“Sevginin özünde nezaket vardır”
Robert Louis Stevenson (Define Adası’nın yazarı)
Geçen gün aceleyle randevuma yetişmeye çalışırken önümde dönüş yapamayan ve muhtemelen 15 saniye kadar gecikmeme neden olan araç sürücüsüne içimden söylenip kornaya bastım. Araç sürücüsü bana döndü; şaşkınlıkla baktı ve özür diler şeklinde elini kaldırdı. Çok utandım.
Randevuma gecikiyor olmamın sebebi o adamcağız değildi. On dakika önce yola çıkmış olsaydım on beş saniyenin hesabını yapmayacaktım. Üstelik kabalığıma da nezaketle cevap vermişti.
O günkü randevuma bir şekilde yetiştim; hatta erken gidip arkadaşımın gelmesini bekledim. Beklerken biraz düşünecek vaktim oldu. Hayatımın çoğu anında sevecen ve nazik davrandığımı düşünürüm. Ama o sabah yaşadıklarıma bakınca zaman zaman bunu yapamadığımı fark ettim. Bir yere yetişme telaşına düştüğümde; zamanla ilgili bir sıkışıklığım olduğunda sabırsız ve kaba davranabiliyordum.
Çok sevdiğim bir büyüğüm; gerçek nezaketin zor koşullarda görülebileceğini söylemişti; zaman kısıtlı olduğunda; açlıkta; para kaybı söz konusu olduğunda. Gerçek nezaket; şartlar ne olursa olsun sevgiyle; sevecenlikle davranmak anlamına geliyor. Nezaket bir sevgi ve saygı göstergesi. Karşımızdaki insanın nasıl hissedebileceğine biz karar verebiliyoruz. Ne kadar büyük bir güç var elimizde! Nasıl ki acımasızlık; negatif anlamda bir güç kullanmaksa; nezaket de gücünü pozitif yönde kullanmak. Yani; süper gücü nezaket olan bir kahraman olmamız için hiçbir engel yok. Peki bunu neden yapamıyoruz?
Zaman algısı diye bir şey olmasaydı gene bu kadar kaba olur muyduk? Modern hayatta; şehirde; orman kanunlarını uyguluyor gibiyiz. Mağara adamı atalarımız vahşi bir hayvanla karşılaştıklarında savaşmaları veya kaçmaları gerekirdi. Kaçacaksa durumuna bakardı: Koşarsam kurtulur muyum? Hayvan beni yakalamadan ağaca yetişebilir miyim? Bunları düşündüğü saliseler içinde bir “Geçmişi”; bir “Geleceği” düşünmek zorundaydı. Muhtemelen şimdi hepimizin yaptığı gibi imgeliyordu; olanlar ve olabilecekler gözünün önünde beliriyordu. Hayvanın hızını hatırlaması geçmişle; ağaca tırmandığını imgelemesi gelecekle ilgiliydi. Hayatta kalması buna bağlıydı. “Şimdi”nin tehlike anında yeri yoktu.
Artık vahşi hayvanlar bizi kovalamıyor. Ormanda değiliz. Ama büyük şehirlerdeki günlük hayatımızı sürdürmemiz bir yerlere yetişmemize bağlı. İşe yetişmeliyiz. Toplantılara yetişmeliyiz. Market alışverişi yapmalıyız. Ailemize vakit ayırmalıyız. Sosyal hayattan kopmamalıyız. Bütün bunlar için zamana ihtiyacımız var. Ve o yetişme telaşıyla kalbimiz hep pırpır; toleransımız sıfır. “Geçmiş” ve “Gelecek” arasında gidip geliyoruz. Geçmişte toplantıya gecikmiştim; sonuçları olumsuz olmuştu. O zaman bu seferki toplantıya hemen yetişmem gerek. Ve o toplantı da yakın gelecekte. Bu sıkışmışlığın içinde “Şimdi”yi yaşamaya lüksüm yok…. Gerçekten öyle mi?
Oysa mağara adamı dedelerimiz gibi hayati bir riskimiz yok. Kimse bizi yemeyecek. Birkaç dakikalık bir gecikme dünyanın sonu olmadığı gibi; o telaş ve önümüze geçen arabaya duyduğumuz öfke bizi mutsuz etmekten başka bir işe yaramıyor. Bu; her yere gecikelim anlamına gelmiyor. Ama randevumuza telaş ve öfke içinde yetişmek veya aynı duygular içinde geç kalmak da bize fayda getirmiyor. Aksine sakin ve güler yüzle başladığımız bir iş; karşımızdaki kişide de aynı etkiyi yaratıyor. Araştırmalar da bunu gösteriyor: Karşımızdaki kişileri taklit ediyoruz. Yani biz gülümsersek; onlar da gülümsüyor. Biz nezaketle davrandığımızda onlar da bizi aynalıyor. Aynı; geçen gün korna çaldığım sürücünün davranışının beni sakinleştirmesi ve yolun geri kalanında başka kabalık yapmamam gibi.
Hepimiz; nezaket gücü olan süper kahramanlarız. Bir başkasını iyi hissettirmek bizim elimizde. Bu güç elimizde her an var. Şu anda var. Girdiğimiz mağazadaki görevliye gülümseyerek ve nazikçe konuşabiliriz veya kaba davranabiliriz. İş arkadaşımıza saçıyla; kıyafetiyle ilgili küçük bir iltifat edebiliriz veya onu görmezden gelebiliriz. Önümüzdeki araba dönüş yapamıyor diye kornaya abanabiliriz veya onun yerinde ben de olabilirdim diyerek sakince yol verebiliriz. Bütün bunlar bize zaman kaybettirmez. Şartlar ne olursa olsun nezaketle davranarak; tanıdığımız veya tanımadığımız birisinin iyi hissetmesini sağlamak o insanın bakış açısını; gününü ve hatta geleceğini değiştirir. Bu bizim içimizdeki sevginin yansımasıdır.
Dalai Lama’nın harika sözü gibi: Mümkün olduğunda nazik davranın. Ve nazik davranmak her zaman mümkündür.