Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Neden Kendimi Popüler Televizyon Programları İzlemekten Alıkoyamıyorum?

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Ben zamanını caz müzik ve belgesellerle dolduran biri değilim. En sevdiğim zaman öldürme ve kafa boşaltma yöntemi zapping aletine sarılıp televizyon karşısında abur cubur yemektir. Bunca yıldır kesemde çok şey biriktirdim dizilere ve reality showlara dair. Takip ettiklerimden; dikkatimi çekenlerden birkaçını evrimsel ve toplumsal bir bakış açısıyla bu yazımda irdelemeye çalıştım.

YAŞAMSAL İÇGÜDÜLERİ UYARAN ŞİDDET VE DEDİKODU

Düşündüğünü düşünebilen bir hayvan olan insan; hayatta kalmak için pek çok içgüdüye sahiptir. Bu içgüdüler sonradan kazanılmaz; öğrenilmez; doğumla birlikte gelir. Tehlikeyi hemen fark etmemiz; tehlike karşısında kaçma/savaşma/donma refleksini göstermemiz; yaşamsal içgüdülerimizdendir.

İşe gitmek için evden çıktığınızı düşünün. Otobüs beklerken yakınınızdaki insanların kavga etmeleri hemen dikkatinizi çeker. Çünkü orada güvende olmayabilirsiniz. Zihniniz hemen bu insanların size zarar verip veremeyeceğini ölçer ve kaçma/savaşma/donma tepkilerinden birini göstermeye hazırlanır. Tam o sırada otobüsünüz gelirse muhtemelen hemen daha güvenli bir ortam olan otobüse biner; tehlikenin devam edip etmediğini anlamak için de dışardaki olayı izlemeye devam edersiniz. Yani şiddet olaylarına daha fazla dikkat etmek; izlemek de yine bir hayatta kalma becerisidir. Yarışmacıların/ oyuncuların birbirlerine hakaret etmelerine; eleştirmelerine; iteklemelerine; elemeye çalışmalarına duyduğumuz ilgi biraz da bundandır. Yine Müge Anlı lar; Yalçın Çakır lar olumsuz yaşam olaylarını işlediklerinde kulak kesilmemizin altında da bu içgüdünün yattığı düşünülebilir.

Son dönemin en çok satan kitaplarından “Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens”; Homo Sapiens’in; yani bugünkü insanın neslinin tükenmemiş olmasını “dedikodu” yapmasına bağlamaktadır. Öteki nin varlığı Biz in varlığını beraberinde getirir. İnsanlar birbirleri hakkında konuşurken; yakınlaşır ve bir arada olurlar; birbirlerine güven duyarlar. Oluşturdukları bu sosyal grup; birlikte hayatta kalmaları için koruyucu bir araçtır.

Yani Gıybet de; bir hayatta kalma becerisidir.

Kısmetse Olur; Bu Tarz Benim; Ütopya ve Survivor’da oyuncuların / yarışmacıların birbirleri hakkında atıp tutmasını; gruplaşmasını izlemek biraz bu yüzden ilgi çekmektedir.

TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ

Kolektivist ve muhafazakar köklerin üstünde modernleşmeye çalışan toplumumuz bize kadın ve erkeğin görev ve sorumluluklarını; kadın ve erkeğin ilişki içindeki rollerini dayatır. Kaba bir bakış açısıyla bakınca; farkında olmadan içselleştirdiğimiz bu rollere göre erkeklerin en belirgin olumsuz duygusu öfke iken; kadınınki üzüntüdür. Kadının en önemli rolü anneliktir ve annelik kutsaldır. Kadının namusu erkeğe emanettir. Erkek ise kadınını ve çocuklarını dışarıya karşı korumakla ve onların geçimini sağlamakla sorumludur. Dizilerde de bu durum; hayatımızdaki gibidir. Mafya dizileri; kaçırılan sevgilisini kurtaran silahlı adamlar; O Hayat Benim’de Arda’nın Efsun’u kıskanıp onun iş arkadaşını yumruklaması; No:309’da Onur’un Holding sahibi ideal koca olması; Adı Efsane’de Tarık’ın öfkesi ve Bahar’ın Tarık’ın hayatını düzene sokması; İçerde’de erkeklerin kadınları savunması; Sarp’ın üzüntüsünü öfkelenerek ve sağa sola vurarak; sevgilisinin ise ağlayarak ifade etmesi... aklıma ilk gelenler. Tüm bu karakterler; toplumsal cinsiyet rollerine birebir uygun oldukları için beğenilir; beğenildiği ölçüde de bu toplumsal normları besler; kemikleştirir.

Evlilik programlarında toplumsal cinsiyet rolleri daha da dramatik bir görüntü veriyor: Maço erkeklere ilgi duyduğunu övünerek söyleyen; giyeceği giysisi için sevgilisinden izin isteyen “kızlar” ve sözünü dinlemeyen sevgilisini; sevgilisinin babasına şikayet eden; izin vermediği kıyafeti giydi diye sevgilisinin üstünde yumurta kıran “erkekler” popüler. Kadınlar tabii ki daha fazla dedikodu yapıyor; daha fazla yemek yapıyor.

Çocukluğumuzdan beri içimize işleyen toplumsal cinsiyet rollerine uygun programları izlerken kendi cinsiyetimizden olan oyuncu/yarışmacılarla özdeşim kurabiliyor (kendimizi onun yerine koyup; onun deneyimlerini kendi deneyimimizcesine hissedebiliyor); karşı cinsiyetimizde olanlara ise ilgi duyabiliyoruz. Survivor ın Erdi si; Seda Sayan ın bacısı oluveriyoruz. Bazı izleyiciler; bu özdeşimi ve hayranlığı öyle yüksek boyutlarda yaşıyor ki; Fan Club lara üye oluyor; model aldığı oyuncuya hediyeler yolluyor ve bu oyuncunun düşman bildiğini düşman bilip sosyal medya üzerinden o kişiyi taciz edebiliyor.

Özetle; popüler kültürün bu ürünleri bizi varoluşsal içgüdülerimizden ve toplumsal zaaflarımızdan yakalıyor. Bu şekilde izleniyor; bu şekilde kazanıyor.