Sevgilisinden ayrılıp kendini evine ve yatağına hapsedenler! Canım hiçbir şey yapmak istemiyor diyenler! Kimse beni sevmiyor diye düşünenleri de unutmayalım!
Depresyon; herkesin aşina olduğu hatta günlük hayatta sıkça kullanılan bir kelimedir. Tam olarak ne ifade ettiği bilinmeksizin kişilerde bir şeyler çağrıştırabilir. Depresyonun anlaşılması ve tedavisi üzerinde birçok görüş bulunmaktadır. Son yıllarda çok popüler olan bilişsel davranışçı yaklaşımla depresyonu açıklamaya çalışalım.
Bireyler doğdukları andan itibaren çevreleriyle etkileşim halindedir. Bu etkileşim sonucu erken yaşam dönemlerinde şemalar oluşur. Peki nedir bu şemalar? Bilinçli düşüncelerden oldukça farklıdırlar. Kişinin hislerini ve deneyimlerini şekillendirir ve kişinin farkındalığının dışında çalışırlar. Örneğin; değersizlik; işe yaramama; sevilmemek birer şemadır ve daha kapsamlı düşüncelerin zeminini hazırlarlar. Yazımızı değersizlik şeması üzerinden örneklendirmeye devam edelim.
Şemalarımızı öğrendikten sonra ne oluyor? Şemalar ana temaları doğrultusunda “ara inanç” denilen inançları oluşturuyor. Her şemanın kendine uygun ara inançları vardır. Ve bu tüm insanlar için geçerli bir durumdur. Hayli işlevsel olup yaşamı kolaylaştırır. Ancak önemli nokta herhangi bir depresif belirtisi olmayan bireylerde şemalar esnektir yani başka şemalar da aynı anda aktif durumda olabilir.
O halde ne oluyor da depresif düşünceler ortaya çıkıyor?
Önemli bir yaşam olayının gerçekleştiğini düşünelim. Örneğin terk edildin! Bu deneyimin değersizlik şemasıyla uygunluk gösterdiğini varsayalım. Artık değersizlik şeması aktif durumdadır ve kişi değersizlikle ilgili veri toplamaya başlayacaktır. Örneğin; bu olaydan sonra okula gitmek için evden çıktın. Kahvaltı bile yapmamıştın ve yolda yemek için poğaça almaya karar verdin. Satıcı yüzün bile bakmadan para üstünü önündeki masaya bıraktı ve gitti. Harika! Verilerden biri elimize geçti bile. O kadar değersizim ki satıcı bile bunu anladı! Ve artık bu olay üzücü bir olaydır. İşte tam bu düşünceler olumsuz otomatik düşünceler olarak bilinir. Şemayı destekler ancak istemsiz bir şekilde ortaya çıkar. Yani bir olay karşısında bir duygu durumu yaşadın. Ancak arada senin farkına bile varmadığın duyguyu yaşamana neden olan düşünceler vardır. Poğaça örneğine dönelim. Ortaya çıkan otomatik düşünce satıcının da değersiz olduğunu anlaması; sonucunda oluşan duygu durumu üzgünlük; değersizlik. Ve bu olumsuz otomatik düşüncelerin tekrar etmesi sonucu Aeron Beck(1967)’in tanımladığı “negatif üçlü” oluşur. Kişi “kendini”; “çevreyi”; “geleceği” olumsuz görmeye başlar. Bu durum size de biraz depresyonu andırmadı mı?
Örneğin depresyon sahibi kişinin kendini değersiz göreceğini söylemiştik. Bu kişinin kendini ve çevresini olumsuz değerlendirmesini açıklamaktadır. Çevresini olumsuz görmesi onun: “Herkes beni eleştiriyor; dünya aşılmaz engellerle dolu! Bu nedenle evden ya da yataktan çıkmama gerek yok.” sözlerini çok rahat söylemesine neden olur. Geleceğe yönelik düşüncelerin olumsuzluğu ise daha tehlikeli bir durumdur. Kişi geleceğe dair umudunu kaybetmişse yaşamını bile sonlandırmak isteyebilir. İşte “negatif üçlü” tamamlanmış ve majör depresyon gerçekleşmiştir. Majör depresonun oluşumunu Bilişsel Davranışçı bakış açısıyla açıklamaya çalıştık. Ancak bilinmelidir ki tanı kriterleri ve fizyolojik özellikler de önemli bir katkıya sahiptir. Farklı açılardan da bakmak güzel olabilir.
O halde belki de artık duygularımıza neden olan düşünceleri yakalama vaktidir?
Kaynaklar.
Kring; A.M.; Johnson; S. L.; Davison; G.; Neale; J. (2015). Anormal Psikoloji.(M. Şahin; Çev.). Ankara : Nobel Akademik Yayıncılık. (Orijinal çalışma basım tarihi :2014)