Hayatta bir çocuk için annesinden daha değerli bir varlık olabilir mi? Peki bir anne için çocuğundan daha önemlisi? Normal şartlarda bu sorunun yanıtı “hayır”dır. Hele de anne ve kız söz konusu ise gözümüzün önüne çok daha güçlü bir sevgi bağı gelir. Ama özellikle son zamanlarda tanık olduğumuz anne-kız cinayetleri; anne-kız ilişkisinin aslında her zaman o kadar da toz pembe olmayabileceğini gözler önüne serdi. Peki bir anne kızından ya da bir kız annesinden neden nefret eder? Hatta bu nefret nasıl olur da onu hunharca öldürmeye kadar gider?
Baba mazlum anne suçlu!
Son dönemlerde ‘annesini öldüren kız’ trajedisini konu alan haberlere bakıldığında benzerlikler dikkat çekiyor. Sadece cinayetle sonuçlanan değil; annenin kızını şiddetli bir şekilde suçladığı durumları konu alan haberlerde de ortak noktalar gözleniyor. Bu kızlardaki en benzer nokta; anneleriyle ilişkilerinin ‘sürekli’ ve ‘şiddetli’ bir çatışma halinde olması. Annelerinin kendilerini sürekli aşağıladıklarını; özellikle cinsel-ahlaki yönden suçladıklarını söylüyorlar. Babalar; ya çocukluk döneminden itibaren ortadan kaybolmuşlar veya daha sonra ayrılık yaşanmış ve başka bir evde yaşamaya başlamışlar. Babalarını hiç görmemiş olanlar; bunun annelerinin engelleriyle olduğunu ve babalarıyla ilişki kurma ihtiyaçlarının haksız bir şekilde engellendiğini düşünüyorlar. Baba (bazen yıllar sonra); ‘bir şekilde’ durumunu anlatmış ve kızlar ona ‘bir şekilde’ hak vermişler. Buna rağmen hiçbiri tamamen babasıyla yaşamayı seçmemiş veya babaları onları çağırmamış. Kızların hepsi; anneleriyle yaşadıkları evin dışında dayanak noktaları oluşturmuşlar; bir nevi ‘yeni evler’ yaratmaya çalışmışlar. Arkadaşları; arkadaşlarının aileleri vs…
Duygusal yoksunluk katılaştırır!
Öncelikle babanın olmadığı durumlarda anne-kız ilişkilerine göz attığımızda; özellikle geleneksel toplumlarda; bir ayrılık durumunda yalnız kalan kadının adeta takibe alındığına tanık oluruz. Hele kadının kız çocuğu varsa; ‘senin bir kız çocuğun var; daha dikkatli olmalısın; hata yapmamalısın’ klasik bir önermedir. Bu hata; çoğunlukla karşı cinsle ilişkisinin olup olmamasıyla ilgilidir. Karşı cinsten uzak durmaya çalışan ve bir yandan evin sorumluluğunu tek başına üstlenen kadının ruhsal yapısı; gittikçe ‘katılaşmaya’ başlayabilir. Uzun süre duygusal (sevilme-sevme-cinsellik-sosyalleşme açısından) yoksunluk yaşamak; ‘aşırı sinirliliğe’ dönüşebilir. Dış dünyayı ise ‘kendisi ve kızı için tehdit edici’ bir yer olarak değerlendirebilir. Eğer kişide psikiyatrik bir yatkınlık da varsa; bu katılık; şiddet içeren öfke patlamaları ve düşmanlık hissine varabilir; hatta tamamen ‘paranoid’ bir hale gelebilir.
Kızım oldu hayatım bitti
Diğer taraftan; kızı ergenlik çağına geliyordur ve karşı cinse yönelecektir. Anne katılaşmışsa; bastırdığı ‘kadınsı duygu ve dürtüleri’ kızının yaşama olasılığına da öfke duyabilir. Kendisi hayata kapanmışken; kızının hayata karışma isteğine öfke duyar. Kendisini dış dünyaya kapatmasının sorumlusu olarak görebileceği kızına ve ‘yaşam’ı hatırlatan olan her şeye düşmanlaşabilir. Ruhsal yapısı esnek olan ‘yalnız kadın’ ise yıllar içinde ‘kendini koruma ve sosyalleşme’ arasındaki dengeyi kurabilir. Dış dünyayı ‘tamamen ve sadece’ tehdit edici bir yer olarak değerlendirmez; kendini koruma yollarını geliştirirken; bir yandan da güvendiği ve destek alacağı sosyal dayanak noktaları oluşturur. Duygusal olarak deşarj olmak için uygun yollar geliştirmeyi öğrenir. Bu şekilde; içindeki dürtüler sadece öfkeye dönüşmez; dünyayı algısı da sadece ‘düşmanlık ve tehdit beklentisi’ etrafında şekillenmez.
Kızını rakip gören anneler
Baba faktöründen bağımsız olarak anne-kız çatışmasının ileri derecede olduğu bazı durumlarda ise; anne özellikle kızlarını kendisine rakip olarak görür. Kızlarıyla derinden ve samimi bir şekilde
ilgilenemez. Kendi ihtiyaçları ön plandadır. Oğulları ve eşiyle (yani erkeklerle) bir sorunu yoktur. Bu tür durumlarda baba; dışlanan kız çocuklarına aşırı duyarlı bir hale gelip bu açığı kapatmaya çalışabiliyor. Kimi durumlarda ise; baba da annedeki ‘benmerkezciliğe’ kapılabilir. Annenin kızına karşı ‘sevgi-nefret’ karışımı hisler beslemesinin alt yapısında pek çok psikolojik sebep olabilir; kendi doğduğu ailede kız çocuklarının değersiz olması; kendi annesiyle sorunlu ilişki yaşamış olması... Ortak nokta ise; anneden gelen sıcaklık hissinde eksiklik; bir erk (eş; baba; erkek çocuk) tarafından desteklenmeyince kendi varlığını hissedememe.
Sevgi sağlamsa sorunlar aşılabilir
Normal durumlardaki anne-kız ilişkilerinde ise; hamilelikten itibaren gelişi mutlulukla karşılan kız bebek ve annesi arasında; koşulsuz sevgi; temel ihtiyaçlarının tutarlı bir şekilde karşılanması ve samimi bir sıcaklık vardır. 4 yaşlarından itibaren kız bir yandan anne gibi olmak ister ve kız olmaya dair duyguları depreşir; bir yandan da babaya yakın olmak ister ve annesiyle çatışması; rekabeti artar. Anne; bir süre önce sevgili bebeği olan bu kız çocuğunun rekabet hissi karşısında şaşırabilir; karşısındaki bir yetişkinmiş gibi alınganlık ve üzüntü yaşayabilir. Kızın geri adım atarak annesiyle antlaşma imzalamasını ve babasıyla uygun mesafeye geçmesini üç etken belirler:
1. Çocuk; çatışma yaşasa da annesini seviyordur; ilk yıllarından itibaren annesinin sevgi hissinden emin olmuştur ve bu sevgiye ihtiyacı olduğunun farkındadır;
2. Anne; kızıyla eşi arasına mesafe koymaya devam etse de; çatışmayı ‘anne’ ve ‘yetişkin’ olarak yürütebilir; kızına sıcaklık hissi kaybolmaz.
3. Baba; anne ve kızın arasındaki çatışmada hem kızını tamamen görmezden gelmez; hem de çocuğun annesini değersizleştirmesini desteklemez veya annenin değersizleştirilmesinde rol alan diğer yakın akrabaları engeller.
Görüldüğü gibi anneler ve kızları arasındaki uyuşmazlıklar günümüzde sıkça rastlanan bir durum. Peki; bu anlaşmazlıklar nasıl çözülür? Anneler; kızlarını korumak ve hataya düşmelerini önlemek için nasihatlerde bulunur; kızlar ise annelerinin destek olmasını beklerken kendilerini anlamadıklarını; eleştiride bulunduklarını düşünür. Durum böyleyken anlaşabilmek zor gibi gözükse de imkansız değildir. Aşağıdaki öneriler size iyi gelebilir:
ERGENLİK ÖNCESİNDE ARANIZI İYİ TUTUN
Ergenlik döneminde duygular daha ağır basar. Aşırı duygusallık; fevrilik; akla gelebilecek her duygu hat safhadadır. Ergenlik öncesi aranızı iyi tutarsanız; bu dönemde ve sonrasında size olan güveni artacaktır.
BİRBİRİNİZİ DİNLEYİN
Dinlemek her zaman iyi bir çözüm yoludur. Karşılıklı olarak birbirinizi dinlemeyi bilmelisiniz. Bu sayede yanlış anlaşılmaların getirdiği tartışmalar ortadan kalkacaktır.
EMPATİ KURUN
Empati; kişinin kendisini başkalarının yerine koyarak; olaylara onun gözünden bakmaktır. Kendinizi kızınızın yerine koyup nasihatlerinizi bu şekilde verin.
AŞIRI KONTROLCÜ TAVIRLARLA YAKLAŞMAYIN
Amacınız kızınızı korumaya çalışmak olsa da; sadece sizin istediklerinizi yapmasını; sizin düşüncelerinize katılmasını beklemeyin. Hata yapmadan; yaptığı hatalardan ders çıkarmadan bir şeyin hata olduğunu anlayabilmek her zaman mümkün değildir. Bazı şeyleri yaşayarak; yanlış yaparak öğrenmesine müsaade etmeli; sonucu her ne olursa olsun; yanında olmalısınız.
ARANIZDAKİ SAYGIYI KORUYUN
Kızınızın size söyleyebileceği bir kötü söz; iğneleyici bir kelime; hakaret doğru olmayacağı gibi siz de kötü sözler söylemekten kaçının. Bu şekilde konuşmak; gerilimi arttıracağı gibi kızınızın sizden uzaklaşmasına da sebep olur.
BAŞKALARINI ÖRNEK GÖSTERMEYİN
Örnek gösterilmesini sadece kızlar değil; aslında hiçkimse istemez. Empati kurmanız gereken konulardan biri de budur. Eşinizin size başkalarını örnek göstermesinden hoşlanmayacağınız gibi siz de kızınıza bunu yapmaktan kaçınmaya çalışın.
ŞİDDETE BAŞVURMAYIN
Kesinlikle şiddeti son çare olarak bile düşünmeyin. Bu şekilde kızınızın akıllanacağını düşünüyorsanız malesef yanılıyorsunuz. Bu davranış onun psikolojisini bozacağı gibi sizden olabildiğince uzaklaşmasına; hatta evden kaçmasına bile neden olabilir.
“ELALEM NE DER!”
Bu sözü kullanmamaya özen göstermekten çok; bunu düşünmemeye çalışın. Çoğu anne; başkalarının düşüncelerini kendisinden daha önemli bulur. Bir şey sizin için doğru geliyorsa; başkalarının ne düşündüğünün sizin için çok da bir önemi olmamalı. Hoşlanmayacağınız durumlarda; sizin hoşunuza gitmediğini söyleyip başkalarının düşüncelerini söz konusu etmeyin.