BANA HASTALIĞINI SÖYLE; SANA KİM OLDUĞUNU SÖYLEYEYİM.
Freud derki; insanlar konuşmazlar; bir takım hakikatleri saklarlar fakat parmak uçlarından hakikatler fışkırır. Yeter ki görmesini bilin.. Yani bedeniniz; hastalıklarınız; nefesiniz; sesiniz; bakışınız; duruş şekliniz bunların hepsi bize bilgiler verirler..
Davranışların; rahatsızlıkların arkasını görebilmek ve hissedebilmek gerekir. Terapilerde bunu çok görürüz. Cıvıl cıvıl görünen ; her şeye gülebilen biri; ne zaman sıkıntılı bir konuya girse gülüyor; anlarız ki anksiyetesini (kaygısını) gülmeyle kapatıyor. Psikoloji dilinde reaksiyon formasyon savunmasını gösteriyor. Öyle bir savunma geliştirebiliyorlar ki direkt olarak anlaşılmamak ve kendisinin iç dünyasındaki acıları öbür tarafa hissettirmemek için kahkaha ile kamuflaj yapabiliyorlar. Bunu bildiğiniz zaman onu danışandan dinlediğiniz zaman sistemi anlıyoruz ki aslında o kahkaha acıyla ilintilendirilmiş; o acıya dayanamayan kişinin çözüm yollarından bir tanesidir. Bazıları bunu açıkça söylüyebiliyor. Kusura bakma hocam ben sıkıntılandığım zaman; acı duyduğum zaman kahkaha atıyorum diyor. Siz de kafanızda insanlar acı yaşayınca da kahkaha atıyormuş diyerek kahkaha ile ilgili bakış açınızı değiştirebiliyorsunuz.. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını; buzdağının görünmeyen kısmının; görünen kısmından daha büyük olduğunu anlıyorsunuz…
İnsanlar genetik kodlarla dünyaya gelirler. Herkesin genetik kodlarında soyunun genlerini de taşırlar. Genetik yapımızda yani anne babamızda; dedemizde şeker hastalığı; tansiyon; kanser; bipolar; migren v.s varsa bizde de olma ihtimali var demektir. Stres; kaygı; üzüntü; kısaca psikolojik sorunlarla baş etme yöntemlerinde zayıflık gösteriyorsak genetik kodlarımızda ne varsa onlar aktifleşmekte ve genetik kodlarımız istikametinde hastalanmaktayız.
İnsanlar doğuştan getirdikleri hastalıklar haricinde hastalıklarının ilk çıkış nedeni psikolojik olduğu bilinmektedir. Yani ruh halimiz; psikolojik durumumuz hastalıkların zeminini hazırlıyor ve sonra beden buna göre “sözde” mücadele adına pozisyon alıyor ve organik rahatsızlıklar başlıyor. Rahatsızlıklar başlayınca semptomlar yaşam kalitesini bozmaya başlıyor. Rahatsızlık patolojik olarak başlayınca kişi; hem rahatsızlığıyla hem de ona sebep olan sorunuyla hayatını törpülemeye başlıyor.
Yaşanılan rahatsızlıklar ile hasta kişilerin hayata dair tutum ve davranışları arasında paralellikler vardır. Bazı örnekler verecek olursam;
BÖBREK RAHATSIZLIKLARI: Böbrek rahatsızlığı olan insanların hayatında kendi anlayışına/ beklentisine göre tahammül edemeyeceği bir olayın sürecinde olan insanlarda sık görülmektedir. Örneğin; iş yerinde sevmediğiniz bir insanla aynı yerde çalışıyorsanız ve buna kesinlikle tahammül edemiyorsanız; tahammül sınırlarınızın çok üzerindeyse bu durum böbrek rahatsızlığı geçirme riskinizi çok artıracaktır. (TAHAMMÜLSÜZLÜK)
KANSER/ VEREM HASTALIĞI: Yaşam mücadelesinde değiştiremeyeceği bazı sorunların varlığı karşısında kendisini aciz; güçsüz; yetersiz hissedenlerin kansere yakalanma ihtimalleri daha yüksektir. Mesela çocuğu trafik kazasında ölen kişinin bu acıya dayanamayarak üzüntüsünden verem/ kanser olabilmektedir. (ACİZ KALMAK)
KALP DAMAR /TANSİYON HASTALIKLARI: Hırsları normalin üstüne çıkan; sinirli; agresif; çok çalışan; yüksek beklentileri olan; beklemeye tahammülü sabrı olmayan; bir an önce belli şeyleri başarmak isteyen ama sürenin beklentilerinin üstünde uzaması karşısında gerginleşen kişilerde kalp hastalıkları daha sık görülmektedir. Örneğin; borç para ile iş kurup hem işlerin iyi gitmediği; hem de alacaklıların sıkıştırması durumu buna bir örnektir. (YETİŞEMEMEK / KAYGININ YÜKSEK OLMASI)
MİDE RAHATSIZLIKLARI: Hazımsızlık; midede yanma; ekşime; büyük abdest yapmada sorun yaşarlar. Bu insanlar üzüntülerini; sıkıntılarını; hak etmediklerini düşündükleri muameleyi içlerine atarak mide sorunları yaşarlar. Söylenilmeyen; ifade edilmeyen duygu; düşünce ne kadar büyükse mide rahatsızlığı da o derece büyük yaşanır. (KABULLENMEMEK)
ŞEKER HASTALIĞI: Adı gibi tatlı bir hastalık değil. Titiz; kontrolcü; her şeye maydanoz olanlarda; sorumluluklarının ağırlığını çok hisseden; hayattan beklentileri yüksek olan kişilerde daha sık görülmektedir. Genellikle iş yeri sahiplerinde; aile reislerinde yani yönetim görevlerinde bulunanlarda çok daha sık görülür. (KONTROLCÜLÜK)
KAS TUTULMASI / BEL AĞRILARI: İş yerinde; evde; okulda sürekli gerginlik; stres yaşayan ve taşıdıkları yükü kaldıramayan insanlarda çok sık görülmektedir. Omuzdaki yükü insan kaldıramazsa ne olur? Yük bele biner; ayaklara biner. İşte o zaman bel ağrısı; kas tutulması şikayetleri artar. Acaba yine ne sorun çıkacak? Beklentisi içinde olan; anksiyete seviyesi fazla olan kişilerde bu semptomlar çok sık görülmektedir. (GERGİNLİK)
NEFES DARLIĞI: Yalnız kalma; çaresiz kalma; sevgiliden/ eşten ayrılma ya da ayrı kalma korkusu yaşayan insanlarda sıklıkla görülen semptomdur. (TERK EDİLMEK)
DEPRESYON: Yoğun pişmanlık; üzüntü; karamsarlık; umutsuzluk; suçluluk duyguları yaşayan; kendisini bir türlü affedemeyen kişiler yaşamlarını bir türlü düzene koyamadıklarında hem kendileriyle hem de başka insanlarla sürekli çatışma yaşarlar. Bu duygularla baş edemediklerinde sistemleri çöker; şalterleri atar ve depresyon yaşarlar. İşten; eşten; ülkeden; şehirden ayrılma gibi durumlarda çok sık yaşanmaktadır. (AYRILIK; RUHSAL ÇÖKÜNTÜ)
ALZHEİMER: Gençlik ya da geçmiş dönemlerde yaptığı bazı kötü davranışları olan veya yapması gerekip te yap(a)madığı yarım kalmış işleri olan kişilerde daha sık görüldüğü bilinmektedir. Bir nevi beynin o olayları unutmak için geliştirdiği bir savunma mekanizması gibi. (UNUTMA)
PANİK ATAK: Sanal bir rahatsızlıktır. Hastalık hastalığı vardır. Aslında kendisinin kalp hastası olmadığı halde; (doktorunun kalp rahatsızlığının olmadığını söylemesine rağmen) kalp krizi geçirdiğini zannetmesi halidir. Endişesi; anksiyetesi bedensel duyumlarını tetikler ve Hasta durduk yerde kalp atışlarının vurumunu hissederek kalp krizi geçirdiğini zanneder. Hastanelerin acil servislerine taşınırlar; elleri; ayakları ölüm korkusuyla titrer; yaşam kalitesi ve iş motivasyonu düşer. (KUVVETLİ ENDİŞE)
ALERJİ: İçe alınan ruhsal durumu vücut metabolize edemezse onu dışarı kusar. Bu da karşımıza alerji semptomu şeklinde çıkabilmektedir. Sınav dönemlerinde sınav stresinden bazı öğrencilerde kaşınma; sivilcelerin çıkması ya da alerjik reaksiyonlar görülmesi buna örnektir. (STRES)
Görüldüğü üzere organik sorunların temelinde psikosomatik semptomlar (belirtiler) yatmaktadır. Yani insanlar sıkıntılarını; kaygılarını; üzüntülerini beden diliyle; sorunlarını bedenselleştirerek (somatize ederek) ifade etmektedirler.
Tüm rahatsızlıklar gerek organik kökenli olsun gerekse de psikolojik kökenli olsun hiç istisnasız ortak özelliği NEGATİF DÜŞÜNMEKTİR. Pozitif düşünceyi hayatınızın merkezine almaya çalışmalıyız…
Hastalığımızın bize anlatmak istediği dili anlarsak; verdiği mesajı yakalarsak; ona kulak verirsek; sorunu daha kolay çözebiliriz…
Rahatsızlıkların ilk çıkış noktasındaki psikolojiyi yakalayabilmek; oradaki esas hikayeyi çözebilmek asıl meselemiz olmalıdır. Bunun için de farkındalık çok önemlidir. Her zaman şunu söylerim. “Farkı fark edebilmek; fark etmekten farklı bir şeydir.”
Sağlıklı; huzurlu; güzel bir hayat geçirmeniz dileğiyle….