Ne yazık ki ülkemizde birçok şeyin standardı olmadığı gibi psikoterapinin de belli bir standardı yok. Yani dört yıllık psikoloji veya psikolojik danışmanlık bölümleri mezunları doğrudan devlet hastanelerine psikolog olarak atanabiliyor. Klinik psikoloji yüksek lisansı yapanlar kendi ofislerini açıp psikoterapi yapabiliyor. Yine de bana sorarsanız bunların hiçbirinin şunun kadar önemi yok: kendi patolojilerini halletmemiş; terapi almamış kişiler psikoterapi yapabiliyor.
Bir danışan psikoterapiye başladığında son derece savunmasız ve terapistinin yönlendirmelerine açık oluyor. Öyle ki; terapistin onu manipüle ettiğini anlaması neredeyse imkânsız. Çünkü terapi söz konusu olduğunda gelişmeyi ölçebilecek somut araçlar yok. Zaten bu yüzden sigortalar psikoterapiyi karşılama hususunda isteksizler. Haliyle danışanlar terapiste güvenmek durumunda kalıyor ve güç yüzüğü terapistlerin eline geçmiş oluyor J Mesela bir terapist zaten onaylanma ihtiyacı içerisinde olan bir danışanının onaylanma ihtiyacını giderme bağlamında çalışmak yerine sürekli onu onaylıyorsa zaten patolojik olan döngüsünü devam ettiriyor demektir.
Sık Yapılan Terapist Hataları
Önyargılı Olmak
Danışana karşı önyargı beslemek terapist hatalarının başında geliyor. Gelen danışan terapistin kendi özel hayatında hoş görmediği bir husus ile ilgileniyor olabilir. Terapistten çok farklı görüşlere sahip olabilir. Terapist görünüşte bu farklılıklara saygı duysa bile içten ve derinden önyargısız olmadığı müddetçe bunu danışana yansıtacaktır. Muhtemelen terapistin beslediği önyargı toplumun geneli tarafından da besleniyordur ve danışan bu konuda belirli travmalara sahiptir. Bu durumda terapist danışanın travmalarını tetiklemiş ve danışan suçluluk duygularını pekiştirmiş olur. Aman dikkat!
Uzman Olmadığı Konularda Risk Almak
Biliyorsunuz bizim ülkede herkesin elinden her iş gelir. “Hele bir gelsin; hallederiz.” mantığıyla yaklaşılır. Bu terapi sürecinde çok risklidir. Elbette her terapistin yeni başladığı; tecrübesiz olduğu zamanlar olacaktır. Ancak bu yavaş yavaş; büyük riskler almadan olmalı. Neticede işimiz insan… Terapistler uzmanı olmadığı konularda “bilgim yok.” diyebilmeli ve gerektiğinde danışanı başka terapistlere ve/veya doktorlara yönlendirmelidir.
İlişki Kuramamak
Terapinin temeli ilişkidir. İnsanların ruhsal yapısını iyileştiren birçok değişken olsa bile bunların en önemlisi danışan ve terapist arasında kurulan sağlıklı ilişkidir. Bununla ilgili bilimsel bir araştırma var mı bilmiyorum ama kendi deneyimlerime göre ülkemizde terapiye başvuran kişilerin temel eksiği ilişki kuramamak ve anlaşılmamak. Terapist danışanı ile sağlam; güvenilir ve empatik bir ilişki kurduğunda o danışanın iyileşme hızı artar. Terapist ne kadar çok teknik biliyor olursa olsun; ilişki kuramadığı müddetçe terapiyi götüremez. İlişki yoksa; danışan kendini açmakta zorlanır. Terapiye devam etme hususunda isteksiz olur.
Danışanı Aktif Dinlememek; Kalıplara Uydurmaya Çalışmak
Danışan anlatırken içinden anlatılanları bildiği kuramlara ve kalıplara uydurmaya çalışan terapistler çoğunlukta… Danışanı “evet; bu kişi kesin narsisist”; “yok yok kesin border bu” gibi kalıplarla dinleyenlerden bahsediyorum. Bir terapist; danışanı herhangi bir patoloji birimine uydurmaya çalışmaktan ziyade onu ve onun anlattıklarını merak etmeli; danışanı da kendi hakkında merak etmeye sevk etmeli. Elbette terapistin kafasında belirli semptomlarla örtüşen kuramlar olacaktır ancak terapist bunları arka planda tutmalı. Nihayetinde bilim sürekli gelişiyor ve bugün doğru dediğini yarın yanılsayabiliyor. Bu yüzden terapist ön planda danışanı aktif olarak dinlemeli ve önce onu anlamaya çalışmalıdır. Zaten anlaşıldığını hisseden danışanda çözülme ve iyileşme süreçleri başlayacaktır.
Diğer Yaklaşımlara Kapalı Olmak ve Başka Terapistleri Danışanlara Eleştirmek
Herhangi bir yaklaşımı kullanan bir terapist diğer yaklaşımları değersizleştirilmemeli. Her yaklaşım değerlidir ve faydalı olabilir. Aynı şekilde danışanlar bazen yeni terapistlerine eski terapistlerinden yakınırlar. Bu noktada yeni terapist eski terapisti eleştirmemeli ve değersizleştirmemelidir. Nitekim haddi de değildir. Nihayetinde onların ne yaşadığını hiçbir zaman bilemeyiz.
İçinde Bulunduğu Kültürden Bağımsız Değerlendirmek
Bir terapistin danışanlarının içinde bulundukları kültürü bilmeleri çok önemli. Ne yazık ki psikoloji kuramcılarının çoğu Avrupa ve Amerika kültürleri içerisinde yetiştiği için tedavi süreçlerinde bizim kültürümüze uygun olmayan durumlar çıkabiliyor. Batı kültürleri daha bireysel. Biz bir geçiş kültürüyüz ve bir yandan bireyselliğimizi; sınırlarımızı korumaya çalışırken diğer yandan bizimle bağımlı ve işgalci ilişkiler kuran sevdiklerimizi kırmadan onlarla olmaya çalışıyoruz. Terapistler olarak bunun farkında olmalıyız. Ayrıca Türkiye içerisindeki kültürler de farklılık gösterebiliyor. Tabii ki bir terapist her alt kültürü bilmek zorunda değil ancak merak edip öğrenmesi mümkün.
Gerçekçi Olmamak
Bazı terapistler danışanın istediği şeyi vermek adına ve/veya danışanı iyi hissettirmek için gerçekçi olmayabiliyor. Ancak bu uzun vadede danışana daha çok zarar veriyor. Danışana hazmedebileceği dozda gerçek vermek gerekiyor. Zamanla danışan gerçeği kabul edip; gerçeğe adapte olup sağlıklı çözümler üretecektir.
Danışanın İsteklerinden Ziyade Kendi Kafasına Göre Tedavi Planı Çıkartmak
Danışanlar terapiye çoğunlukla belirli semptomlarla gelirler (panik atak; kaygı; ilişki problemleri gibi). Terapist bu semptomların sebeplerini derinlerde tahmin edip önce sebepleri ortadan kaldırmak isteyebilir. Fakat bu süreç oldukça uzun sürebilir. Danışan bu konuda bilgilendirilip süreç kendisine bırakılmalı. Danışan belki maddi sebeplerden veya başka sebeplerden doğrudan semptom çalışmak isteyebilir. Derinliğine çalışma yapmak istemeyebilir. Onun için neyin iyi olduğuna karar vermek terapistin haddi değil. “Ben senin için en iyisini biliyorum.” mantığından zaten ülkece çok çektik. Danışanın tercihlerine ve sınırlarına önce terapist saygı göstermeli.
Bazen semptomlar çok dirençli olur ve derinliğine; uzun çalışmalar gerektirebilir. Bu noktada da danışan bilgilendirilmeli.
Herkese Eşit Hizmeti Vermemek
Bazı danışanlar terapistlere daha çekici; daha sempatik; daha şöyle; daha böyle gelebilir. Fakat bu kesinlikle terapi sürecini etkilememeli. Örneğin; danışan ünlü diye onun terapi sürecinde daha özenli olmak kesinlikle iş ahlakına yakışmaz. Veya sırf bir danışan daha uyumlu diye sıkışık zamanda önce onun seansını iptal etmek…
Süpervizyon Almamak
Her terapistin sıkışmış hissettiği; süreç ile ilgili kafasında sorular olduğu zamanlar vardır. Bu zamanlarda süpervizyon desteği almaları gerekir. Böylece kendi seanslarına dışardan objektif bir gözle bakmış olurlar. Süpervizyon almaları hatalarını düzeltmeye ve kendilerini geliştirmeye fırsat verir. Nihayetinde terapist de olsa insan insandır J Ve hatalar insana mahsustur.
Sınır Koyamamak
Terapist ile danışan arasındaki sağlıklı sınırlar tedavi sürecinde çok önemlidir. Bazı danışanlar kendi patolojilerinden ötürü sınırları aşmaya eğilimlidir. Böyle zamanlarda terapistin kararlı durup sınırları koruması gerekir. Örneğin; kendisi ile dışarda görüşmek isteyen danışanları kibarca ama kararlı bir şekilde ret edebilmelidir.
Kendi Patolojilerini Terapilerine Yansıtmak
Bence en kritik terapist hatası budur. Terapistlerin de ruhsal olarak patolojik olan tarafları ve travmaları olabilir. Fakat bazı terapistler (farkında olmadan) bunları danışanlarının terapi sürecine yansıtabilir. Bu çok tehlikelidir. Örneğin; terapistin narsisistik ihtiyaçları varsa danışanlarının ona hayran olması işine gelebilir. Veya gelininin bencilliğinden müzdarip bir terapist; kadın bir danışanını gelini onun sevgilisini de oğlu yerine koyup ona suçluluk duyguları aşılayabilir. Terapist kendisini çok iyi tanımalı ve ruhsal yapısı olgunlaşana kadar psikoterapi desteği almalıdır.
Sağlıklı ve İşlevsel bir Sinir Sistemine Sahip Olmamak
Terapi süreci bir nevi danışanın sinir sistemini düzenleme işidir. Aynı bir anne-bebek ilişkisine benzer olarak: Terapistin kendi sinir sistemi sağlıklı çalışmıyorsa; terapistin danışanınkinin düzenlenmesine yardımcı olması imkansızdır. Terapist sakin kalamaz; duygu durumu sık ve ani değişir. Doğal olarak danışan da sakinleşemez veya tam tersi. Psikoterapi süreçlerinde terapistlerin sinir sistemlerine kuvvet J
Maddi Odaklı Düşünmek
Elbette psikoterapi sürecinin maddi bir bedeli vardır; olmalıdır. Terapistler aldığı eğitimler ve süpervizyonlara yüklü miktarda paralar öderler. Aslında psikoterapi ücretlerinin yüksek olmasının sebeplerinden biri de budur. Fakat başta belirttiğim gibi psikoterapi süreci manipülasyona açık olduğu için terapistler danışana tedavi sürecinden bahsetmelidir. Maddi odaklı değil danışan odaklı düşünmelidirler.
Detaylara Hakim Olmamak; Dikkat Vermemek
Psikoterapi sürecinde ayrıntılar ve detaylar büyük önem taşır. Bazen küçük bir detay danışanda büyük çözülmelere ve değişimlere sebep olur. Terapistler danışanın verdiği bilgilere; anlattığı şeylere dikkat etmeli; bunları unutmamalı; gerekirse not almalıdır. Her danışan özeldir. Her danışanın deneyimi de özeldir.
Öğrenmeyi ve Araştırmayı Bırakmak
Bazı terapistler “Ben artık oldum.” diyerek yeni şeyler öğrenmeyi bırakabiliyor. Söz konusu “insan ruhu” olunca her zaman yeniliklere açık olmak lazım. Dünya değişiyor; bilim ilerliyor. Bir terapist ölene kadar gelişime açık olmalı. Seanslardan sonra gerekirse konuyla ilgili araştırmalar yapmalı; yeni eğitimlere katılmalı. Özellikle belirli bir teknikte uzmanlaşmış ve ün yapmış terapistler başka eğitimlere gitmekte isteksiz davranabiliyor. Diğer eğitimlere gitmeyi gereksiz görebiliyor. Bu durum rekabetten veya mesleki katılıktan kaynaklanabiliyor. Ancak kaç yaşında olursa olsun bir terapistin alet çantası ne kadar dolu olursa o kadar geniş yelpazede danışan sorunlarıyla baş edebilir.