Temel olarak; terapistlik becerileri terapötik ilişkinin kurulması ve geliştirmesi açısından oldukça önemli bir etmendir.
Samimiyet; terapistin ilişki içinde açık ve şeffaf olarak kendini ifade etmesini ve profesyonel bir maske arkasına gizlenmemesini gerektirir. Aynı zamanda otantiklik dediğimiz bir kavramla da açıklanabilir. Otantiklik kişinin kendini olduğu gibi dışarı yansıtması olarak tarif edilebilir. Samimiyet; empati ve koşulsuz ilginin öncülüdür. Etkili bir terapi süreci; danışmanın yeterli düzeyde çalışmaya entegre olması ve samimiyet geliştirmesiyle mümkündür. Terapistin sıcak ve arkadaşça tutumu danışanın kendini güvende ve rahat hissetmesine yardımcı olur.
Karşımızdaki kişinin samimiyetini vücut dilinden ve kullandığı sözcüklerden hissederiz çoğunlukla. Örneğin; göz kontağı kurmak; uygun bir mesafede oturmak ve vücudun duruş pozisyonu bize karşımızdaki hakkımda fikir verir. Sizi dinlerken kollarını bağlamış; gözünü yere ya da duvara dikmiş birinin karşısında kendinizden bahsetmek hiç kolay olmayacaktır. Yine ses tonu ve konuşma hızı samimiyet algımızı etkiler. Sakin; anlaşılır ve yumuşak bir sesle konuşan bir terapist ifade etmek istediği mesajı daha rahat iletebilir. Tabi tüm bunlar aşırı sıcak ve samimi bir ilişki kurulması gerektiğini göstermiyor. Soğuk bir tutum kadar çok fazla sıcaklıkta terapistin güvenilirliğini azaltacaktır.
Koşulsuz pozitif ilgi; terapistin danışanı önyargısız kabul etmesini; içtenlikle ilgi göstermesini; eşsiz bir birey olarak değer vermesini ve saygı duymasını gerektirir. Gündelik ilişkilerimiz boyunca pek çok defa önyargıyla karşılaşıyoruz ve kendimizi başkaları ne der diye düşünürken buluyoruz. Ancak terapi sürecinde bu biçimde düşünmek sürecin kalitesini düşürür. Kendini sansürleyen bir danışan tüm çabasına rağmen yeterli gelişmeyi görmekte zorlanabilir. Danışanı olabildiğince açık olması için desteklemek terapistin görevlerinden biridir ve bunun için de onu yargılamadığını; güçlü ve zayıf yanlarıyla; pozitif ve negatif duygularıyla; yapıcı ve yıkıcı yönleriyle; gerçek duyguları; hayalleri ve arzularıyla olduğu gibi görerek dinlediğini hissettirebilmelidir. Bir terapistin görevi hakimlik olmadığı gibi öğretmenlik de değildir.
Empatik Anlayış; terapistin danışmanın dünyasına adım atmasını; durumlara onun açısından bakmayı denemesini gerektirir. Gerçek bir empatiyi kurabilmek için aynı zamanda objektif olmak gerekir. Sempati ve acıma sıklıkla empati ile karıştırılır. Sempati karşıdaki kişi gibi hissetmek ya da onun duygularını paylaşmaktır. Acıma ise karşıdaki kişiye hissettiği duygular için merhamet duymaktır. Terapide sempati duymak ve acımak işlevsizdir. Bunlar danışanın olduğu yere sıkışmasına ve durumu olduğu gibi sürdürmesine yol açar. Empati de ise karşımızdakinin hislerini anladığımızı ona hissettirebilmemiz gerekir. Empatik anlayışta önce mantıksal olarak danışanın duygusunu kavramak sonranda bu duyguyu danışana geri iletmek ve doğru anlayıp anlamadığını teyitlemek gerekir. Empati de samimiyet gibi vücut diline; yüz ifadelerine ve ses tonuna yansıyabilir. Empatik anlayış geliştirilebilen bir beceridir bunun için önce duyguları yakalayabilmek lazım. Empati yalnızca teröpatik ortamda değil tüm insan ilişkilerinde kullanılması faydalı olan bir özellik.
Empatik bir cümle şöyle başlayabilir;
Anladığım kadarıyla…
Sizin söylediğinizi şöyle anlıyorum…
Demek istediğiniz şey hakkında örnek verir misiniz?
Biraz daha anlatır mısınız?
Birçok farklı ekol empati becerisinin psikolojik danışmanlık sürecinde en önemli nitelik olduğunu düşünmektedir. Devamlı aynı derece de empati kurmak mümkün olmasa da; bu zamanla geliştirilebilen ve yetkinleşilebilen bir bir beceridir. Bu becerinin gelişmesi içinse kişinin öncelikle kendisi hakkındaki farkındalığını geliştirmesi önerilir.