Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kısa Süreli Belleğimizi Neden Kullanamıyoruz?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Bilgisayar kullanan biriysek; onların iki kademeli olarak çalıştığı biliyorsunuzdur. Yazılanların kayıt edilinceye kadar kaldığı bir önbellek vardır. Teknik olarak Hızlı Ulaşım Belleği anlamına gelen Rapid Acces Memory kelimelerinin baş harflerinden oluşan RAM ile ifade edilir. Buranın kapasitesi küçüktür. Bir süre yazdıktan sonra yazdıklarımızı kaydet tuşu Uzun Süreli Bellek’e atarız.

Uzun bellek kapasitesi kısa sürelinin yüzlerce katı fazladır. Uzun süreli belleğe kaydedilen bilgi bizim ulaşmamız için orada bekler. Peki insan beyni ile bunun ne ilgisi vardır?

İnsan beyni de aynı bilgisayar gibi iki kademeli olarak çalışır. Beynin önbelleğine ‘Kısa Süreli Bellek’ adı verilir. Bizler bir şey okurken ya da dinlerken okuduklarımızı ve dinlediklerimizi kısa süreli bellekte tutarız. Ne kadar süre tutabiliriz?

Bir saniyeden de kısa. Anlaşılacağı üzere bu bilginin özenle kullanılması gerekir. Bu bellekte bilginin ne kadarını tutabiliriz peki? Bu belleğin kapasitesi çok düşüktür. Zihnimiz de somutlaşması için şöyle aktaralım. ’Bit’ türünden ifade edilen bilgi ölçüm birimiyle; kısa süreli belleğin kapasitesi 7 bit’tir.

Uzun süreli bellek ise kendisine aktarılmış bilgileri bir ömür boyu saklayabiliyor. Peki; uzun süreli belleğin kapasitesi ne kadar? Bir benzetme ile açıklarsak; kısa süreli belleğin kapasitesi bir fincan kahve olarak düşünülse; uzun süreli belleğin kapasitesi dünyamızda ki okyanusların; göllerin suyunu alacak bir su deposudur. Peki bunları neden öğrendik?

Bir öğrencinin sınavdaki başarısı; derse çalışırken kısa süreli belleğini nasıl kullandığına bağlıdır. Kısa süreli belleğini nasıl kullanacağını bilme; başarının sırrıdır. O zaman akla bu seferde şu soru geliyor: Bir öğrenci ders çalışırken ve sınav zamanında kısa süreli belleğinin etkili biçimde nasıl kullanabilir? İki boyutta inceleyeceğiz:

1-Ders çalışırken konunun nasıl çalışılacağı ve inceleneceğiyle ilgilidir.(Bu boyut öğrenci bazlı fakat şimdiki konumuz ana-babaların neler yapabileceği)
2- Kısa süreli belleği tam kapasite ile çalışmaya hazır tutmak.( Bu boyut doğrudan ana-babaları ilgilendirir )

Kısa süreli belleğin tam kapasite ile kullanılması

Birinci boyut öğrencinin çalışma stratejileri üzerineydi fakat bizim konumuz ana-babalarının kısa süreli bellek için yapabilecekleri. Anlaşılacağı üzere kısa süreli belleği tam kapasite ile kullanabilmek; işin en önemli boyuttaki etkilerinin farkında değiller. Çok kısa zaman içinde süratli şekilde çalışan kısa süreli bellek; öğrenirken ve sınavda soruları yanıtlarken mutlaka kullanmak zorunda olduğumuz bir şey. Kısa süreli bellek olmadan gördüğümüz; okuduğumuz ve işittiğimiz hiçbir şeye anlam vermeyiz. Sınavda hiçbir soruyu direkt uzun süreli bellekten alıp sınav kağıdına aktaramayız; mutlaka kısa süreli belleği kullanmamız gerekir.

Kısa süreli belleğin işlevini tam yerine getirmesini engelleyen ve etkili; verimli çalışmayı etkileyen etmenler kaygı; stres ve paniktir. Bir derece kaygılı olmak evet önemlidir; motivasyon noktasında bizleri ileri taşıyabilir buna dinamik stres diyoruz. Fakat burada bahsettiğimiz bizlerin kendini çok baskı altında hissetmesi; işte o zaman etkili ve verimli çalışma yeteneklerini kaybetmeye başlarız.

Kaygı

Kısa süreli belleğin kapasitesini etkileyen en önemli etmenlerdendir. Kaygı ne kadar büyükse; belleğin kapasitesinden o kadar çok pay alır. Bireyin kaygısı yüksek ise dersin başına oturduğu zaman kısa süreli belleğini o derece verimsiz kullanacaktır. Ebeveynlerin sınav sürecindeki bireylerle iletişiminde “Bak ablanın başına gelenleri gördün; aklını başına almazsan; aynı şey senin de başına gelir!” diyorsa; “ Komşunun oğlu mühendis oldu; hadi sende yüzümüzü güldür; bizi bu hayattan kurtar! Bizi ele güne karşı mahcup etme!” gibi söylemlerle bireyin kaygısı yükselecektir. Somutlaştırdığımız da 7 bit olan kısa süreli bellek kapasitesinden 2 bit alacaktır.

Stres

Kaygı; stres doğurur. Stres; kişinin iç organlarının çalışma tarzını ve kaslarını etkiler. Bireyin kalbi tam verimli atmaz; hatta stres kan damarlarını büzer; daraltır ve stresli kişilerin beynine kan kolay gitmez. Tüm vücut sistemini etkileyen stres kişinin sınava çalışma sürecinde ve sınav anındaki durumda kısa süreli bellek kapasitesini önemli ölçüde düşürür. Somutlaştırırsak yine 7 bitlik toplam kapasitenin kaygı sebebiyle kalan 5 bit’in 2 bit’ini de aldığını söyleyebiliriz.

Panik

Ebeveyn söylemleri; annenin karşılaştırmaları; akrabaların beklentileri bazen paniğe neden olabilir. Sınav günü öyle bir hal alır ki kişi kendi adını; bir dakikanın kaç saniye olduğunu hatırlayamaz bir hale gelebilir.

Ülke genelinde bilinçsizce aktarılan imalı sözler; sert ve güvensizlik ifade edilen bakışlar; “Bundan hiçbir şey olmaz!” cümleleri; sınav kapısına kadar getirmeler; okunmuş pirinç yutturmalar; dualar ve okuyup üflemeler çocuğu daha da paniğe sürükler. Yine somutlaştırırsak kaygı ve stres sonrası kalan 3 bit’lik boşluğun 1 bit’ini de panik alır.
Öğrencinin sınav öncesi ve sınav anın da elinde kullanabileceği 2 bit’lik bir kısa süreli bellek kapasitesi kalmıştır. Hep söylediğimiz gibi kapasitemizi düşüren ebeveyn tutumları bireylerin sınava hazırlık ve sınav anında kendi potansiyellerinin altında kalmasına sebep olmalarına neden olmaktadır.

Sonuç olarak çocuklarımıza etkili ve verimli ders çalışma stratejilerini veremeyebiliriz ama onun kaygı; stres ve paniğe kapılmadan kendi yaşamının direksiyonuna geçmesine olanak sağlayabiliriz.