Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Kendine Yaklaşamayan Başkalarına Yaklaşamaz

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
KENDİNE YAKLAŞAMAYAN BAŞKALARINA YAKLAŞAMAZ

Bir ilişkide ortaya çıkan sorunlarda mantığa bağlı kalarak mı yoksa duygularla mı karar vermeli? Duygular; düşünceden bağımsız mıdır? Yoksa duygularımız; düşüncelerimiz tarafından mı yönlendirilir? Mantıklı olmak duygulardan uzak olmak anlamına mı gelir? Ya da duygularla hareket etmek düşünmeyi devreden çıkarmayı mı gerektirir?
Özür dilemeyi bilmemek mi; özür dilemeyi kendine yakıştıramamak mı?
İnsanların bir kısmı kendilerini anlama çabasıyla ya da ilişkilerinde sorunlar baş gösterdiğinde yukarıdaki sorularla kendilerini anlamaya ve yasadıklarını anlamlandırmaya çalışırlar. Bu durum az önce de bahsettiğimiz gibi ilişki sorunları belirince ya da bazı yaş dönemlerinde ortaya çıkabilir. Yetişkinin zaman zaman aklını karıştıran bu durum bir süre sonra soru sormaktan vazgeçmekle karakterizedir. Çünkü kendini anlamak ve kendi üzerine düşünmek zordur. ‘Çok fazla düşündüklerini söyleyenler acaba her zaman düşünmenin hakkını veriyor olabilirler mi; yoksa kuruntulama ve kurgulamadan öteye gidemiyorlar mıdır?

İnsanın kendisi; benliği bir labirenttir fakat her labirentin bir çıkışı vardır; sonludur; sonlanır ve anlamlanır. Anlam bulmak nedir? ‘’Anlayınca ne işe yarayacak; çok düşünmek iyi değil; bir şekilde yaşıyoruz’’ demek; kişinin yaşamın belli virajlarında ya da yokuşlarında kendilik yapılanmasının ve bu yapının sağlamlığını sorgulamasının bir öneminin olmadığına dair kendisi ikna etmesi demektir.

Bu yüzden bazı insanlar düşünmeyi sevmezler; daha çok dürtüsel davranırlar ve haz ilkesiyle hareket ederler. Bu insanların bir kısmı ise düşünüyorlarmış gibi yapıp olabildiğince haz ilkesinden uzak durup bedel ödememeye çalışırlar; ‘’yaşamazsam; zevk almazsam acı çekmem ‘’ gibi bir düşünce kalıbını otomatikleştirirler. Sanki zevk almak bir bedel ödemeyi gerektiriyormuş gibi. Dürtüsel davranmak gibi; dürtüleri bastırmak ve onların arkada; fonda hep var olacak seslerini susturma çabası da aynı sonuca yol açar. Dürtüselliğin sonu yıkıcılık; dürtüyü bastırmanın sonu yine yıkıcılık ama bu sefer çevreye değil de kendine; kendiliğedir.

Dürtüsel davranan insanlarda düşünce kısa devre yapar ve her kısa devrede sistem dolaylı olarak hasar alır. Pişman olunacak kararlar; yanlış tercihler bunun sonuçlarıdır. Dürtülerini bastırma yoluna gidenler ise sürekli yukarıdaki sorularla mücadele ederler; cevap bulmaya çalışırlar; onlarda ise düşünmekten -ki bu genelde karar aşamalarında olur- karar veremez; hareket edemez hale gelirler. Karar aşaması onlar için en zor yaşamsal durumlardır. En sonunda karar alırken ya başkalarına sorarak karasızlıktan kurtulurlar ve böylece yanlış kararın sorumluluğunu almazlar ya da hareketsiz kalmayı tercih ederler.

Dürtüsel bastırmanın sonunda (bu geçmişten gelerek devam eden bir süreçtir; kişi bu bastırma davranışını yetişkinlikte öğrenmez) kişide duygusal kuruluk; hissetmeye karşı direnç; ilişkisel katılık; hissizlik; karşısındakini tanıyıncaya kadar soğuk ve isteksiz bir tutum(ötekiler genelde bu insanları ilk başlarda kendini beğenmiş olarak tanımlarlar) ; katı düşünce ve ötekine bağlanmada problemler ve daha bir sürü sorunlar yaşarlar.
Her iki grup da kendilerine yaklaşmaktan korkarlar. Kendine yaklaşmak ise kendini anlamak için motivasyon; kendi davranışlarını değerlendirebilme; karşıt düşünceyi kabul edebilme ya da en azından karşıt düşüncenin de doğruluğu ya da yanlışlığı üzerinde düşünebilmedir. Kendine yaklaşamayan ötekine yaklaşamaz.

Dürtüsel bastırma sonucunda bireyler genel itibariyle stabilizasyonu tercih edip; değişiklikten pek hoşlanmazlar. Değişiklik onlar için farklı bir durum ve duyguların canlanması olabilir. Duygusal ilişkilerde ; bir ötekinin varlığından ötürü kontrolün azalması ile endişe ; kaygı kaçınılmaz olur. Ötekini sürekli kontrol altına almaya çalışırlar; bunaltırlar (kendileri de bunalır ve yorulur).

Duygusal izolasyon yaşayan ve katı düşünce sistemine sahip insanların etrafa karşı ciddi güven sorunları vardır. Bir insanların çevreye güvensizliği kendilik değerinin düşük olmasının etkisiyle kendilerine yöneliktir.

Katı düşünce sistemine sahip insanlar sürekli huzursuzluk yaşayan ve adeta kaygıyla beslenen insanlardır. Sürekli kaygıları nesne değiştirir. Adeta hayattan tat almamaları gerekir. Danışanlardan birinin bir aktarımı bunu doğrular. ona göre ‘’ mutlu olursam daima ardından bir mutsuzluk ya da kötü bir olay gerçekleşebilir; ama mutsuz olursam devamında sürpriz yoktur; çünkü zaten mutsuzum’’.