İnsanoğlunun biyo-psiko-sosyal bir varlık olarak hayatını idame ettirdiği görüşü pozitif bilimde kabul gören; insanoğlunun güncel tanımlamasını işaret ettiği bir noktaya hizmet etmektedir. Peki pozitif bilimde kabul eden bu tanımlama ne demektir?
İnsan; doğası itibariyle biyolojik yapılanma içinde hayatını devam ettiren bir canlıdır. Bu; esasında; aktif canlı kategorisinde olan tüm canlıların ortak noktasını işaret etmektedir. Bu canlılar; hayatlarını devam ettirmek için yeme-içme; uyuma; üreme gibi yaşamsal fonksiyonlarını sürdürmekle yükümlüdür. İnsanın psikolojik bir varlık olarak tanımlanması psişik zemine hizmet eden bir noktayı bize sunmaktadır. Yani; insanı; özellikle psikoloji biliminde birey olarak tanımlamamızı sağlayan temel noktadır. İnsanı salt biyolojik perspektiften değerlendirmeyi odak noktasından uzaklaştıran; kişiyi kendi öznelliğinde; kendi ruhsallığında yeniden tanımlamamızı sağlayan ve böylece davranışlarını da kendi öznelliğinde yorumlamamızı sağlayan bir alan yaratmaktadır. Sosyal varlık olarak hayatını idame ettiren insanın; psikolojik yapılanması ile doğrudan bağlantısı vardır. Birey; kendi öznelliğini oluşturmaya ve bu öznelliğini yaşamaya içine doğduğu toplum sayesinde olanaklı hale getirmektedir. Yani; hayatını devam ettirmek için çevresindeki tüm bireylerle etkileşim halinde olurken; bir yandan da kendi bireyselliğinde ben e yatırım yaparak özne olabilmektedir. Bu da ilişkilerin filizlenip; yeşermeye başladığı ve ben-biz dengesinin kurulabildiği alanda canlılığına devam ettiği bir yer sunmaktadır.
İlişkilerde -ben-biz dengesinin sağlıklı kurulamadığı ve işlevsel zeminde devam edemediği noktalarda; ilişkilerin canlılığının da mümkün olmadığı söylemi yerinde olacaktır. İlişkinin canlı olması söylemini metaforik bir yerden değerlendirmek mümkündür. Yani; evrendeki canlılar gibi doğması; olgunlaşması ve ölümü ile karakterizedir.
Bir ilişkinin canlılığının sürdürülemediği noktada; ilişkilerin ayrılıkla sonuçlandığı bir durumla karşı karşıya gelmekteyiz. Kültürlerarası çalışmalar; son yıllarda evliliklerin boşanma oranlarında ciddi bir artış olduğunu bize sunmaktadır. Türkiye de yapılan çalışmalar da bu oranı destekler nitelikte veriler sunmaktadır. Boşanma oranlarının artmasının bireysel ve sosyolojik bağlamda birçok nedeninin olması ile beraber; bu çalışma ile boşanma durumunun çocuklar üzerindeki etkisi ve inşasını açımlayabilmek amaçlanmıştır.
Evliliğin bir durum olarak yapılandırıldığı noktada boşanmanın da bir durum olarak tanımlanması yerinde bir söylem olacaktır. Boşanma süreci birçok karmaşık duygunun ve düşüncenin bireye eşlik ettiği zor bir durumdur. Bu süreçte bireylere yoğun korku; keder; şok; boşluk hissi; kaos durumları eşlik edebilmektedir.
İlişkilerin üzerinde fazlasıyla konuşulup; irdelenmeye başlandığı; spontanlığın; akışın bozulduğu noktalarda bir uzmandan yardım almak yerinde olacaktır. Hangi noktalarda partnerinizle sıkıntı yaşadığınız; hangi durumdan sonra ilişkinizin canlılığının bozulmaya başladığı; kendi öznelliğinizde bu süreci nasıl yaşadığınız uzman ile çalışabileceğiniz noktalara hizmet etmektedir.
Boşanma bir durumdur; ancak bunu deneyimleyen kişi için hoşa gitmeyen; kişide birtakım sıkıntıları da beraberinde getiren bir durum olarak değerlendirilmektedir. Peki boşanma sürecinden etkilenenlerin sadece ilişkiyi yaşayan partnerler olduğunu söylemek yerinde bir söylem olacak mıdır? Bu sorunun cevabı esasen oldukça yalındır; çocukların bulunduğu boşanma ilişkilerinde onların hatırlarına varabilmek öncelikli yapılması gerekenlere hizmet etmektedir. Boşanma ilişkisinde çocukların bu süreci sağlıklı atlatabilmeleri ebeveynlerin birincil sorumluluklarıdır. "Çocuklarım için boşanmadım"; "Çocuklarım için mutsuz bir evliliği sürdürmek zorunda kaldım"; "Çocuklarım için ben mutsuz oldum"... bu cümleleri daha da uzatabiliriz. Bizim toplumumuzla bütünleşen; günlük hayatımızda sıkça duyduğumuz kalıplardan sadece birkaç örnek. Peki bu durum neye; kime; hangi amaçla hizmet etmektedir? Bu durumu özetlemek güç olmakla beraber; bir çocuğun psikolojik ve biyolojik bütünlüğünün korunması; kendilerine eşlik eden psikolojik ve biyolojik bütünlüğü etkin olan ebeveynleri ile mümkündür. Yani; depresif; sürekli mutsuzluğundan muzdarip; eşi ile ilişkisinin sağlıklı bir zeminde kurulamadığı ve hatta çocuğu ile koalisyon ilişkisi içinde eşini dışlayan bir alanda kurulan ilişkilerin faydasını sanırım tartışmaya gerek yoktur. Dolayısıyla; boşanmanın olmadığı; evliliklerin sürdüğü noktada her çocuğun ruhsal durumunun sağlıklı kurulamayacağını söyleyebiliriz. Bu noktada önemli olan; çocukların duygu ve düşüncelerini ifade edebilecekleri; anne-baba tartışması içinde hedefe koyulmayan; güvenli bir alanda yaşayabilmeleridir.
Boşanma sürecinden etkilenme yoğunluğu; çocuğun yaşı ile doğrudan ilişki içindedir. Boşanma sürecinde olan bir çiftin çocuklarının 3 yaşını doldurmuş olması önemli bir noktayı işaret etmektedir. 3 yaş; çocuğun sosyalleşmeye başladığı ve biyolojik yapılanmasında katı gıdaya geçmesini olanaklı kılmasından dolayı önemli bir geçiş alanı sunmaktadır. Her yaşın kendine özgü ayırıcı kriterleri; özellikleri ve zorlukları olmakla beraber; çocuğun 3 yaşını tamamlamış olması önceliği oluşturmaktadır.
Bu süreçte yaşanılan zorluklardan biri de boşanma kararının çocuğa söylenmesidir. Bu aşamada çocuklar; ebeveynlerin vermiş oldukları kararları anlamlandırma çabasına girerek size nedenlerini belirtmenizi isteyebilirler. Önemli olan bir nokta; çocuklar belli yaş dönemlerinde; özellikle okul öncesi çağda aile içinde gerçekleşen sorunlara kendilerinin sebep olduğunu düşünebilirler. Örneğin; "Ben yaramazlık yapmasaydım babam bizi bırakmayacaktı"; "Annemi üzmeseydim şimdi böyle olmayacaktı"... gibi. Bu noktada önemli olan; ebeveynlerin almış oldukları boşanma kararının tamamen kendi durumları ile ilgili olduğu ve bu nedenle alınan kararın çocuğun sergilediği davranışlarla hiçbir ilgisi olmadığının yalın bir şekilde çocuğa aktarılmasıdır.
Boşanmadan sonraki süreçte anne ve baba olabilmeyi başarabilmek ayrı bir sorumluluk gerektirecektir. Bu süreçte en çok yapılan yanlış tutumlar anne-babanın yaşadıkları sürece çocuğu doğrudan dahil etmeleridir. Ebeveynler için yeni bir noktayı işaret eden eski eş; hiçbir zaman çocuğu için eski baba ya da eski anne olmayacaktır. Boşanmadan sonra ebeveynler hayatlarına; yeni partnerleri dahil edebilir. Unutulmamalıdır ki; çocukların böyle bir alternatifi hiçbir zaman olmayacaktır. Dolayısıyla; eski eşinizle yaşamış olduğunuz sıkıntılı süreç sizin ve eşinizin arasındaydı. Çocuğunuza eşinizin ne kadar sorumsuz; bencil; düşüncesiz olduğu gibi fikirleri aşılamak size anlık olarak rahatlık duygusu verse de çocuğunuz için kaldıramayacağı bir yük olarak hayatını işgal edecektir. Çocuklar için en güvenli yer anne-babanın yeri; onlar için her şeyi en iyi bilen her zaman anneleri-babaları olacaktır.