Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Bipolar Bozukluk ve Yaratıcılık

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Psikopatolojinin yaratıcılık kavramıyla olan ilişkisine olan merak ve araştırmalar çağları aşan bir zamanın ötesinden günümüze kadar gelmiş ve halen devam etmektedir. Sanatçıların biyografik incelemeleri; eserleri ve geriye dönük yapılan çalışmalar bu ikisi arasında bir ilişki olabileceğini işaret etmiştir. Yaşayan her bireyde belli bir düzeyde yaratıcılık melekesinin var olduğu öne sürülür. Uyaran; çevresel deneyimler ve merak düzeyinin artması ve kişiye; özgün düşünce ve fikirlerini ortaya koyma fırsatı tanındığında bu yetenek geliştirilebilir bir düzeye gelebilmektedir. Yaratıcılığın kalıtsal bir yetenek olduğunu öne süren görüşlere göre; yaratıcılık öğrenmeyle var olan bir durum değildir. Özgün düşünme kapasitesi; meraklı ve ilgili olma; içe dönüklük; olay ve durumlara çok farklı bakış açılarıyla yaklaşma; üretkenlik ve coşkulu kişilik yapısı; geniş hayal gücü gibi birçok kriterle açıklanan yaratıcığın; bireyde tüm bu özelliklerle mevcut olması beklenmez. Ancak bu bireyler toplum normlarının dışında olan kişiler olarak gözlemlenir. Yapılan birçok araştırma duygu durum bozukluklarından biri olan Bipolar bozukluğun sanatsal yaratıcılığı etkilediği yönünde sonuçlar vermektedir. Zamanın ötesine dayanan eserler bırakarak bu eserlerle dikkat çekmiş birçok sanatçı; sanatsal yeteneğini nevrotik kişilik özelliklerine borçlu olabilir mi? Bu fikri savunan bilim insanları; bu denli yoğun ve coşkun duyguların; düşüncelerin sanatçılar için sıradışı bir durum olarak değerlendirilmemesi gerektiğini aksine eserlerini ortaya koyabilmeleri için avantaja çevirebilecekleri bir durum olarak nitelendirilmesi gerektiğini savunurlar. Örneğin ressam Van Gogh un "Ayçiçeği" eserini depresyon dönemindeyken yaptığı; Edward Munch un ise "çığlık" tablosunu hayatının oldukça kaotik bir sürecinden geçerken ortaya koyduğu bilinmektedir. Edward Munch un doktoru olan Panter; Munch un tedaviden sonra yaratıcılığını yitirdiğini söylemesi bu tezi destekleyen bir ifade olarak görülmüştür. Tüm bunların yanı sıra nevrotik bireylerin tamamında yaratıcılığın var olduğu söylenemez. Toplumda bipolar bozukluğu olan sanatçıların oranı % 1-1;5 arasında değişmektedir. Sanatçılar arasında ise bipolar bozukluğu olanların oranı %11 dolaylarındadır. Virginia Woolf ; Emile Zola; Kurt Cobain; Abraham Lincoln; Stephen Hawking; Leonard Cohen; Dante Gabriel Rosetti; Winston Churcill; Francis Ford Coppola; Jimi Hendrix; Edgar Allan Poe; Honore de Balzac; William Faulkner; Isaac Newton; Charles Dickens; Edward Munch; Robie Williams Slyvia Plath; Victor Hugo; Cesare Pavese; Van Gogh; Mel Gibson; Jack Londan un da aralarında bulunduğu birçok sanatçı bipolar bozukluk tanısı olan veya olduğu tahmin edilen sanatçılar arasında yer almaktadır. Sanatsal yaratıcılık kavramına bakıldığında; ortaya konan eserin diğer insanlar üzerinde yeni ve farklı duygular uyandırması; insanları etkilemesi ve onlarda yeni çağrışımları meydana getirmesidir. Varoluşçu yaklaşıma göre normalden sapma olarak değerlendirilen duygu durum bozukluklarının beraberinde ortaya çıkan duygu; düşünce ve davranışlar yaratıcılığı da beraberinde getirmektedir. Edgar Allan Poe nun -halk dilinde delilik olarak adlandırılan- birçok psikotik bozukluğun; insan zihninin entellektüellik kapasitesini arttıran bir ruh hali olabileceğini ifade ederek; zihin karmaşasının yaratıcılığı besleyebilen bir durum olduğuna işaret etmiştir. Peki hastalığın hangi döneminde yaratıcılık düzeyi artıyor? Mani ve depresyon uçlarının her ikisinde de yoğun ve taşkın duygular yaşanır. Bipolar bozukluk tablosunda Bipolar Bozukluk I; Bipolar Bozukluk II ve siklotimi yer alır. Kişiye Bipolar I bozukluk tanısı konulabilmesi için yaşamında en az bir depresyon ve manik nöbet geçirmiş olması gerekir. Bipolar II tanısında ise en az bir hipomanik ve depresif nöbet sorgulanır. Siklotimi tanısı için ise mani ve depresyon şiddetinde bir nöbet geçirmeden duygusal oynamaların görülmesi beklenir. Yaratıcılık düzeyi bipolar bozukluğun depresyon ucunda belirginleşmektedir. Strong ve arkadaşları nevrotiklik ve siklotimi ile yaratıcılık arasında anlamlı bir ilişki olduğu yönünde bir çalışma ortaya koymuşlardır. Siklotimi duygusal deneyime ortam oluşturur ve siklotimi durumunda duygulanımın değişebilir olması yaratıcılık sürecine katkı sağlamaktadır. Kişi bu dönemde depresif ruh halinin beraberinde ortaya çıkan içe kapanma; dış dünyaya ilgisizlik; kendi düşüncelerine odaklanma gibi olumsuz duygu; düşünce ve davranışlar ortaya koyar. İçe bakışın en yoğun yaşandığı bu evrede kişi aynı zamanda yaratıcılığın en elverişli dönemindedir. Sanrı ve fikir uçuşmaları gibi dikkatin bir düşünce veya olaya yoğunlaştırmanın çok zor olduğu mani döneminde ise bir eser ortaya koymak güçtür. Yaratıcılığın en üst seviyede ortaya konulduğu dönem ise mani döneminin daha hafif yaşandığı hipomani dönemidir. Bazı çalışmalar sanatçıların bu iki uç arasında ortaya koydukları eserlerle duydurumlarını dengeleyebildiklerini savunmaktadır. Bu görüşe göre bipolar bozukluğun mevcut tanımında da bahsedilen duyguların şiddet ve hızını kontrol etmekte güçlük yaşayan bu bireyler sanatlarıyla; yani ortaya koydukları eserle iyileşiyorlar diyebiliriz. Örneğin kendini "ya herşey ya hiçbirşey" olarak tanımlayan yazar Balzac ın hayatına baktığımızda tipik bir mani karakterini görebiliriz. Yaşamındaki tüm faaliyetlerini; aşırı uçlarda gerçekleştirdiğini söyleyen ve hayattaki beklentileriyle ; gerçek hayattaki realite arasında kaotik bir çıkmazda olduğunu aktaran yazarın; eserlerini genelde kendini depresyondan korumak için ortaya koyduğu fikrini akıllara getirebilmektedir. Yapılan araştırmalara göre yaratıcılığın bipolar hastalarının; hastalıklarının ilk dönemlerinde en üst düzeyde olduğunu fakat hastalığın ilerleyen evrelerinde giderek azaldığını göstermektedir. Bazı araştırmacılar; duygudurum bozukluklarıyla yaratıcılık arasındaki ilişkiyi; kişinin yaratıcılığını köreltmeden; çektiği acılardan kurtarabilecek bir tedavi yöntemi bulma amacıyla incelemeye karar vermiştir. Yaratıcılık düzeyinin mental (zihinsel) “illetlerle” olan bağlantısını savunan görüşlere karşı; “Byronik çilelerin” yalnızca bazı koşullar; kişiler ve atıfların var olduğu durumlarda yaratıcılığı doğurup tetikleyeceğini söyleyenler de vardır. Bu nedenle; akıl hastalıkları; kişilerin yaratıcı olabilmeleri için ödemeleri gereken bir bedel olmaktan çıkar. Kişinin duygu durumundaki bozukluklar; yaratıcı faaliyetler için olması gereken bir durummuş gibi görünse de; bunun yegane kaynağı değildir. Harvard Üniversitesi öğretim üyesi psikiyatrist Albert Rothenberg; yaratıcılığı kapsamlı bir şekilde tarif etse de yaratıcılık ve belli patolojiler arasında güçlü bir bağın olduğu tezini hiçbir zaman savunmamıştır. Rothenberg e göre yaratıcılık patolojik bir rahatsızlığın değil; sağlıklı düşünmeyi gerektiren bir sürecin parçasıdır. Rothenberg’e göre kişide hakim olan benmerkezcilik; onu sosyal düşünme becerisinden uzaklaştırarak ortaya koyduğu eserin yaratıcı görünümünü kısıtlar. İçgüdüsel dinamiklerin baskısı; çoğunlukla sanat eserinin sunulduğu kişilere duyguların ifade edildiği sanatsal düşünce tarzını gölgelemektedir. Bir sanat eserinin üretilmesi sürecinde olması gerekli ve faydalı olan eseri tekrar gözden geçirme işleminin benmerkezci yapının hakim olduğu bir bireyde veya kişinin içsel yaşantılarına gömülmüş olduğu duygu durum bozukluklarında mümkün olmamaktadır. Bu da kişiyi sanatsal beceriden uzaklaştırmaktadır. Duygudurum bozukluklarının tüm kültür ve toplumlarda görülebildiğini ve tedavi edilmediği takdirde intiharla sonuçlanma riskini taşıdığını belirtmek gerekir. Lityum tedavisiyle gözle görülür düzeyde olumlu gelişme görülmektedir. Duygu durum bozukluklarının koruyucu bir yaklaşım olarak kronik bir evreye girmeden tedavi edilmesi; önleyicilik açısından önemlidir. Bu tedavi süreci aslında aşamalı olarak üç ayrı tedavi sürecini içinde barındırmaktadır. Depresyon ve maninin tedavi edilmesinin yanı sıra duygu durum ataklarının tekrarını önlemeye yönelik tedavi.