İnsan sosyal varlıktır; her birimiz bir gruba aitiz ve öğle hissetmek isteriz. Yeni bir sosyal ortama ilk defa girdiğimizde; iş görüşmesine gittiğimizde; sunum yaptığımızda; flört yaptığımızda hemen hemen bir çoğumuz kaygı; korku hissederiz. Bazılarımız bunu sık-sık yaşasakta bazılarımız bunu nadiren hissederiz. Burada önemli olan kaygımızın ne kadar kontrol altında olmasıdır; yani biz mi kaygını kontrol ediyoruz; yoksa kaygı mı bizi? Kişi kaygılandığı bir ortamda bulunduğunda bir zaman sonra duruma alışır ve kaygı kontrol edilir bir hale gelir. Kişi ortamda kalmağa devam ettikçe kendisini kaygısı ile yüzleştirir ve kaygısında kademeli olarak azalma olduğunun kendisi de farkına varır.
İşlevsel olmayan sosyal kaygıları olan kişilerde ki durum kaygı yaratan faktörlerin sayısı; duruma girmeden önce ve o sırada yaşanan kaygı yoğunluğu ve bunun süresi; kaygının kişinin yaşamı üzerinde etkisi açısından farklılık gösterir. Burada bilmeniz gereken şey aslında kaygının normal bir duygu olmasıdır. Kaygısız insan da kaygılı insan gibi sosyal sorunlarla yüzleşiyor ve onların da zaman zaman yardıma ihtiyaçları oluyor. Burada önemli olan tutum kaliteli yaşamak adına ikisinin ortasını bulmaktır.
Sosyal Kaygı ‘ın tedavi aşamasında danışanın korkularından kaçmak yerine savaşmasını istiyoruz. Çünkü bu durumda kişinin kaçması için hayati bir tehlike yoktur; o yüzden kişi savaşarak korkularını yenmelidir. Daha önce de belirtiğimiz gibi sosyal kaygı normal bir duygudur; ve onu ortadan tamamen kaldırmak mümkün değil ve kaldırarak danışan için yeni bir rahatsızlık oluşturmak hedefimiz değildir. Dolayısıyla tedavideki beklenti kaygının tamamen ortadan kalkması olmamalıdır. Buradaki amacımız; kaygı duyulacak durumları ve kaygı düzeyini çoğu insanın deneyimlediği düzeylere çekmektir.
Klinik alt tipleri:
Özgül Tip: sadece belirli ve ya özel bazı durumlarda (örneğin: kitle önünde konuşma) anksiyete belirtileri yaşanır.
Yaygın Tip: çok sayıda sosyal ortamda anksiyete belirtileri yaşanır. Kişi böyle ortamlara girince her kesin onu izlediğini; ona baktığını; kendisi ile alay ediyorlar ve ya en ufak yanlışında onunla alay edeceklermiş gibi hisseder:
toplum önünde konuşamama;
umumi tuvaletleri kullanamama
toplu yemek yenen yerlerde yemek yiyemememe;
arkadaş grubunda sohbete katılamama
karşı cinsten biriyle sohbet edememe
başkalarının yanında soyunma gibi ortamlardan çekinme (spor salonu; terzi; doktor ve s.)
Performans Tip: Sadece kişinin bir performans göstermesi gerektiği ortamlarda ortaya çıkar; örneğin; sınava girme; sahneye çıkma
Sosyal Fobinin Belirtileri Nelerdir?
SF’de korkulan durumla karşılaşıldığında bedensel belirtiler ortaya çıkar. Bunlar yüz kızarması; terleme; ağız kuruluğu; çarpıntı; nefes kesilmesi; nefes darlığı; mide barsak sisteminde rahatsızlık; diyare; kas gerginliği; titreme gibi. Bu sırada kişi aklından geçen düşünceler “güçsüzüm; yetersizim; çirkinim; beğenilmiyorum; sevilmeye layık değilim; hata yapmamalıyım; mükemmel olmalıyım; kaygılı olduğumu belli etmemeliyim; rahat davranmalıyım; kusursuz görünmeliyim; herkesin beğenisini kazanmalıyım” şeklinde olur ve yaşadıklarının insanlar tarafından algılandığını düşünür. Bu düşünceler sonrasında oluşan kaçınma belirtileri ise korkulan ortama girmeme; korkulan ortamı terk etme; göz temasından kaçınma; ilgisiz şeyler düşünme şeklinde olabilir.
NEDENLERİ?
Sosyal fobide kalıtsal geçişin rolü çok güçlü olmasa da vardır. Akrabaları arasında sosyal fobik olan kişilerin bu hastalığa yakalanma riski bir miktar daha yüksektir. En önemli etmenlerden biri beyinde bir takım kimyasal ve elektriksel bozukluklar olduğudur; özellikle serotonin adı verilen bu kimyasal maddenin SF’lilerin beynindeki oranının normalden az olduğu veya iletimde aksaklıklar bulunduğu ileri sürülmüştür.
Ayrıca zihinsel altyapısı önceden hazırlanmış olan SF bazen belirli bir olaydan sonra gün yüzüne çıkmış ve örseleyici bir yaşantı ile koşullanarak yerleşmiş olabilir. Örneğin öğrenci sınıfta ders anlatırken bir hata yapmış ve arkadaşları ona gülmüştür. O da küçük düştüğünü; rezil olduğunu düşündüğü için utanç hissine kapılmış ve bedensel belirtiler göstermiştir. Bir dahaki sefere ders anlatmak için yine tahtaya çıktığında önceki deneyimi olumsuz beklentilere yol açacak; bulunduğu ortam duygularını tetikleyecek ve belirtiler ortaya çıkacaktır.
Çocuk yetiştirme biçimi de hastalığın oluşmasında önemli etmendir. Genelde aşırı koruyucu; ya da reddedici; duygusal sıcaklıktan yoksun veya duygusal problemler yaşayan bireylerin çocukları; katı anne babaların çocuklarında SF gözlemleniyor. Bazen çocuktan yüksek beklentileri olduğunda bunlara ulaşılamayınca çocuk cezalandırılabilir; böylece başarısızlık korkusu gelişebilir. Tanıdık olmayan ortamlara; insanlara ve nesnelere aşırı korku duyma olarak tanımlanan davranışsal kitlenmenin; SF gelişiminde öncül belirti olduğu söylenmiştir.
SOSYAL FOBİ NASIL TEDAVİ EDİLEBİLİR ?
SF tedavisi olan bir hastalıktır. Her şeyden önce gerçekçi beklentiler içinde olmak gerekir. Beraberinde diğer psikiyatrik hastalıkların olması; başlangıç yaşının erken olması; kişinin tedavi isteği gibi bir çok etken tedavinin başarısını etkilemektedir.
SF’de psikoterapi - konuşmaya dayalı ruhsal tedavi uygulanır. SF’de en sık uygulanan terapi şekli Bilişsel ve Davranışçı Terapidir. Bilişsel terapide kaygı duyguları ve bu kaygıya karşı oluşan bedensel tepkileri tanıma; kaygı doğuran durumlardaki düşüncelerin ne olduğunu anlama; bunlara karşı başa çıkma stratejileri geliştirme gibi aşamalar vardır. Davranışsal terapide ise model olma; yakınmaların üstüne gitme; belirtileri daha net algılayabilmesi için rol oynama; gevşeme eğitimi; sosyal beceri eğitimi gibi her hastada farklı uygulanabilecek yöntemler vardır. Ayrıca aile ve grup terapisi de uygulanabilir.
Kaynakça:
National Institute for Health and Care Excellence; 2013. Social Anxiety Disorder.
Türkiye Psikiyatri Derneği. Sosyal Fobi
National Institute for Health and Care Excellence; 2013. Social Anxiety Disorder.
Türkiye Psikiyatri Derneği. Sosyal Fobi