Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kendin Olabilmek

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Ne garip şey kendin olamamak…

Hayatımız doğduğumuz an diğerleriyle iletişime geçme ve onlarla anlaşmanın yollarını arama; yardım beklentisiyle haykırmalarla başlar. Hayat boyu hep birileri yanımızda olsun; arkadaşımız olsun; eşimiz olsun; annemiz olsun; babamız olsun diye çabalar dururuz. Tabi ilk nefes alış anımızda birilerine muhtaç doğmak insan olmanın diğerleriyle var olabileceğimizin bir göstergesi adeta.

Onlarsız; diğer insanlarsız var olmayız. Bunun için demez miyiz hep “Yalnızlık Allaha mahsustur!” diye.

Günümüz nörolojik araştırmalar da göstermektedir ki bir bebek diğer bir insan yani anne var olduğu sürece var olabilir. Yani insan beyni ancak ve ancak diğer bir beyin olduğu zaman gelişme gösterir; aksi taktirde yok olur ve ölür. Bir bebeğe bakan birisi olmasa o bebek gerçek manada ölecektir.

Yaşamak için muhtaç olmaktan bahsediyorum; diğerleri olmadan yok olmaktan bahsediyorum; böyle olunca onları kaybetmemek için çırpınmak var olmak ya da onlar olmadığında ölmek demek…

İnsan olarak insanlara ki özellikle bize bakan büyüten anneye ekmek ve aştan daha muhtacız. Buradaki muhtaçlık süt veren bir anneden çok daha fazlasını ifade etmektedir. Bizim gözümüze bakan; gülücükler saçan; dünyamızı aydınlığa çeviren o muhteşem yüzü ifade etmeye çalışıyorum. Doğan bir bebek doymaktan çok daha fazlasına muhtaçtır; gözlerine derin derin bakıp “SEN BENİM BİRTANEMSİN” diyen bir çift göze muhtaçtır her şeyden önce…

Şimdi her halimizle muhtaç olduğumuz bir başkası için insan neler yapmaz; onu kaybetmemek için neler yapmaz ki!

Bir bebek istediği kadar dövsün; eziyetler etsin; işkenceler etsin yine annesini bu yüzden bırakmaz. Bu kadar kendinden vazgeçecektir annesi için. Bu konuda haber bültenlerinde; gazetelerde yer yer işkenceci anne- babaları görürsünüz. Habercilerin; polislerin karşısındaki o yüzleri hatırlarsanız endişeli ve korkan yüz ifadeleriyle işkenceci diye suçlanan anne ve babalarına sarılırlar; her zerreleriyle bırakma beni diye annelerine tutunurlar.

Böylesine muhtaç olduğumuz diğerine nasıl sırt çeviririz; nasıl yok sayarız ki diğerini ve tüm diğerleri ilk ilişki kurduğumuz annemizdir. Annemizdir çünkü ilk korkuyu onunla öğreniriz; ilk sevilmeyi; ilk incinmeyi; ilk değerli olmayı yada değersizliği; mutluluğu yada hüznü yani tüm duyguları. Hep onunla yaşarız ilkleri…

Peki nasıl vazgeçeriz kendimizden böylesine?

Anne eğer ilk eğitim yuvamız olan kucağında; gözlerinde bize “eğer benim istediğim evlat olmazsan; terk ederim seni” diyen gözlerle bakarsa gözlerimize; benim hayal ettiğim evlat olmazsan “annen olmam” derse Ali’nin Ayşe’nin annesi olurum derse biz ne yaparız şimdi. Tabi ki koşulsuz teslim oluruz bir yerde ve deriz ki Yeter ki terk etme nasıl biri istersen o olurum der indiririz tüm yelkenleri; daha ilk bebeklikten…

Anneleri terk etmesin diye şekilden şekle girer her çocuk tıpkı bir oyun hamuru gibi ve bu uzar gider bir ömür her temas ettiği kişiye. İster arkadaş; ister eş; ister sevgili olsun oyun hamuru gibi şekillendir beni der gibi bakar durur gözlere; tıpkı annesine yaptığı kıvamda.

Kendin olabilmek ne zor şimdi çünkü hiç deneme fırsatın olmadı; tanımana fırsat olmadı ki kendini! Kendin olabilmek denildiğinde ne demek ki o diye anlamakta bile zorlandın çünkü hiç gezmedin kendi topraklarında. Hep var oldun başka bildiğin toprakların sınırlarında.

Bir çok insan içinde kendi olamamayı tanımlamakta bile zorlanır yada farkına bile varmaz. Şanslı olanlarsa “benim sorunum özgür olamamak; istediğini istediği gibi yaşayamamak” der ve ne güzel anlatır. Özgür olamamak… Kendin olamamak… Özünde birkaç cümleye sığacak kadar kolay ama bir o kadar da insanın iliklerine kadar yakacak kadar alevli bir kor…

Her an’ının sizin olacağı yarınlarınızın olması dileğiyle…