Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Bireyin Başlangıcı Anne

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Winnicott’ın “Bebekler ve Anneleri’’ isimli eseri; bebekte doğumu takip eden kısa süre zarfında meydana gelen psikolojik süreçlere ışık tutmak maksatlı yalnızca psikanalistlere değil; pediatrlara; ebelere ve ebeveynlere yaptığı konuşmalardan derlenmiş. Bahsi geçen her zümre için gerek kullandığı dili gerekse mesleki otoritesini farklı boyutlarda ortaya koyuyor olsa da ortak paydada aynı hayati önem taşıyan bilgiyi önceliyor: “Yeni doğanın gelecek evrelerde sahip olması umulan kendiliğin bütünleşerek gelişmesi; anne ile ilişki içinde annenin oluşturduğu kuşatıcı ortam yardımı ile vuku bulur.’’

Yazarın ifadesi ile bebek; et ve kemikten daha fazlasıdır. Bu cümleyi kitabın tüm anlatısına vuracak olursak; bebeğin deneyimleyeceği yaşantı ilk evrelerde annesine duyduğu tam bağımlılığın merhale merhale yine annenin imkân tanıdığı ölçüde bağımsızlığa ilerlemesi olacak. Winnicott’ın öğretisinde üzerinde durduğu bütünleşme ve bağımlılık olguları; doğumdan hemen sonraki birkaç hafta göz önüne alınarak ağırlıklı olarak emzirme deneyimi çerçevesinde işlenmiş. Annelere hitap ettiği bölümler; bundan yaklaşık yarım asır evvel muhataplarına sunulmuş olsa dahi günümüzde yeni doğum yapmış hemen her annenin karşılaştığı ve dahası derinden deneyimlediği sorunlara dikkat çekiyor.

Kadın; dokuz aydır fiziksel ve belki de daha uzun süredir de düşünsel olarak sahip olduğu; biz yetişkinlerin ‘’hayat’’ olarak tanımladığımız alanda var oluşun ‘’tamamen’’ ilk deneyimini yaşayan bebeğe karşı oldukça hassaslaşan içgüdülerle donanmış bulacak kendini. Bu onun doğal anne olmasından kaynaklanan; hiçbir kitaptan yahut bir eğiticiden öğrenemeyeceği tamamen kendiliğinden bir duygudur. Winnicott bu noktada doktorlara; hemşirelere ve yardımcı olmak vazifesiyle yakınlarda bulunan kişilere ciddiyetinin bir an önce kavranması gereken bir uyarıda bulunuyor: “Anne ile bebek arasındaki ilişkiye karışmayın!” Zira biz üçüncü kişilerin iyi niyetimizle; belki sabırsızlığımızla; ama çoğu kez de tecrübeye binaen yol göstericiliğimizle anne ile bebek arasındaki ilk iletişime yapmış olduğumuz ufacık müdahale; onarılması uzun zaman ve enerji alan ve çoğunlukla; ne yazık ki; annenin dahi gözünden kaçarak yıllar içinde bebeğin kişiliğine ilişen bir sorun haline dönüşebiliyor. Yeni anne olmuş bir kadının çok bilenler tarafından doğallığından ortaya koyduğu davranışları bölüp söylenilenleri denemek zorunda bırakılması; yeni kazanmış olduğu ‘’anne’’ sıfatına olan güvenini zedelerken; bebeğin erişmekle mükellef olduğu bütünleşme sürecini de ketleyen büyük bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. Winnicott bu noktada annelere sahip oldukları doğal kapasiteye güvenmelerini hatırlatıyor. Eğer doğal olanı koruyabilirlerse diğer yardımcılardan öğrenebilecekleri bilgileri güvenle sentezleyip bebeğin ‘’kendi olmayı’’ deneyimlemesine yardımcı olabileceklerine temas ediyor.

Bireyin bütünlüğü göz önüne alındığında; anne kişinin sahip olacağı donanımın temellerini ta en başta atmakta. Süt çocuğuna verilecek bakım genel anlamıyla ‘’tutma’’ kelimesi ile tanımlanabilir. Bebeğin gerek fiziksel olarak güven dolu kucaklanması gerekse kişiliğinin sarsıntıya uğratılmadan tutulması bütünleşmeyi kolaylaştıracaktır. Bebek ihtiyaçlarına eş duyumlu yanıtlar alabildiği ölçüde kendilik duygusu gelişecek ve tüm ihtiyaçları aşağı yukarı doğru zamanda karşılandığında tam bir tümgüçlülük deneyimi edinecektir. Tüm güçlü olmak bebeğin kendi ile diğerlerini ayrıştıracağı noktanın başlangıcıdır aslında. İleri yaşantısında nesneler ile yaşayacağı zorluklar karşısındaki dirayeti anne ile yaşadığı bu tüm güçlülük deneyimi ile kazanacaktır.

Beslenme: İlk ilişki

Yeni doğan çalışmalarında merakla incelenen bir konu olagelmiştir emzirme eylemi. Winnicott psikanalizde tartışması süren iyi meme-kötü meme ayrımını spesifikleştirerek; iyi anne-görece kötü anneye indirgemiştir. İndirgeme kelimesinin yapması gereken vurgu; meseleyi sığlaştırmaktan ziyade nesne olan anneyi bebeğin “çevresi’’ olan anneye taşımaktır. Winnicott; Frued’un öne sürmüş olduğu güdülenme kuramını kabul etmekle birlikte buna kendiliğin gelişimi için gerekli olan nesne ilişkisi boyutunu da eklemiştir. Emzirme eylemi bebeğin henüz tanıştığı dünya ile kuracağı bağın ve akabinde nesnelerle geliştireceği ünsiyetin niteliğini belirler. Winnicott klasik ekolden ayrışarak bebeğin annesini ememediği zaruri durumlarda emme işleminin gerçekleşmesi için ne bebeği ne de anneyi zorlamanın gerekli olmadığı fikrindedir. Nitekim fiziksel yakınlık kurma fırsatı verecek başka deneyimlerinde varlığına inanır. Önemli olan kurulan ilişkinin zenginliğidir. Ancak bununla birlikte bir annenin bebeğini kendi anatomisi ile beslemesinin artı bir değer olduğunu da ifade etmekten beri durmaz.

Yeni doğan bir bebeğin bazen aile büyüklerince; bazen hemşirelerin kendinden eminlikleri ile annesini emmesi adına zorlandığına şahit oluyoruz. Oysa her bebeğin ilişki kurmaya hazır olmadan evvel daha basit ifade ile beslenme işlemine geçişte zamana ihtiyacı vardır. Bu noktada yine Winnicott’ın üzerinde durduğu müdahalenin yaralayıcılığına geliyoruz. Öyle ki yazar; ilk ilişki esnasındaki bu müdahalelerden kaçınarak çocuğun ilerleyen dönemlerde kişilik bozukluğu çerçevesinde ele alınacak problemlerden bertaraf edilebileceğine inanmakta.

Emzirme ilişkisinin bebek açısından belki de en kritik öğretisi “saldırganlık’’ meselesidir. Geçen zaman içinde bebek bir takım fiziksel aktiviteler ortaya koymaya başlar; ısırma dürtüsü gelişir. Isırarak kendisi dışındaki başka bir varlığın mevcudiyetine tesir etmesi; kendi ve diğerini ayrıştırması hususunda dönüm noktası olarak kabul edebiliriz. Anneden beklenen; bebeğin algılayabileceği seviyede; saldırganlık olarak adlandırdığımız bu davranışlardan sonra da yaşamaya aynı canlılıkla devam etmesi. Yani hayatta kalması. Mesele yalnızca nefes alıp vermeye devam etmesi değil; fevri bir tutumla karşılık vermekten kaçınmasıdır. Bebek bu deneyim sayesinde sevginin mahiyetine ilişkin kırıntılar edinmiş olacak. Annesine yöneltmiş olduğu saldırganlık karşısında O’nun sağ çıkması bebeğin fantezilerinin ortaya çıkışına imkân sağlayacak. Anneyi nesneleştiren; bebeğin parçası olmayan bir dünyaya yerleştiren; onu yararlı kılan budur.

Yenidoğanın kendine güvenebilir ve çevreyi yaşanabilir algılaması annesinin ihtiyaçlarına yanıt verme kapasitesi ile ilintilidir. Bağlanma kuramının babasına kulak vererek Winnicott’ın içgüdüsel annelik; yani çocuk için birincil gerekli olan üzerine yaptığı vurguyu pekiştirebiliriz:

“Çocuk aklının gelişimi için anne sevgisi; fiziksel gelişimi için gereken vitamin ve proteinler kadar mühimdir.” John Bowlby