Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Bizim Zamanımızda Duygusal Zeka mı Vardı?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
BİZİM ZAMANIMIZDA DUYGUSAL ZEKA MI VARDI?

“Çocuğum aslında bizimle çok iyi konuşuyor ama başkalarına gelince sessizleşiyor; söz alsın; kendini anlatsın istiyorum artık”

“Okulda sürekli kavganın içinde. Arkadaşları onunla anlaşamayınca o da onlara vuruyor bazen. Bir dediğini iki etmiyoruz. Neden böyle anlamıyorum”

“Çok başarılı bir çocuk; sınavlarda hep derece yapıyor; bu şekilde bir çocuk nasıl arkadaş bulamaz?”

“Bizde çocuk da olduk öğrenci de; bizim zamanımızda bunlar yoktu”…..

Bu gibi cümleler zaman zaman sizin de aklınızdan geçiyor olabilir. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarına kadar başarıda etkisi olduğu bilinen akademik zeka (IQ) neden yeterli gelmiyor o zaman?. Acaba zeka kavramına çok fazla anlam mı yüklüyor; ondan çok şey mi bekliyoruz?

Sonu gelmeyecekmiş gibi duran sorular hem aileleri; hem öğretmenleri hem de akademisyenleri oldukça meşgul etmiş olmalı ki; bu konudaki çalışmaların gün geçtikçe arttığı ve uygulamada oldukça farklılık yaratan sonuçlara ulaşıldığı görülmektedir. Bu hem ülkemizde hem de dünyada eğitimin geldiği nokta açısından oldukça memnun edici bir durumdur.

Bu konulara cevap bulmak amacıyla da Psikolog John D.Mayer ve Peter Salovey yaptıkları araştırmada bireylerin akademik ve iş hayatlarında başarılı olmaları; duygusal sıkıntılarla başedip; mutlu bir yaşam sürdürebilmeleri için en az akademik zeka kadar önemli olan bir kavram olduğunu söylüyorlar “DUYGUSAL ZEKA”.

Çocuklarda düşünen; akademik zeka (IQ) ve hisseden; duygusal zeka (EQ) anlamında ifade edilen iki farklı zeka türü bulunmaktadır. Bu zeka türlerinin birlikte hareket ettiğine ve birbirini tamamladığına inanılmaktadır. Sık sık adını duyduğumuz duygusal zeka kavramına yabancı değiliz belki ama nedir bu duygusal zeka çocuk gelişiminde de olmazsa olmaz mı?

Ebeveynlere “çocuğunuzu bana nasıl tanımlarsınız?” sorusuna genelde “iyidir; başarılıdır; ödevlerini yapar. Matematiği biraz kötüdür;türkçesi daha iyi olabilir; bilmem çocuk işte okuluna güzel şekilde gidip gelir vb…..” gibi yanıtlar çok sık almaktayız.

Çocuklara ise “Ailenle en çok ne yapmayı seversin?” sorusuna da genelde“ ödev yapmak; bulaşık yıkamak; defterlerimi kaplamak; uyumak; pek bir şey yapmıyoruz aslında” gibi yanıtlarla karşılaşmaktayız.

Yaşamın zorluğunda ve yoğunluğunda koştururken; çocuklarla duyguların tanındığı; anlaşıldığı ve ifade edilebildiği gibi duygusal zeka becerilerini içeren paylaşımların göz ardı edildiğini ya da hayatın içinde nerede durdukları ve nasıl göründüğüne dair farkındalığın ihmal edilebildiğini bu cümlelerden bile anlayabiliriz. Enerjinizi ve gücünüzü psikolojik olarak tüketirken; çocuklarınızla birlikte geçireceğiniz özel anları; elinize geçen fırsatları kaçırıyor olabilirsiniz. Ya da aslında keyif alarak yaptığınız etkinlik ya da oyunların çok sayıda duygusal zeka öğesi içerdiğinin ve çok değerli olduklarının farkında olmayabilirsiniz. Peki bu fırsatları yaratmada duygusal zeka neden önemli?

Yapılan araştırmalarda duygusal zeka becerileri gelişmiş olan çocukların; yaşadıkları çatışmaları çözmede daha etkin olabildikleri görülmektedir. Bu çocuklar aile içi tartışma; boşanma; yas süreci gibi yıkım verici etkilerle daha kolay baş edebilmektedirler. Problem çözmede daha başarılı ve stres yaratan olaylara karşı daha dayanıklıdırlar. Başkalarına yönelik saldırgan davranışları daha az; atılgan davranışları ise daha fazla sergilemektedirler. Arkadaşlık ilişkisi kurmakta ve sürdürmekte daha başarılılardır. Bu nedenle yalnızlık sorunu çok daha az yaşarlar ve tüm bunlara bağlı olarak bu çocukların akademik başarıları da yüksektir.

Duygusal zekayı tanımak için çocuklarda hangi davranışlara bakmak gerekir acaba?

Özbilinci yüksek bir çocuk: Kendi duygularının farkındadır. İhtiyaçlarını; hedeflerini tanır ve gücünü bilir. Örneğin; arkadaşıyla yaşadığı bir problemde ne hissettiğini; niçin bu şekilde davrandığının farkındadır.
Duyguları yönetebilme becerisi yüksek olan bir çocuk: Yaşanılan olaylar karşısında duygularını ve tepkilerini uygun bir şekilde kontrol edebilir. Burada önemli olan duyguyu bastırması ya da yok sayması değil; içinde bulunulan duruma uygun koşullarda duygusunu yaşamasıdır. Örneğin; karşılaştığı problemde yaşadığı duyguyla baş edip kendini denetleyebilir.
Kendini harekete geçirebilme becerisi yüksek olan bir çocuk: Bir amaç doğrultusunda duygularını yönlendirilebilir. Karşılaştığı engeller ve sorunlar karşısında hemen pes etmez; gerektiğinde yardım isteyeceğini bilir. Örneğin; yaşadığı problemde kendini ve duygularını düzenleyip davranışlarını ona göre ayarlayıp ne yapacağını planlayabilir.
Başkalarının duygularını anlayabilme becerisi yüksek olan bir çocuk: Yaşanılan olaylar karşısında karşısındaki kişinin yaşadığı duyguları anlayıp onlara ihtiyacı olanı sunabilir.
İlişkileri yürütebilme becerisi yüksek olan bir çocuk: Kişiler arası etkili ilişkiler kurabilir ve bu ilişkileri sürdürebilir. Örneğin; bu süreçte ona yardım edenlerden; öğretmenlerinden ya da ebeveynlerinden gelen fikirleri de göz önüne alır.
Görüldüğü gibi duygusal zeka aslında birçok beceriyi kapsar. Peki ne yapacağız? Bu becerilerin çoğu benim çocuğumda yok; ne yapmalıyım?

İyi haber; akademik zekada çok bir gelişme sağlanamasa da duygusal zeka geliştirilebilir. Çocukluk dönemi yaşantıları beyni şekillendirir ve nöronlar arasında oluşturulan güçlü öğrenme bağları oluşur.Bu konu biraz da bilişsel psikolojinin konusu olduğu için ayrıntıya girmeyeceğim ancak; temel duygusal zeka becerileri de çocukluk dönemi boyunca zaman içerisinde öğrenilir ve siz ebeveynlerin yaklaşım tarzları bu açıdan önem taşır.

Öncelikle duygusal zekayı etkileyen ebeveyn tarzlarıyla başlayalım;

1.Duyguyu ikinci plana atan aile tarzı; aileler çocuklarının duygularıyla ilgilenirler ve duygu yoğunlaşınca da çocuklara duygularının üstesinden gelmesini ifade ederler.

Bu ebeveyn tarzında çocuk ne düşünür?;duyguların işe yaramadığını düşünür ve duyguları anlamsız bulur. Başkalarının duygularını anlamanın yolunun kendi duygularımızı tanımaktan geçtiğini düşünürsek bu yaşantıların sonucu olarak; çocuk kendisinin ve başkalarının duygularını anlayamaz.

2.Duyguyu yönlendiren aile tarzı; aileler çocuklarının kendi duygularını farketmesine; bu duyguları hakkında daha çok şey öğrenmesine ve kendi duyguları ile birlikte büyümesine yardımcı olur.

Bu ebeveyn tarzında çocuk ne düşünür? duygularını kontrol edebilir ve diğerleriyle sınırlarını kurabilirse duyguları tam olarak öğrenir.

Ebeveyn tarzlarına göz attıktan sonra duygusal zeka becerilerini desteklemek ve kendi yaklaşım tarzınız hakkında fikir sahibi olmak için şuan sessiz bir yere geçin ve kendinize şu soruları sorun.

Çocuğum bir problem olduğunda bunu evde ilk kiminle paylaşır? Evde kendine yakın bulduğu kişi kimdir?
Duygu ve düşüncelerini korkusuzca benimle paylaşabilir mi?
Yapılacaklarla ilgili onun da fikrini alıyor muyum yoksa genelde benim dediklerim mi oluyor?
Öğüt mü veriyorum yoksa yaptığı davranışı düşünmesini mi sağlıyorum?
En çok kullandığım cümleler; dur; yapma; etme gibi cümleler mi? yoksa
Duygu odaklı cümleler mi kuruyor muyum? (bunda kafana takacak ne var yerine; bu seni biraz üzmüş galiba.)
Onunla konuşurken kendi duygularımdan da bahsediyor muyum? ona model oluyor muyum?
Duygularını ifade etmesi için onu cesaretlendiriyor muyum?
Başkalarının duygularını anlaması için ipuçları veriyor muyum?(Ne hissetmiş olabilir?)
Kendini yanımda güvende hissediyor mu?……

Sorularınız bittiyse; şimdi de benim size bir sorum var;

Peki“siz çocuğunuzu nasıl tanımlarsınız?”iç sesinizi bir dinleyin bakalım size artık ne fısıldayacak?

Sevgiyle kalın…

Tuğçe ALTUNBAŞ

Uzman Psikolojik Danışman