Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Eş Seçimi ve Evlilik

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
EŞ SEÇİMİ VE EVLİLİK

EŞ SEÇİMİ

Geçmişten günümüze kadar geçen süreçte bireyler eşlerini pek çok farklı yöntemle seçmiştir. Örneğin çok eski dönemlerde; kadınların bir mülk olarak görüldüğü ataerkil toplumlarda eş seçimi sadece erkeğin elinde olan bir olguydu. Genellikle savaş sonrasında kazanan tarafın ganimeti olarak görülen kadınlar; kendilerini seçen erkek tarafından zorla kaçırılır ve eş olarak ilan edilirlerdi. Yani sadece erkeğin eşini seçmesi yeterliydi. Daha sonra ise eş seçimi anne babaların ya da çok yakın akrabaların eline bırakıldı. Sosyoekonomik durum; sosyal statü; akrabalık derecesi gibi durumlar anne babalar tarafından eş seçimi sürecinde değerlendirilir ve anne baba çocuklarına bu değerlendirmeleri sonucunda bir eş seçerdi. Batı toplumlarında Rönesans döneminden itibaren ise ‘‘sevgi’’ evlilik için önemli bir ölçüt haline geldi. Karar vermede anne baba ve diğerlerinin tercihlerindense bireyin kendi tercihlerinin daha önemli olduğu sonucuna erişildi. Fakat günümüzde bile bireyler hala tam anlamıyla özgür bir şekilde kararlarını verememektedir. Çünkü her toplumun belirli evlilik kuralları bulunmaktadır.



Evlilik ve eş seçimi bireylerin yaşantısında son derece önemli bir yere sahiptir. Bireylerin gereken olgunluğa erişmesi sonucunda yaşanan olaylardır. Eş seçimi yapan ve eş olarak seçilen bireylerin karşılıklı özelliklerinin birbirine uygun olması ilişkilerin daha sağlıklı yürümesini sağlamaktadır. Eş seçimi; bireylerin birbirlerini görme ve tanışmaları sonrasında başlayan ve flört döneminden düğün dönemine kadar çeşitli aşamaları bulunan bir süreç olarak tanımlanabilir.



Evlilikler bir seçim sonucunda gerçekleşmektedir. Bireyler evlenecekleri kişiyi seçerken ‘‘benzerlik ilkesi’’ ya da ‘‘bütünleme ilkesi’’ne göre hareket ederler. Benzerlik ilkesine göre sınırlı bir birey grubu içerisinde ırk; etnik köken; yaş; din; eğitim durumu; toplumsal sınıf; kişilik gibi benzerliklerin göz önünde bulundurulması sonucu seçim yapılmaktadır. Bu ilkeye göre benzerler birbirini çekmektedir. Bütünleme ilkesine göre ise bireyler eşlerini seçerken özellikle kişilik bakımından farklı ve tamamlayıcı buldukları kişilere yönelirler. Yani bütünleme ilkesi; benzerlik ilkesinin zıttı olacak şekilde karşıtların birbirini çektiğini savunmaktadır. Bu bölümde eş seçimi sırasında göz önünde bulundurulan faktörler ve eş seçimi ile ilgili kuramsal çerçeve açıklanmıştır.

1. Eş Seçimi Sırasında Göz Önünde Bulundurulan Faktörler

1.1. Kişisel Özellikler

Kişisel özellikler eş seçimini etkileyen bir faktör olarak literatürde yer almaktadır. Her iki cinsi etkileyen kişisel özelliklerin başında canlılık; nezaket; yaratıcılık bulunmaktadır. Esprili olmak gibi bazı kişilik özellikleri de her iki cins için önemli bir eş seçim kriteridir. Eş seçiminde kişisel özelliklere verilen önem yaş ilerledikçe artmaktadır. Aynı zamanda kişisel özelliklere kadınlar tarafından daha çok dikkat edildiğini söylemek mümkündür. İyi ve hoş karaktere sahip insanların evlendikleri zaman eşinin diğer aile üyelerini de kolayca kabul edebileceği düşünülmektedir. Böyle insanlar farklı aile yapılarında büyümüş olsalar bile bu yeni duruma kolayca adapte olabilmektedir.



Kişisel özellikler yaşam boyunca bireyin elde ettiği başarı ve başarısızlıklarda etkili olan bir faktördür. Çalışkan’ın araştırmasına göre; üniversite öğrencilerinin eş seçim kriterlerinin ölçeklenmesinde kişisel özellikler en yüksek değere sahiptir. Ayrıca hâlihazırda bir partneri bulunan üniversite öğrencileri kişilik özelliklerine daha fazla önem verdiklerini ifade etmiştir. Partneri olan öğrencilerin partnerleriyle bir duygusal bağ kurması karşılıklı kişilik özellikleri ile ilgili olduğundan eş seçim stratejilerinde yer alan diğer özelliklerin ikinci plana atıldığı düşünülmüştür.

1.2. Fiziksel Özellikler

Fiziksel özellikler de eş seçimi sırasında göz önünde bulundurulan faktörlerdendir. Eşler kilo; boy gibi genel fiziksel özellikler temelinde birbirlerini seçebilmektedir. Fakat çekicilik algısı yaşa göre değişebilmektedir. Fiziksel özellikler kadınlar için de erkekler için de önemlidir. Çünkü bireyler ilk başta karşı cinslerinin fiziksel özelliklerini değerlendirerek birbirlerinden etkilenirler. Bireylerin karşı cinsle iletişime geçip geçmeyeceğini belirleyen temel olgu dış görünüştür. Kadınların fiziksel çekicilik algıları kendilerini nasıl algıladıklarına; sosyal ve kültürel normlara bağlıdır. Erkekler için ise fiziksel çekicilik değerlendirmelerinde akranlarının görüşü çok önemlidir. Bazı bireyler evlenecekleri eşlerin fiziksel özellik bakımından kendilerine benzer olmasını tercih edebilmektedir.



Eş seçimi konusunda fiziksel çekicilik kriteri erkekler için kadınlara oranla daha önemlidir. Fiziksel çekicilik kadınlar için doğurganlık; gençlik ve sağlık anlamlarını içermektedir. Bu nedenle erkeklerin üreme başarılarını arttırmak amacıyla fiziksel çekiciliği yüksek olan kadınları seçmeye yönelik bir eğilimleri vardır.

1.3. Yetişme Tarzı

Kişiliğin gelişiminde aile içindeki yetiştirilme tarzı çok önemlidir. Fizyolojik ihtiyaçların karşılanması; aile içi iş bölümünün öğretilmesi; sağlıklı bir ortamda büyüme; çeşitli alışkanlık; davranış ve yeteneklerin kazanılması aile içinde gerçekleşmektedir. Ailenin en temel görevi bireyi hayata hazırlayacak rollerin öğretilmesidir. Ailenin aracılığı sayesinde sosyalizasyon sürecine katılan bireyler bu sayede benlik ve kimlik yapılarını oluşturmaktadır.



Destekleyici aile biçiminde yetişmiş eş adayları olumlu kişisel özelliklere ve sağlıklı bir psikolojiye sahip olacaktır. Bu sayede kişisel gelişim süreçlerini tamamlamaları sağlıklı bir kimlik ve benlik yapısıyla olur. Destekleyici aile ortamı sayesinde bireyler ebeveynlerine güven ve saygı duyar. Aynı zamanda kendilerine dair duygu ve düşüncelerinin farkındalığına erişirler. Bu nedenle yetişme tarzı gelecekte bir eş adayı olacak bireyin kişiliğini önemli ölçüde etkileyecektir ve yetişme tarzının sağlıklı olup olmaması ileride kurulacak aileye olumlu ya da olumsuz etkide bulunacaktır.
Psikoanalitik yaklaşıma göre çocuklar karşı cinsten ebeveynlerine hayranlık duymaktadır. Bilinçdışı karmaşık süreçler bireyi bu ebeveynin özelliklerini taşıyan eşlere yönlendirmektedir. Bu nedenle çocuklarına rol model olan anne babaların olumlu örnekliği ve çocukların yetiştirilme tarzı son derece önemlidir.

1.4. Eğitim Düzeyi

Eş seçimini etkileyen bir diğer önemli kavram eğitim düzeyidir. Evlenecek bireylerin eğitim düzeylerinin birbirlerine benzemesi eş seçiminde önemli kriterlerden biridir. Çünkü çiftler arasındaki eğitim farkı zamanla evlilik içerisinde tartışmalara neden olabilmektedir. Çiftler arasındaki eğitim düzeyinin benzer olması ise bireylerin birbirlerine yakın değer; kültür ve inançlara sahip olabileceği anlamına gelmektedir.



Yapılan araştırmalara göre kadınlar eğitim düzeyini erkeklerden daha çok önemsemektedir. Ondaş’ın yaptığı araştırmanın sonucuna göre ise kadının eğitim seviyesi anlamında erkekten yüksek olması istenilen bir durum değildir.

1.5. Sosyoekonomik Özellikler

Kişilerin sahip olduğu ekonomik ve sosyal özellikler onların değer; tutum; ilgi; amaç; umut; yaşam felsefesi gibi özelliklerinin belirleyicisidir. Bu özellikler aynı zamanda eş seçimini ve evlilikten beklentileri de biçimlendirmektedir. Çiftler arasındaki farklılıkların çok olması onların birbirinden farklılaşmasına neden olur. Böylece evlilikte başarı ve uyum şansı azalmaktadır. Çiftlerin benzer sosyoekonomik özelliklere sahip olması ailelerin de anlaşmasını kolaylaştıracaktır ve çiftlerin ilişkisi de bu uyumdan olumlu şekilde etkilenecektir.


Kadının kendisinden daha yüksek sosyoekonomik koşullara sahip bir erkekle evlenmesi durumu toplum tarafından daha çok tercih edilir. Cinsiyet rolleri açısından bakıldığında da evin geçimini sağlamak; iyi gelir sahibi olmak; güç ve statü sahibi olmak gibi roller erkeğe verilmiştir. Erkeğin sahip olduğu bu özelliklerin evlendiği kadına da güç ve statü getireceği düşünülmektedir.

1.6. Yaş

Eş seçimi için yaş önemli bir ölçüttür. Çünkü kadın ve erkeklerin yaşla birlikte üreme güçleri de gelişmektedir. Yaş farklılığı bireylerin üremelerini etkilemektedir. Kadınların üremelerini yaş doğrudan etkilerken; erkeklerin üremesini dolaylı yönden etkiler. Erkeklerin verimliliği yaşla doğrudan bağlantılı değildir fakat kadınların verimlilikleri yaşla birlikte azalmaktadır.



Erkekler kendilerinden yaşça küçük kadınları verimlilik nedeniyle tercih etmektedir. Bu durumun bir diğer nedeni de yaşça küçük kadınların annelik görevlerinde daha başarılı olacaklarını düşünmeleridir. Hayes’in araştırma bulgularına göre ise bireyler eş seçerken eşleri olacak kişiyle pek çok boyutta benzer özelliklere sahip olmak istemektedir. Fakat yaş bu özellikler arasında yer almaz.

1.7. Aile ve Yakınların Etkisi

Çocukluk dönemlerinden itibaren özellikle cinsiyet rollerinin oluşmasında ailenin etkisi son derece önemlidir. Geleneksel cinsiyet davranışları ebeveynler tarafından çocuklara örneklenerek aktarılır. Ergenlik döneminden itibaren ise benlik yapısının oluşturulmasında daha çok arkadaşlar etkili olmaya başlar. Yetişkinlik döneminde eşini seçme ve evlilik kararı alacak olan bireyler aile ve yakınlarının düşünce ve tutumlarından etkilenmekte ve bu etki ile hareket etmektedir.



Aile ve akrabalar eş seçimi konusunda etkilidir. Bu etki geleneksel toplumlarda daha belirgindir. Görücü usulüyle yapılan evliliklerde aile söz; nişan ve evlilik aşamalarında daha yönlendirici ve etkilidir. Fakat günümüzde flörtün yaygınlaşması nedeniyle bu etki giderek azalmaktadır. Araştırma sonuçları eşlerin ve ailelerin birbirlerine olan benzerliğinin evliliği olumlu yönde etkilediğini göstermektedir.

1.8. İdeolojik ve Dini Görüşler

İdeolojik ve dini görüşler eş seçiminde önemli bir faktör olarak karşımıza çıkmaktadır. Eş seçimi yaparken bireylerin çoğu kendi dinlerine mensup ve ideolojik görüşlerinin yakın olduğu bireyleri seçmektedir. Erkekler eş adaylarının dindar olmasını istemektedir. Eşlerin dini farklılıkları evlilik içindeki mutluluklarını etkileyebilmektedir. Çünkü dini inançlar bireylerin yeme içme davranışlarını; yaşam kurallarını; eğlence biçimlerini etkilemektedir. Aynı dine ve ideolojik görüşe sahip olmayan çiftlerin evliliklerinde özellikle çocuklara bu konularda nasıl bir eğitim verileceği konusunda sıkıntılar yaşanabilir. Çocuklara verilecek dini eğitim anne baba arasında tartışmalara yol açabilir ve bu durum evlilikleri olumsuz şekilde etkileyebilir. Bu nedenle evlenecek çiftlerin dini ve ideolojik açıdan birbirleriyle uyum göstermesi önemlidir ve evlilik kalitesini arttıracaktır.
Badahdah ve Tiemann’ın 2009 yılında Müslümanlarla yaptığı araştırmanın bulgularına göre her iki cinsiyetten bireylerin eş adaylarında istedikleri özellikler içerisinde en çok istedikleri dini benzerliktir. Durmazkul’un 1991 yılında üniversite öğrencileriyle yaptığı araştırmada ise tüm öğrencilerin %51’i eş olarak seçecekleri kişinin ideolojik görüşlerinin kendi ideolojik görüşleriyle benzer olmasını tercih etmiştir. Kız öğrenciler eş olarak seçecekleri kişinin ideolojik görüş benzerliğine erkeklerden daha fazla önem vermektedir.

1.9. Irk ve Kültür Farklılıkları

Farklı ırk ve kültürlerden gelen bireylerin evlilikleri üzerinde düşünülmelidir. Çünkü çiftlerin kültürel yapılarındaki farklılık arttıkça anlaşma ve mutlu olma şansları azalacaktır.



Kişinin ait olduğu sınıf; ırk ve kültürü evleneceği kişiyi önemli ölçüde belirlemektedir. Bu nedenle bireyler çoğunlukla kültürel anlamda kendilerine benzeyen bireyleri eş olarak seçerler. Freeman yaptığı araştırmada benzer sonuçlara ulaşmıştır. Bireyler ırk; sosyal sınıf ve etnik köken açısından benzer insanlarla evlenmeye meyillidir.
Yukarıda sayılan özellikler eş seçiminde temel olarak dikkate alınan özelliklerdir. Bunların ne kadarının hangi düzeyde dikkate alınacağını bireylerin kişisel özellikleri; yaşamları ve hedefleri belirlemektedir. Önemli olan nokta bireylerin evlenmeye karar vermeden kendilerini ve eş adayı olarak düşündükleri kişiyi çok iyi tanımalarıdır. Çiftler arasındaki özelliklerin benzerliğinin uyumlu bir evlilik için gerekli olduğu düşünülmüştür.

2. Eş Seçimine Dair Kuramsal Yaklaşımlar

2.1. Psikodinamik Yaklaşım

Kahvecioğlu’nun aktardığı üzere; Freud’a göre küçük çocukların anne ve babalarına karşı hissettiği duygular önem taşımaktadır. Eş seçiminin belirlenmesinde psikoseksüel gelişim dönemlerinde; çocukluk döneminden kalma bir takım saplantılar etkilidir. Kadınların anne babalarından kopamamaları; eş seçimi yapamamaları; anne babalarından ayrılma girişimleri olduğunda suçlu hissetmeleri; anne babalarına karşı aşırı bağımlılık göstermeleri; aynı zamanda cinsel ilişkiden kaçınmaları; fallik dönemden kalma saplantılara işaret etmektedir.



Kahvecioğlu’nun aktardığı şekilde; Jung’a göre nesiller boyunca kadınlarla beraber yaşayan erkekler; doğuştan var olan kadın imgesine sahip oldukları için ‘anima arketipi’ni geliştirirler. Erkeklerle beraber yaşayan kadınlarda aynı sebepten ötürü ‘animus arketipi’ne sahiptir. Anima ve animus arketipleri insan yaşamında önemli rol oynamaktadır. Erkek çocukta anima’nın görüldüğü ilk örnek anne; kız çocukta animus’un göründüğü ilk örnek babadır. Bu yaklaşıma göre bir erkeğin bir kadına duygu duymasının sebebi kadının erkeğin anima’sına uygun özellikler taşımasıdır. Aynı şekilde bir kadın bir erkeğe soğuk geliyorsa; bunun sebebi kadının erkeğin anima’sına uygun özellikler taşımamasıdır. Aynı durum kadının animus yansımalarında da görülmektedir.

2.2. Uyaran- Değer- Rol Yaklaşımı

‘Uyaran’ dönemi kadın ve erkeğin ilk olarak birbirini gördüğü; tanıştığı ve birbirlerine dair ilk izlenimlerinin oluştuğu dönemdir. Başlangıç değerlendirmeleri bireylerin dış görünümü; zihinsel ve sosyal özelliklerine göre yapılmaktadır. İlk izlenimin iyi olması durumunda ikinci döneme geçilir.



‘Değerlerin Karşılaştırılması’ dönemi ikinci dönemdir. Bu dönemde kadın ve erkek; ilgi; inanç; tutum ve gereksinimlerinin birbirlerine uygunluğunu test ederler ve bu konudaki belirlemelerini birbirlerine sözlü olarak aktarırlar.
‘Rol’ dönemi son dönemdir. Rol dönemi sırasında çiftler birlikteliklerinde birbirlerini tamamlayıcı ve birbirlerine uygun rollerinin olup olmadığını belirlerler. Bu üç dönemin sonunda eş seçimi tamamlanmış olur.

2.3. Toplumsal Yapı Yaklaşımı

Toplumsal yapı yaklaşımına göre davranışlardaki cinsiyet farklılıklarının nedeni; kadın ve erkeğin toplumda farklı rollere sahip olmasıdır. Toplumsal yapı erkeklere daha çok statü; refah ve güç getirmektedir ve bu durum erkeklerin lehinedir. Erkekler bu özellikleri nedeniyle daha baskın rollere bürünürler. Kadınların daha az güç ve statüye sahip olmaları ise onları daha itaatkâr ve boyun eğici olmaya yöneltmektedir.
Bireylerin eş seçiminde önem verdikleri kriterler; içinde yaşadıkları toplumsal yapının etkisiyle belirlenmektedir. Erkekler eş seçiminde herhangi bir özelliği önemserken; kadınlar bu özelliğe hiç dikkat etmemektedir. Bu kuram eş seçimindeki cinsiyet farklılıklarını açıklar niteliktedir.

2.4. Ortak; Zıt ve Bütünleme Özellikler Yaklaşımları

Eşlerde bulunan özelliklerin birbirlerine ‘ortak/benzer’ ya da ‘zıt olması gerektiğini savunan birbiriyle zıt iki görüş bulunmaktadır. Ortak özellikler olması gerekliliğini savunan homogami ve zıt özellikler ilkesini savunan heterogami görüşleridir.
Ortak özellikler kuramına göre; eş seçmede çiftlerin benzer yönlerinin çok olması evlilikte başarı şansını arttırmaktadır. Bu kurama göre bireylerin eş seçme sürecinde kendilerine benzer özellikleri olan kişileri seçmesi gerekmektedir. Bu kurama göre evlenecek çiftler yaş; eğitim; ekonomik durum; dini inanç; etnik köken; sosyal değerler açısından önemli ölçüde birbirlerine benzer ve yakın olmalıdır. Eş seçiminde evlenecek bireylerin birbirleriyle benzer özelliklere sahip olması evlilikteki başarı ve mutluluğu arttıracaktır. Çiftler arasındaki benzer özelliklerin fazla olduğu evliliklerde çatışma yaratan konular daha az olacak; sorun ve çatışma durumlarında eşler birbirleriyle daha rahat iletişim kuracak ve böylece daha işlevsel şekilde çözüm yoluna ulaşacaklardır.
Zıt özellikler kuramına göre ise; eş seçiminde tarafların birbirlerinden zıt özelliklere sahip olmaları gerekmektedir. Nitelikleri zıt olan çiftlerin bir araya gelmesi yararlı olacaktır. Bu çiftlerin bir araya gelmesi durumunda yaşananlar ve konuşulan konular zenginlik ve çeşitlilik kazanacaktır. Bütünleme ilkesine göre ise; eşlerin kişilik yapısı açısından farklı; ancak birbirlerini tamamlayıcı özellikleri olmalıdır.


Araştırmalar hangi yaklaşımın daha geçerli olduğunu tam olarak kanıtlar nitelikte değildir. Ancak eş seçimi konusunda benzerlik yaklaşımının daha geçerli ve yaygın olduğuna dair çeşitli görüşler bulunmaktadır. Anne baba isteği; toplumsal yönlendirmeler ve baskılar nedeniyle bu yaklaşım kişilere daha doğru gelebilmektedir.

2.5. Gelişimsel Yaklaşımlar

Gelişimsel yaklaşımlardan sayılan ‘filtre kuramı’na göre kur yapma döneminin çeşitli evrelerinde belirli filtreler kullanılır. Böylece potansiyel eş adayının sosyal nitelikleri ve kişisel özellikleri süzgeçten geçirilmektedir. İlk filtrede eş adayları sosyal niteliklerdeki benzerlikler yönünden değerlendirilir. Bu esnada eş adayları ırklarına; dinlerine; sosyal sınıflarına ve yaşlarına göre sınıflandırılmaktadır. Bu özellikler açısından uygun olmadığı düşünülen eş adayları filtreden çıkarılmaktadır. İkinci filtrede eş adayının değerler açısından uygunluğuna dikkat edilir. Bu dönemde çiftlerin yaşam amaçları; değerleri ve ilgileri açısından anlaşması gerekmektedir. Üçüncü filtrede ise ihtiyaç tamamlama özelliği ele alınır. Partnerlerin birbirini tamamlayıp tamamlamadığı özellikler değerlendirilir. Filtre kuramına göre önemli olan başlangıçtaki çekiciliktir. Fiziksel görünüm ve cazibe son derece önemlidir. Olası partner adayının filtreden geçmesi durumunda ilişkinin ileri evrelerine geçilebilir.



Gelişimsel yaklaşımlardan bir diğeri ‘evlilik öncesi ikili oluşum’dur. Bu yaklaşıma göre evlilik öncesi ikili oluşum süreci altı aşamadan oluşur. Benzerliklerin algılanması ilk aşamadır. Çiftler bu aşamada kişilik özellikleri; ilgiler; değerler açısından benzerliklerinin neler olduğunu değerlendirir. Karşılıklı ilişkinin kurulması ikinci aşamadır. Çiftler birbirlerini olumlu değerlendirme düzeylerine; çift ilişkisinden aldıkları doyuma; birbirleriyle rahat bir iletişim kurup kuramadıklarına dikkat ederler. Kendini açma aşaması üçüncü aşamadır. Bu aşamada çiftler başkalarıyla paylaşılamayan ayrıntıları birbiriyle paylaşırlar ve böylece birbirlerine güven duymaya başlarlar. Dördüncü aşama rol olma aşamasıdır. Bu aşamada çiftler ilişkinin dinamiklerini ve birbirleriyle nasıl iletişim kuracaklarını öğrenirler. Kişilerarası rol uygunluğunun kazanılması beşinci aşama olup; bu aşamada çiftler birbirlerinin ilişkideki rollerine uyum sağlamayı ve bu rollerden doyum almayı öğrenirler. İkili kristalleşmenin kazanılması altıncı ve son aşamadır. Bu aşamada partnerler artık birbirlerini kabullenmiştir. İlişkinin ikili olarak bir işlevi vardır ve birbirlerine bağlanmış; çift olarak bir kimlik kazanmışlardır.

2.6. Evrim Yaklaşımı

Sosyobiyologlar evrimin ne tarz toplumsal sorunlara yol açtığını incelemektedir. Evrimci psikologlara göre ise bu incelemelerde evrimin psikolojik yönü eksik bırakılmış; ihmal edilmiştir. Bu nedenle insanın şu andaki fenotipik davranışının arkasındaki gerçeği açıklamaya çalışmışlardır.



Evrim yaklaşımına göre eş seçimi geçirmiş olduğu tarihi sürecin bir sonucudur. Bu yaklaşıma göre kadınlar ve erkekler eş seçimi konusunda farklı yöntemler üretmek zorunda kalmıştır. Bu stratejiye göre erkekler verimli olan kadınlarla birleşerek soylarını sürdürebileceklerini öğrenmişlerdir. Aynı zamanda kendilerinin yatırım yaptıkları kadına bir başkasının yatırım yapmasına engel olmalarını gerektiğini; yoksa kimin soyunun devam ettiğinin anlaşılamayacağını öğrenmişlerdir. Kadınlar ise kendilerine ve çocuklarına bakabilecek; tüm servetini onlara harcayacak ve onları bırakıp gitmeyecek erkekler seçmeleri gerektiğini öğrenmiştir. Tarih; kadınlara; fakir ve güvenilmez erkeklerle eşleşen kadınların yoksul kalıp; çocuklarıyla hayata tutunamadıklarını öğretmiştir. Bu nedenle kadınlar sosyoekonomik durum; çalışkanlık; hırs; zekâ; güvenilirlik ve bağlılık özelliklerini önemserken; erkekler fiziksel çekiciliğe ve verimliliğe önem vermektedir.

2.7. Sosyal Yaklaşım

Sosyal yaklaşıma göre kadınlar ve erkekler cinsiyete özgü mekanizmalar ortaya koydukları için farklılaşmakta ve bu nedenle farklı sosyal roller ortaya koymaktadır. Cinsiyet farklılıklarında sosyal yapı son derece önemlidir. Farklı roller ortaya koymaları sebebiyle kadınlar ve erkekler bu rollere psikolojik olarak farklı şekillerde adapte olurlar. İnsanlar cinsiyete özgü davranışları hakkındaki inançlarına dayanarak kendi davranışlarına ve diğer bireylerin ortaya koyacağı davranışlara dair çeşitli beklentiler geliştirirler. Geleneksel anlamda erkek özellikleri güçlü; iyi gelir sahibi; atılgan olmaktır. Geleneksel kadın özellikleri ise bakım ve ilgi göstermek; duygusal anlamda yakın olmak gibi noktaları içermektedir.

2.8. Mübadele Yaklaşımları

Mübadele yaklaşımlarından olan ‘eşitlik kuramı’; ilişkide partnerlerin girdileri ve çıktıları arasındaki dengeye odaklanmaktadır. Sonuçlar girdi ve çıktılardan arta kalan ödüllerdir ve bireyler sonuçların eşit olmadığı ilişkilerde mutsuz olmaktadırlar. İlişkiden daha fazla sağlayan taraf daha az mutsuz olsa bile bu durumdan suçluluk duyacaktır. Daha az fayda sağlayan tarafın genel duygusu ise öfkedir.


Mübadele yaklaşımlarından ‘sosyal mübadele kuramı’na göre ise eş seçiminde en az bedelle en fazla ödülü veren kişilerin değerlendirilmesi temel alınmaktadır. Genel anlamıyla ödüller ilişkide mutlu eden durumlar; bedeller ise ilişkide hoşa gitmeyen yönlerdir. Farklı mübadele kuramları olmakla birlikte; bu kuramlar bazı ortak özelliklere sahiptir. Bu ortak özellikler şunlardır:
1. İnsanlar ilişkilerinde ödüllerini arttırıp; bedellerini azaltacak kişileri seçmektedir. Bu ödüller çocuk sahibi olmak; ekonomik güvence; cinsel ilişki gibi somut ya da aşk; duygusal destek gibi soyut olabilir. Emek; zaman ya da fırsat kaybı gibi şeyler ise bedelleri oluşturmaktadır. Bir kişi için ödül olan şey; bir başkasına göre bedel olabilmektedir. Dolayısıyla ilişkideki ödüller ve bedeller hakkında çiftler her zaman anlaşamayabilirler.
2. İlişkilerin zamanla değişebilen kendi dinamikleri vardır. Çiftler ilişkilerini değerlendirirken ortak bir noktada anlaştıklarını düşünmektedir. Oysaki her bireyin ödülleri ve bedelleri farklıdır. Belirli bir zaman diliminde doyum verici olarak ve ödül ve bedel anlamında eşit görülen bir ilişki; zaman geçtikçe daha az doyum verici ve daha az eşit olarak görülmeye başlayabilir. Bu durumun nedeni kişiler için ödül ve bedellerin değişmesidir.
3. Değerlendirmeler ilişkinin gelişimini etkilemektedir. Partnerlerden her birinin ödül ve bedel değerlendirmesinin sonucu ilişkinin gidişatını belirlemektedir.
4. Değerlendirmeler ilişki doyumunu etkilemektedir. İlişkiden sağlanan kazançların ve partnerlerin ilişkiye yaptığı katkıların her ikisi içinde oranlı olması ilişkiden daha fazla doyum almalarını sağlar.
5. Eşitsizlik sıkıntılara neden olmaktadır. Kişilerin ilişki içerisinde eşit olmadıklarını hissetmesi sıkıntıya neden olacak ve eşitlik yeniden kurulmaya çalışılacaktır.

3. Eş Seçimi ile İlgili Yapılan Araştırmalar

Tütengil tarafından 1978 yılında yapılan araştırmaya İstanbul Üniversite’sinin çeşitli fakültelerinden 1614 öğrenci katılmıştır. Araştırma bulgularına göre katılımcıların %68;9’u evlenecek erkeğin iş güç sahibi olması gerektiğini; %27;2’si ise askerliğini yapmış olmasının önemli olduğunu düşünmektedir. Katılımcıların %52;4’ü kadının erkekten büyük olmasını; %56;5’i ise kadının erkekten daha tahsilli olmasını sakıncalı bulmuştur.
İstanbul Üniversite’si son sınıf öğrencileriyle yapılan bir başka çalışmanın bulgularına göre; öğrenciler görücü usulü evlenmeye karşıdır. Eşler arasındaki aşırı yaş farkını yanlış bulmaktadırlar ve her iki cins ideal evlilik için evlilik öncesi flört döneminin yaşanması gerektiği konusunda birleşmiştir. Erkekler çalışan bir bayanla evlenmek istediklerini ifade etmiştir. Araştırma bulgularına göre; erkekler evlilik ve eş seçimi konusunda kızlara oranla daha tutucu fikirlere sahiptir. Erkek katılımcıların %80’i; kız katılımcıların ise tamamı evlilik ve eş seçimi kararının bireye ait olması gerektiğini düşünmektedir.
Buss 1989 yılında yaptığı araştırmada 37 kültür için “eş seçiminde cinsiyet farklılıklarını evrimsel yaklaşımın hipotezi açısından test etmiştir. Veriler 6 farklı kıtada yer alan 33 ülkeden ve 5 farklı adadan toplanmıştır.” Toplamda 10047 kişinin katıldığı araştırmanın bulguları şu şekildedir: Araştırmaya katılan tüm kültürlerde erkekler evlenecekleri kişinin yaşça kendilerinden küçük olmasını istemektedir. Polonya; Hindistan ve İsveç dışındaki tüm kültürlerde erkekler fiziksel çekicilik özelliğini kadınlardan daha çok önemsemektedir. Bekâret kavramı İran; Tayvan; Filistin; Çin; Endonezya; Hindistan için ciddi anlamda önemliyken; İsveç; Almanya; Fransa; Hollanda ve Norveç’te bekâret kavramı az önem arz etmektedir. Eş seçiminde ekonomik özellik kadınlar için erkeklerden daha önemlidir. Erkekler için ise verimlilik özelliğinin kadınlardan daha önemli olduğu bulunmuştur. Bu sonuçlar eş seçiminde evrimsel yaklaşımın kanıtlanması açısından son derece önemlidir.


Buss ve arkadaşlarının kültürel değerlerin evriminin 50 yıllık süreçte eş seçimine etkisini incelemek amacıyla yaptığı çalışmaya çeşitli coğrafi bölgelerden 1939 yılında 628 kişi; 1956 yılında 120 kişi; 1967 yılında 566 kişi; 1977 yılında 316 kişi; 1984 ve 1985 yıllarında 1496 kişi ve 1996 yılında 607 kişi katılmıştır. Araştırma bulguları 57 yıllık süreçte çeşitli değişikliklerin meydana geldiğini kanıtlar niteliktedir. Bu süreçte hem erkeklerin hem de kadınların fiziksel çekiciliğe ve ekonomik güce verdiği değer artmıştır. Erkeklerin ev işlerindeki beceriye verdiği önem azalmıştır. Her iki cinsiyet grubunun aşka ve karşılıklı uyuma verdiği değer artmıştır ve 1996 yılında her iki cinsiyetin eş seçiminde aradığı özellikler benzerlik göstermiştir.



Maliki 2009 yılında Güney Nijerya’da yaşayan öğrencilerin eş seçme kriterlerini incelemiştir ve araştırmaya 7 farklı üniversiteden 907 erkek; 512 kız olmak üzere 1419 öğrenci katılmıştır. Öğrencilerin yaş aralıkları 16 ile 46 arasında değişmektedir ve araştırma sonuçları şu şekildedir: eş seçiminde bireylerin sahip oldukları kişilik özellikleri en önemli faktördür. Bu kişilik özellikleri nesillerin devam edebilmesi için verimlilik; dini benzerlik; fiziksel sağlık; dış görünüş; sahip olunan meslek ve eğitim seviyesidir.



Emond ve Eduljee tarafından 2014 yılında yapılan araştırmanın amacı cinsiyet farklılıklarına göre ideal duygusal ilişki yaşanacak sevgili ve ideal cinsel ilişki yaşanacak sevgili için hangi özelliklerin arandığını belirlemektir. Araştırmaya 29 erkek; 58 kız olmak üzere 87 kişi katılmıştır. Araştırma sonuçları şu şekildedir: Hem erkek hem de kızların ideal duygusal ilişki yaşanacak sevgilide aradıkları özellikler karşılıklı aşk; sadakat ve iyi bir mizah anlayışıdır. Kızlar bu özelliklere ek olarak kibarlık özelliğine de önem vermektedir. İlişki yaşanacak bireyin kendilerinden genç ve kısa olması ise her iki grubun da en az istediği özelliklerdir. “İdeal cinsel ilişki yaşanacak bireylerde aranan özellikler ise seksi olma; fiziksel çekicilik ve eğlenceli bir kişiliğe sahip olmaktır.” Cinsel ilişki yaşanacak adayda istenilmeyen özellikler ise her iki grup için sadakat; kaliteli arkadaşlık ilişkilerine sahip olma ve çocuk sahibi olma isteğidir.



Eş seçme ile ilgili araştırmalar incelendiğinde birçok araştırmanın potansiyel eş adayı olan üniversite öğrencileriyle gerçekleştirildiği görülmüştür. Eş seçme stratejileri özellikle cinsiyetler arası farklılıklar açısından incelenmiş olup; incelenen araştırmalarda din; etnik köken ve kültürel değer gibi bazı olguların eş seçme stratejilerini ciddi şekilde etkilediği görülmüştür. Sonuç olarak araştırma bulguları çoğu zaman birbiriyle eşleşse de bulguların tutarlılık göstermediği durumlarla da karşılaşılmıştır.

EVLİLİK

Evlilik kurumunun tarihinin insanlık tarihi kadar eski olduğu söylenebilir. Eski devirlerde erkeklerin kanuni; dini hükmü ve hiçbir sorumluluğu olmayan bir şekilde; kadınları mağaralarına götürmeleri sonucu başlayan evlilikler yaptıkları bilinmektedir. Evlilik kültürden kültüre farklı biçimlerde kendini göstermiş ve tarih boyunca değişikliğe uğramıştır. Örneğin bazı kültürlerde bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi normal karşılanırken; bazı kültürlerde de bir kadının birden fazla erkekle evlenmesi gerekmektedir. Medeni toplumlarda ise bir erkek ve bir kadının birlikteliği yasal olarak kabul edilmektedir.



Toplumun farklı kesimlerinden her insan belli bir yaşa geldiğinde hayatı bir başka kişiyle paylaşma ihtiyacı duymakta ve bunun sonucunda kendine uygun bir eş bulup evlenmektedir. Aile ve evlilik kavramları birbirleriyle ilişkilidir. Bir aile kurmak için atılan ilk adım evliliktir.