Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Depresyon

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Tıp literatüründe depresyonu ilk kez tanımlayan Hippokrates (İ.Ö.460-357) depresyon tablosunu; kara safra fazlalığı ile açıkladığı için “ melaine chole “ olarak adlandırmıştır (Yeşilbaş; 2008). Galen’e göre melankoli “ korku ve depresyon; yaşamdan hoşnutsuzluk; tüm insanlardan nefret” ile kendini göstermektedir (Yeşilbaş; 2008). E. Kraepelin (1856-1926) için klinik depresyonun çekirdek patalojisi; duygudurumda çökme ve fiziksel ve zihinsel süreçlerdeki yavaşlamadır (Yeşilbaş; 2008).

Öztürk; depresyonu ( ruhsal çökkünlük); üzüntü; durgunluk; isteksizlik; karamsarlık; suçluluk; yetersizlik ve küçüklük duyguları; sıkıntı; uyku bozukluğu ile beliren bir rahatsızlık olarak tanımlamıştır (1998; s. 81).

Cicchetti ve Toth’a göre (1998) depresif duygudurumu bozukluğu gösteren kişilerde; bilişsel; sosyo-duygusal; temsil edici ve biyolojik sistemlerde farklılaşan düzeylerde sapmalar görülmekte ve aralarında tutarsız bir organizasyon ya da patalojik yapıların bir organizasyonu (depresotipikorganizasyon) vardır (Tuzcuoğlu ve Korkmaz; 2001).

Depresyonu Açıklamaya Yönelik Kuramlar ve Modeller

Davranışçı kuram


Richard L. Solomon’un ruhsal hastalıkların etyolojisini açıklamaya dönük deneysel modellerle hayvanlar üzerinde kontrollü çalışmalar yaptığı laboratuarında çalışmaya başlayan Martin Seligman (1967); denek köpeklerin asıl öğrenmeleri istenen şeyi değil kazara başka bir şeyi; çaresizliği öğrenmiş olabileceklerini; atlasalar da; havlasalar da; koşsalar da sonucu hiçbir şeyin değiştirmeyeceğini öğrendiklerini; bu nedenle de artık herhangi bir eylemde bulunmadıklarını; insanlardaki çaresizlik duygularının da böyle bir modelle açıklanabileceğini belirtmiştir (Türkçapar ve Sargın; 2012).

Abramson; Seligman ve Teasdale (1978) Öğrenilmiş Çaresizlik kuramını geliştirmiştir. Bu görüşe göre depresyonun oluşumu çocukluktan beri karşılaşılan acılı uyaranlardan kaçmayı; kurtulmayı bilmeme ve çaresiz kalma durumu olarak açıklanmıştır(Dilbaz ve Seber; 1993). Costin ve Draguns‘a göre (1989) depresif birey genelde başarısızlık nedeniyle içsel; değişmez ve genel nedensel yüklemeler yaparken; başarıda ise dışsal; değişebilir ve özel nedensel boyutta yüklemeler yapmakta; uygunsuz ve yetersiz etkenlerin pekiştirilmesi bazı destekleyici etkenlerin geri çekilmesi sonucu ise depresyon gelişmektedir(Dilbaz ve Seber; 1993).

Bilişsel kuram

Psikodinamik bir terapist olan Albert Ellis (1994); hastalarının çok iyi içgörü kazanmalarına rağmen psikodinamik terapiyle çok fazla değişmediklerini ve dinamik terapide eksik olan şeyin bilişlerin dikkate alınmaması olduğunu fark ettikten sonra terapinin odak noktasının bireyin düşünceleri ve inançları olduğunu söylemiştir(Türkçapar ve Sargın; 2012). Bu adım bilişsel terapinin doğuşuna sebep olmuştur.

Türkçapar ve Sargın’a göre (2012); psikanalizin depresyonla ilgili öfkenin içe dönmesi varsayımının geçerliliğini bilinçdışı materyali elde etmek için uygun bir araç olan depresif hastaların rüya içeriklerini inceleyerek göstermeyi planlayan Aaron Temkin Beck (1967); ulaştığı sonuçtaki kötü hissetme arzusunun deneysel olarak elde ettiği bir bulguya dayalı olmaması karşısında tercihini kuram yerine yöntemden yana koymuş ve bu seçim bilişsel terapinin ikinci kez doğuşuna yol açmıştır.

Beck’ in geliştirdiği bilişsel kuramda (cognitive theory) depresyon zihinsel bir rahatsızlık olarak ele alınmaktadır. Beck’in depresyon kuramına göre bilişsel üçlü; şemalar ve bilişsel hatalar depresyonu şematize eden kavramlardır(Dilbaz ve Seber; 1993).
Bilişsel üçlü kişinin kendisi; çevresi ve geleceği ile ilintili inançlarını kapsar. Depresyonda bu inançlar olumsuzdur. Beck’e göre (1979) kişi kendini yetersiz; değersiz; hayal kırıklığına uğratan biri olarak; çevresini ve dünyayı güvenilmez ve ona yardım etmeyenler olarak değerlendirir; geleceğinden ise umutsuzdur(Dilbaz ve Seber; 1993).

Beck (1970); depresyonda olumsuz düşünce yapılarının; kişiye özel gizli şemaların etkin hale gelmesinden kaynaklandığını öne sürmekte ve bu şemaları; “organizmayı etkileyen uyarıcıyı perdelemek; kodlamak ve değerlendirmek gayesini taşıyan” yapılar olarak tanımlamakta; uzun zaman potansiyel olarak bekleyen uyumsuz şemaların depresyon şeklinde aktif hale geldiğini ve bu süreçte olumsuz içeriğin hastanın düşünmesini ve işleyişini yönettiğini belirtmiştir (Leahy; 2004; s. 112).

Gökçakan ve Gökçakan’a göre bilişsel süreçler [cognitive processes] kişinin nasıl düşündüğü ile ve bilişsel sistemin otomatik süreçleri ile ilgilidir ve bilgi süreçleri; araştırma ve depolama mekanizmalarını; çıkarsama ve hatırlama süreçlerini içerir(2005). Çoğu durumda kişiler; bilginin nasıl kazanılıp geliştiğine; zorlayıcı bir durumda nasıl karar verildiğine ya da bilgiyi ve olayları nasıl hatırladığına dikkat etmezler; ama aslında bunlar çok iyi prova edilmiş; tekrarlanmış rutinlerdir ve kişi bunları otomatik olarak yapar(Gökçakan ve Gökçakan; 2005). Depresif kişi olumsuz inançlarını bu sayıltılara göre belirlemektedir. Bilişsel şemalar olarak adlandırılan bilişsel yapılar; kişinin olayları ele alışını ve yorumlayışını etkileyen varsayımlardır(Gökçakan ve Gökçakan; 2005).
Depresif kişilerin gerçekle uyuşmayan mantıksal hataları vardır. Beck bunlara bilişsel çarpıtmalar ismini vermiştir. Bunlar olumsuz duygudurumla bağdaşan bilinçli ve kendiliğinden oluşan düşüncelerdir. Leahy’e göre (2004) bunlar; beyin okuma; falcılık; felaketçilik; etiketleme; olumlu şeyleri önemsememe; olumsuz filtre; aşırı genelleme; iki uçtan birinde düşünme; olması gerekenler; kişiselleştirme; suçlama; haksız mukayese; pişmanlık yöneltme; ya şöyle olursa; duygusal muhakeme; kurtulma yetersizliği; yargı odaklanması olarak adlandırılmıştır(s. 29).

Psikanalitik kuram

Psikoanalitik kurama dair ilk bilgilere Freud’ un “Yas ve Melankoli” eserinde rastlanmaktadır. Freud; yas olayı ile melankoliyi karşılaştırırken; melankolide gerçek bir nesne kaybının olmayabileceği üzerinde durarak yastan farklı olduğunu belirtmiş; depresyonda gerçek ya da bilinçdışı nesne kaybı olduğunu; içe yansıtılan olumsuz duyguların ve düşüncelerin bireyin özsaygısını düşürdüğünü ve katı üstbenliğin saldırganlık dürtülerini kendine yöneltmesi sonucu depresyonun görünümünü oluşturduğunu belirtmiştir(Dilbaz ve Seber; 1993).

Bibring’ e göre (1953) ise her kişide olan benliğin değerli; sevilen; tanınan; güçlü; üstün; güvenli; iyi ve seven olmak gibi narsisistik ereklerinin gerçek ya da bilinçdışı gerçekleşmeyeceğine dair çaresizlik duygusu depresyona yol açar(Öztürk; 1998; s. 82).

Biyolojik kuram

Yemez ve Alptekin; depresyon etyolojisinde özellikle norepinefrin ve 5-HT etkinliğinde azalma; serotoninin temel metaboliti olan 5-hidrosiindolasetik asit düzeyinde düşme; dopamin düzeyinde düşme; kolinerjik/noradrenerjik denge bozukluğu hipotezine göre bu nörotransmitterler arasındaki denge (depresyonda kolinerjik etkinlik lehine) bozulmakta; serum kortizol düzeyi yüksekliği; büyüme hormonu salgılanmasında azalma; nokturnal mealatonin düzeyinde düşüklük; caudate çekirdeklerde ve frontal lobda küçülme; serebral kan akımında azalma olduğunu belirtmiştir(1998).