Çatışma birileriyle etkileşimde bulunarak yaşanabildiği gibi insanların kendi içlerinde; kafalarında olup bitenlerle de alakalıdır. Psikodinamik çatışma kuramı; çatışmada duyguların rolü; bilişsel süreçlerimiz ve bu üçünün birbirileriyle etkileşimleri içimizdeki çatışma yaşantılarının temel konularını oluşturuyor.
Psikodinamik bakış açısında; saldırganlık ve kaygı itilimleri üzerinde durulmaktadır. Saldırganlık enerjisi; kendi isteklerini bir tarafa bırakmış olmanın oluşturduğu suçluluk; değersizlik ve gerginlik yaşantılarıyla ortaya çıkar. Saldırganlığın kendine ya da başkalarına karşı gösterilmesi pek uygun olmadığından farklı alanlara kanalize edilerek gözlenebilir. Bastırma; günah keçisi bulma ya da kültürel yer değiştirme alanlarına kanalize edilebilir. Kaygı da çatışmanın bir yan ürünüdür. Korku ya da ihtiyacın karşılanmaması gibi itilimlerin sonucu olarak kaygı meydana gelir. Ayrıca insanların kendileriyle alakalı yargılarından kaynaklamıyor olabilir.
Duyguların çatışmadaki rolü ise çatışmadaki durumu nasıl yorumladığımıza bağlı olarak değişiklik gösterebilir. Bilişsel süreçler duyguların adlarını koymada etkilidir. Duygular da bilişsel süreçleri etkilemektedir. Değişik duygular değişik eylem eğilimlerine sebebiyet vermektedir. Çatışma sırasında ortaya çıkan duygulardan olumsuz olanlar; kızgınlık; korku; incinme; suçluluk şeklinde sıralanabilir. Olumlu duygular ise; umut etmek; enerjik olmak şeklindedir. Çatışmada duygular; olumsuz gerginliğe sebep olduğu gibi olumlu bütünleştirici etki de sağlamaktadır. Yine çatışmada; duygu yayılması; duygu sıçraması gibi durumlarla karşılaşılabilir. Çatışmada bir duygunun taraflar arasında yayılma eğiliminde olması duygu yayılmasıdır. Duygu sıçraması ise; bir duygunun yaşanmasındaki karşılıklılıktır.
İnsanların etkileşimleri sırasındaki organize düşünceleri sosyal bilişi oluşturmaktadır. Bu süreçler çatışma sırasında iki şekilde açığa çıkmaktadır. İlki bizim kişiler arası çatışma hakkında bildiğimiz sosyal bilgiler; ikincisi ise bizim çatışmadaki davranışlarımızı biçimlendiren bilişsel süreçledir. Toplumlarda çatışma hakkında inançlar ve çatışmanın nasıl halledileceğiyle alakalı standartlar geliştirilmiştir. Değişik kültürlerde bu standartlar ve inançlar arasında farklılıklar da gözlemlenmiştir.
Olayın hangi seyirde gelişeceğini gösteren bilişsel yapıya çatışma skriptleri denmektedir. Daha önceki yaşantılara dayalı olan bilişsel yapıya çatışma çerçevesi adı verilmekte. Bu çerçeveler; yararlılık diğer değerlendirmeler; duygusal olma; katılımcılık; dağıtım şeklinde 6 maddeden oluşur.
Sosyal bilişsel süreçlerin çatışmaya etkisi 3 temel alanda incelenir. Beklenti ihlali; başkaları hakkındaki yüklemeler; çatışma hakkındaki düşünce şeklindedir. Beklenti ihlali karşıdaki kişinin davranışları beklentimize uymadığında bunun duygusal tepkiye sebep olduğunu belirtir. Yükleme süreçlerinde; insanların başkalarının davranışlarını yerleşik faktörlere kendilerininkini ise durumsal faktörlere yükleme eğilimindedirler. Bir başka yükleme eğilimi; olumsuz sonuçların çevresel faktörlere; olumlu sonuçların ise içsel faktörlere yüklenmesidir. Son olarak da insanlar; karşısındakinin davranışının kasıtlı olduğunu kendisininkininse durumlardan kaynaklandığını düşünme eğilimi vardır.
Psikodinamik süreçler; duygular ve sosyal biliş; çatışmalarda hem olumlu hem olumsuz eğilimleri pekiştirir.
Her uyumsuz davranış altta yatan bir çatışmanın varlığına işaret eder. Tutarsızlıklar da çatışmanın yaşandığına bir işarettir. Çatışma bazen dışsallaştırılarak çevreyle bir uyuşmazlık olarak belirebilir. Bir çok çatışma gösteren bireyin bütün çatışmalarının altında yatan tek bir çatışmanın varlığına işaret eder.
Freud temel çatışmanın; tatmin arayan benliğimizin yani “id”in yasaklayıcı çevre tarafından engellenmesiyle oluştuğunu söyler. Karen Horney’ e göre; çatışma uyumsuz bir bireyin herhangi bir şeyi tüm kalbiyle isteyememesi sonucunda isteklerinin birbiriyle çelişmesi sonucunda oluşur. Jung herhangi bir unsurun ancak karşıtıyla beraber var olacağına dikkat çeker.
Uyumsuz kişinin temel çatışması diğerlerine yönelik çelişkili tavırlardan kaynaklanmaktadır. Çatışmanın oluşumunda tekil eğilimlere yönelirsek; çocuğun çevresiyle baş etmek için 3 ana davranış oluşturduğunu gözlemleriz. Çocuk insanlara yaklaşıp acizliğini kabullenebilir; çevresinin ona düşman olduğunu düşünerek düşmanca tavır sergileyebilir aksi davranışlar sergiler; üçüncü olarak da diğerlerinden uzaklaşmak isteyebilir. Yetişkinlikte ise bu tavırlar kemikleşerek devam eder. Nevrozların çüzümlenmesi için bu 3 tavrın doğru zamanda dengeli bir şekilde sergilenmesi gerekmektedir.
Kişiliğin içinde çatışmayı yaratan koşulların değişmesi gerekmektedir. Terapist nevrotik yapıyı analiz etmelidir. Kişiye aslında bir uç davranış sergilerken bu davranışın karşıt davranışı da barındırdığını göstermek gereklidir. Davranıştaki tutarsızlıklar gösterilip iç görü kazandırılmalıdır. İdealleştirilmiş imgeler; tutarsız düşünceler karşıdakinin hazırbulunuşluk durumuna göre fark ettirilmelidir.
Analiz sonucunda bastırılmış düşmanlıklar yüzeye çıkarılıp nevrotik tavırlar azalacaktır. İrrasyonel düşmanlıklar buna bağlı olarak düşecektir. Hasta dışsallaştırmak yerine sorunlarda kendi payını gördüğünde daha az düşmanca davranıp kırılganlığını; korkaklığını ve talepkarlığını azaltacaktır.