalnızlık çağımızın salgınlarından biri hatta İngiltere’de bu konuda bakanlık bile kuruldu.Giderek yiyecek paketleri küçülüyor; mutfaklar küçülüyor; evler küçülüyor; ülkeler endüstrileştikçe; modernleştikçe; bireyselci hale geliyor. Daha fazla kalabalık ama daha az yakınlaşma. Bugünlerde hep yalnızlığın değerliliğinden ve cesaretlendirildiğinden bahsedilen yazılar görüyorum. Bu yazılar psikoloji alanında uzman kişilerden şahit olduklarım hem de; ne üzücü. Sorunlarımız ile baş edebilmenin yolu yalnız yaşamak ve kimseyle konuşmamak değildir. Çevrenizdekilerin sizleri anlamadığını düşünüyorsanız ortak dilleriniz ya da frekanslarınız çatışıyordur.
İnsanlara iletişim; empati kurmayı; duygularını; öfkelerini kontrol etmeyi ve beklentilerini azaltmayı öğretmeli ve farkındalık yaratmalıyız. Bizler psikologlar olarak insanları modern psikoterapi adı altında yalnız kalarak kurtulabilirsiniz gibi yanlış yönlendirmelerde bulunmamalıyız. Yalnız yaşarız evet ama buna yaşamak dersek!.
Egolarımız; ihtiyaçlarımız ve duygusal tüm gereksinimlerimiz tek bir elden yani kendimizden karşılanamaz. Sosyalleşmeliyiz; bir şeyler katmalıyız insanlara ve doğaya. Ne çok kalabalıklaşmalı nede yalnızlaşmalıyız. Neden var olduğumuzu sorgulamalı ama bu sorgularda boğulmamalıyız. Bir amaç bulmalıyız ve bu amaç yolunda kelebek etkisi yaratmalıyız.
Yalnızlık geçen zamanlarımızın bir çok alanında olmamalı. Rahatlama; öfke kontrolü; yas süreci; değerlendirme; karar verme vb. gibi süreçlerimizde yalnızlığı tercih ederiz. Lakin bizim varoluşumuz biriciklikten ilerleyemez. Kendimize değer vermeliyiz; sevmeliyiz; merhamet etmeliyiz evet ama hep kaçan ve tek yaşamayı tercih etmek bize belli bir zamana kadar iyi gelir. Sonrası sadece anlamsızca yaşam ve ölüm arasında geçer gider.
"Yazdıklarımı okurken hoş bir duyguya kapılmayacaksınız eminim; hepimiz daracık dünyalarımızda insanlardan kopuk yaşıyoruz çünkü. Gerçek hayata öylesini yabancılaşmışız ki; adını bile duymak istemeyiz. Peki ama neden bazen olmadık; aptalca arzular peşinde koştururuz? Sebebini biz bile bilmiyoruz. Üstelik; bu olmadık isteklerimiz gerçekleştiğinde en çok zararı görecek olan da biziz. Deneyin isterseniz; içimizden birinin bağlarını çözüp; esaretini kaldırınız; emin olun; o yine esaret altına girmek isteyecektir. Bu yazdıklarımı okuduğunuzda kızgınlıktan ayaklarınızı yere vuracak ve: "Siz; kendi rezil hayatınızdan; kendi yeraltınızdan bahsedin!" diye bağıracaksınız. Hepinizi bu işin içine katarak kendimi kurtarmaya çalışmıyorum. Ben; sizlerin korkaklığınıza "ölçülü davranış" kılıfını geçirip; yarım bıraktığınız her şeyi sonuna kadar götürdüm. Hayatın gerçeklikleri ile sizden daha fazla yüz yüze geldim ben.
Etrafınıza şöyle bir göz gezdiriniz! Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu; nerede olduğumuzu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı ve hayallerimizi elimizden alsalar; öylece ortada kalakalacağız. Neyi sevip nede nefret ettiğimizi bilemeyeceğiz. Etiyle; kemiğiyle gerçek birer insan olmak o kadar zor ki..."