Çocukların yaşadıkları önemsenmelidir. Yaşanan her durum için “Çocuktur Geçer” denmemelidir. “Biz çocukken neler yaşadık. Psikolojimiz bozulmadı!” diye başlayan cümlelere sığınılmamalıdır. Çocukluğunuzdaki ortam; anne baba tutumu; çevre etkisi çok farklıydı. Bazı anne babalar “biz çocukken çok terlik ya da tokat yedik. Psikolojimiz bozulmadı” derler. Çocukluk döneminde yaşananlar her insanın ruhunu farklı etkiler. Kimi yaşadığı olumsuz anıları tolere edebilirken kimisi ise tolere edememektedir. İkiz kardeşler düşünüldüğünde onları yetiştiren anne babaların tutumları aynıyken her ikisi de farklı etkilenebilir. Aynı evde yaşanan bir travmada ikizlerden birisi daha az etkilenip bir süre sonra kanayan yarası yani travması kendiliğinden iyileşebilir. Bir diğer ikiz ise travmanın etkisini daha şiddetli yaşayıp ancak psikolojik destek sağlandığında iyileşme gerçekleşebilir. Her birey biriciktir ve yaşadıkları da kendine özgüdür. Anne babaların “terlik yedik psikolojimiz mi bozuldu” söylemleri şimdiki çocuklarımız için ağır bir travma olabilir. Bunu söyleyen anne babaları düşündüğümde aslında çaresiz olduklarını da görüyorum. Anne babalar kendilerini çaresiz hissettiğinde en kolay bildiklerine başvururlar. Onların hali hazırdaki en kolay bildikleri ise kendi anne babalarından öğrendikleridir. Anne babamızdan bir çok şey öğreniriz. Yetişkin hayatımızda öğrendiklerimizi filtreleyemediğimizde bir takım sorunlar da yaşayabiliriz. Bu sadece anne babalıkta değil bir çok kimliğimiz de problemler yaratabilir. Anne babalığınızı düşündüğümüz de çaresiz kaldığınızdaki tepkilerinize bir bakın. O tepki size mi ait yoksa anne babanıza mı? Çocuğunuzun bazı davranışlarına göz yumup ilgilenmediğinizi düşünelim. Çocuğunuz kendini fark ettirmek için davranışın şiddetini arttırsın. Siz o zamana kadar bir çok mesajını almayıp bir anda patladınız diyelim. Belki işiniz vardı.. Belki gününüz de değildiniz. Ama baştan sınır çizmeyi değil ansızın patlamayı tercih ettiniz. Çünkü sorunların genellikle böyle çözüldüğünü görmüş olabilirsiniz. Belki babanız da böyleydi. Susar susar birden patlar ve sorun çözülürdü. Ardında ruhu yaralı bir çocuk kalırdı. Anne babalar genellikle şöyle der: “Son ana kadar sabrettim. Gerçekten vurmak istemedim. Ama sabrımı taşırdı. Çaresizlikten yaptım.” Bu annenin çaresizliği çocuğun sorunu değildir. Anne kendi çaresizliğiyle baş edemediği için ilk bildiği yöntemi uygulamaktadır. Uygulasın ki onu zorlayan çaresizlikle yüzleşmesin. Çünkü çocuğu sorun çıkardıkça “çaresizim” inancı da tetiklenmektedir. Çocuk yetiştirirken zorda kaldığınız durumlardaki tepkileri sorgulayın. Bu tepkiler kime ait? Size mi sizi büyüten kişilere mi ? Dilinizdeki “biz çocukken şunları yaşadık. Bir şey olmadı.” Söylemi kime ait? Size “Yaşanan olumsuz anıları normalize et ya da duygularını bastır” mesajı verilmiş olabilir mi?
Anne babalar çocuklarıyla ilgili en zor anlarında “biz çocukken...” deyip çocuğun yaşadıklarını görmezden geliyorsa ciddi bir tehlike doğabilir. Öncelikle her çocuk biriciktir. Ne anne babaların kendi çocukluğuyla ne de sınıftaki diğer arkadaşıyla kıyaslanabilir. Anne babalar çocuğun “imdat çağrısını” kendilerini çaresiz hissettiği durumlardan anlamalıdır. Bir çocuk anne babasını yıldıracak ya da bezdirecek kadar davranışın şiddetini arttırıyorsa mesajının gitmediğini düşünür. Mesaj anne babasına ulaşana kadar şiddettini arttırır. İşte bu durumlarda anne babalar ikiye ayrılır. Çocuğunun mesajını algılayan ve geribildirimde bulunanlar. Çocuğun mesaj kanalını kapatan ve görmezden gelen ya da ne yapacağını bilemeyenler. İkinci durumdaki anne babalar çocuğundan bahsederken sürekli şikayet ederler. Onlar için çocuğunun hiç bir olumlu özelliği yoktur ya da çok azdır. Onları da nadiren yaparlar. Çocuğundan sürekli yakınan anne babalar aslında en çok yardıma ihtiyacı olan anne babalardır. Çocuğu nasıl olumsuz davranışıyla mesaj vermeye çalışıyorsa anne baba da yakınmasıyla mesaj vermektedir. Bu mesaj ise “yardım edin” mesajıdır. Fakat işin en zor kısmı da budur. Bu anne babalar sorunun kaynağının kendi olmasından son derece rahatsız olurlar. Çocuklarını psikoloğa götürdüklerinde kendileri pek görüşmek istemezler. Onlara göre psikolog sadece çocukla görüşüp sorunu çözmelidir. Anne babanın yarasına dokunup yüzleştirmemelidir. Biz bunlara dirençli anne babalar deriz. Aslında en çok onların ihtiyacı vardır yardıma.. Onlar yardım kanalına girdiğinde çocuk belki de kendiliğinden düzelecektir. Bizim en çok emek verdiğimiz anne babalar dirençli olanlardır.. Kendiyle yüzleşmemek adına direnç gösteren anne babalar her daim yakınabilir. Bütün sorunların kendi başına geldiğini düşünebilir. Çocuğu günden güne “imdat çığlığını” arttırabilir. İşe yaramayan tutumlarla ebeveynlik çıkmazına doğru gidilebilir. O halde ne yapılmalı? “Biz çocukken..” ile başlayan cümleler sadece olumlu anılarla ilişkilendirilebilir. Çocuğunuzun yaşadığı dönem artık sizin döneminiz değildir. Bu dönemde çocuğunun peşinden terlik atan anneler kalmadı. Şimdiki ebeveynler çocuklarını en az hasarla yetiştirebilmek için eğitimlere ve psikologlara gidip; okumalar yapıp daha bilinçli olmanın yollarını arıyorlar. Çocukların psikolojisinin bu kadar hassas düşünüldüğü bu dönemde “terlik” travma yaratabilir. Bizim dönemimiz de bir çok evde “terlik” peşimizden atılırken şimdiki çocuklar çevresinde böyle bir şey görmediği için bunu ciddi bir tehlike olarak adlandırabilirler. O zaman “biz çocukken” ile başlayan cümlelerinize tekrardan bakın... Bunları söylemek olayları çözmekten çok direnç göstermenize neden olmaktadır. Yapılacak en güzel şey anne babalıkla ilgili becerilerinizi geliştirmektir. Aynı zamanda en önemlisi zorda kaldığınızda en iyi bildiğiniz olumsuz tepkilerinizi sorgulamanızdır. Bu tepkiler kime ait? Size ait değilse çocuğunuzu yetiştirirken kendi tutumlarınızı geliştirmeye çalışın. Bunun için de destek almaya direnç göstermeyin. “Biz çocukken” ile başlayan cümleleriniz çocuğunuzun sadece ruhunu beslesin...