Korku; tehlikelere karşı verilen güçlü bir duygusal alarmdır.
Anksiyete; gelecekte olması muhtemel tehlike ve olaylara karşı kontrol edilemeyeceği ile karakterize olan duygusal tepkilerdir. Burada vurgu yapılması gereken nokta ortada henüz tehlike veya olay gerçekleşmemiştir. Düşüncede bir durum oluşturulup duruma yönelik korku duyguları gelişmiştir.
DSM-5’e göre yaygın anksiyete bozukluğu tanı kriterleri şunlardır;
A- En az altı aylık bir sürenin çoğu gününde bir takım olaylar ya da etkinliklerle (işte ya da okulda başarı gösterebilme gibi) ilgili olarak; aşırı bir kaygı ve kuruntu (kaygılı beklenti) vardır.
B- Kişi; kuruntularını denetim altına almakta güçlük çeker.
C- Bu kaygı ve kuruntuya aşağıdaki altı belirtiden üçü (ya da daha çoğu) eşlik eder. (en azından kimi belirtiler son altı ayın çoğu gününde bulunmuştur) :
1- Dinginleşememe (huzursuzluk) ya da gergin ya da sürekli diken üzerinde olma.
2- Kolay yorulma.
3- Odaklanmada güçlük çekme ya da zihin boşalması.
4- Kolay kızma.
5- Kas gerginliği.
6- Uyku bozukluğu (uykuya dalmakta ya da uykuyu sürdürmekte güçlük çekme ya da dinlendirmeyen; doyurucu olmayan bir uyku uyuma).
D- Kaygı; kuruntu ya da bedensel belirtiler; klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal; işle ilgili alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında işlevsellikte düşmeye neden olur.
E- Bu bozukluk; bir maddenin (örn. kötüye kullanılabilen bir madde bir ilaç) ya da başka bir sağlık durumunun (örn. hipertiroidi) fizyoloji ile ilgili etkilerine bağlanamaz.
F- Bu bozukluk başka bir ruhsal bozuklukla daha iyi açıklanamaz.
Tehlike Durumunda 3 Tepki: SAVAŞMA-KAÇMA-DONMA
Belirli bir tehlike esnasında beyinde Otonom sinir sistemi devreye girer. Fizyolojimizde belirli nörolojik işlevler tetiklenir. Tehlike ile ya savaşır ya tehlikeden kaçar ya da donma tepkisi veririz. Tehlike durumlarında normalde yapamayacağımız hareketleri (örneğin; yükseğe sıçrama; daha hızlı koşma gibi) bu nörolojik işlevlerin tetiklenmesi sayesinde yaparız. Tehlike geçtikten sonra parasempatik sistemimiz vücudumuzu normal işlevine döndürür.
Korku-Kaygı Gereklidir. Gereksiz olan Anksiyetedir!
Korku-Kaygı yaşamda kalmamızı sağlayan bir işleve sahiptir. Eğer korku duygumuz olmasaydı tehlikelere karşı uyarılamazdık ve yaşamımız tehlikeye girerdi. Örneğin; bir insanın hızla üzerine gelen bir arabaya karşı korku tepkisini vermediğini düşünelim. Sonucunu hepimiz tahmin edebiliriz. Bu açıdan korku-kaygı gereklidir; daha dikkatli olmamızı; geleceği düzenlememizi sağlar. Anksiyete ise ortada gerçekçi bir tehlike durumu yokken oluştuğu için psikolojik bozukluk olarak sınıflandırırız. Örneğin; oyuncak bir yılandan korkmak veya iyi bir çalışan olmasına karşın her an işten çıkarılacakmış kaygısına kapılmak…
Ne Yapmalıyız ?
Her kaygı durumunun tedavisinde farklı türde teknikler uygulanır. Bir yöntem başka bir kaygı türü için fayda sağlayamayabilir. Bu açıdan bakıldığında temel olanlardan bazıları şunlardır:
Kaygıyla Yüzleşin: Araştırmalara göre Anksiyete Bozukluğu’nun sürdürülmesindeki en temel etken Kaçınma davranışlarıdır. Herhangi bir kaygısı olan kişi durumla yüzleşmektense durumdan kendini uzakta tutarak kaygısını sürdürmektedir. Bir profesyonelden yardım alarak kaygıyla yüzleşmeye karşı kendinizi hazırlayın ve aşamalı olarak yüzleşin (Bir vaka: Oyuncak yılana bile korku tepkisi geliştiren hasta; psikolog eşliğinde aşamalı olarak kaygısıyla yüzleşmiş ve terapinin sonunda canlı bir yılanı ellerine alabilecek duruma gelmiştir).
Bireysel yeteneklerinizi; başa çıkma becerinizi geliştirin veya varolan yeteneklerinizin farkına varın: Örneğin; gerçekçi olmayan başarısızlık kaygınız var ise ne olsa kendinizi daha başarılı hissederdiniz diye düşünün. Bir eylem planı oluşturun ve harekete geçin. Başarılı olduğunuz yönlerinize odaklanın.
En kötü senaryoyu kafanızda oluşturun. A-B-C planlarınızı hazırlayın ancak bu planlar içersinde kaçınma planlarına yer vermeyin.