Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Başarmak Nefes Alıp Vermektir

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
“Hayata karşı ilk küskünlüğümüz yanımızda sandığımız kişileri; karşımızda görmemizle başlar.” der; Çehov. Kendimizin yanımızda olduğumuzu varsayarız. Aslında birçoğumuz çoğu zaman; bazılarımız bazı zamanlarda kendimizin karşısında olabiliriz. Belki de bizi durduran biziz. Farkında olmadan ve belki de ısrarla yapıyoruzdur; kendimizin karşısında durmayı.
Elbette hayatın istemediğiniz yanları var; tıpkı kendimizde; en sevdiğimiz arkadaşta istemediğimiz yanlar olduğu gibi. Hayatınızda neleri istemediğinizin farkında olun ve onları da kabul edin. Kendinizin bir kısmından vazgeçmeyin. Kendinizin bir kısmından kolayca vazgeçmeyi sadece daha iyiye yönelmek söz konusu olduğunda deneyin.
Yaşamda ilerlemek; zihninde; bedeninde; kalbinde yer tutmuş yüklerden kurtulmakla mümkündür. Bunun için affetmelisin; dünkü seni; bugünkü seni; yarınki seni affetmelisin. Affederek özgürleşir; en iyi performansa odaklanabilirsin. Carl Rogers’in dediği gibi; “Kendini olduğun gibi kabul ettiğinde; değişmeye de başlarsın. Ama unutma; kendin olmaktan çıktığında çürümeye de başlarsın.”
Hayat bir etkileşim platformu! Yaşama karşı duruşun ne ise; yaşamın sana karşı duruşu da öyle olacaktır. Yürekten; yüreğinden ne veriyorsan onu alırsın. Şu an bir şeyler yaşıyorsun; bir anın içindesin. Yaşadığın şey anlamlı mı? Anlamlıysa; devam et. Yakınma. Hayata tutunacak bir dal bulmuşsun. Daha ne olsun? Elimizdekiler kıymetsiz mi? İçinde bulunduğun anı; sahip olduklarını; şuan ki seni değersizleştirdiğinde; bir değer üretmekten; değerli olana yönelmekten vazgeçtiğinin farkına var. Yarın değerli olacaksa; şuan sen değerlisin; içinde bulunduğun zaman değerlidir. Hayat böyle bir şey işte; ne verirsen; aynaya nasıl bakarsan öyle görünüyor; öyle oluyorsun.
Bir şekilde akıp giden hayat ırmağın var. Bu ırmağın akışının farkında ol. Şu an sen yaşamın içindesin; yaşıyorsun. İçinde olduğun anın farkında ol. Bununla birlikte hepimizin ulaşmak istediğimiz bir okyanus var. O okyanusa ulaşmak için bir yola çıkmışız. Yanı bir bütünün parçasıyız. Bütünün parçasıyız ama aynı zamanda kendi içimizde de bir bütünüz. Bütünün parçası olmak bir eksiklik değil. Hayat bir bütünleşme; katlanarak büyüme hengâmesi. Bu hengâmenin içinde anı unutma; bir nehir olarak içinden geçtiğin toprakların tadını; kokusunu hisset. Her nehrin yatağında kayalar; çukurlar vardır. Senin de olacak. Kayalara takılıp kalma; üzerinden atla; yanından dolaş ve yoluna devam et. Zaten sen dursan da yaşam durmuyor. Yaşamı durduramazsın ama yaşamın içinde nelerin olacağına etki edebilirsin. Bir okyanusumuz var; yalnız değiliz işte. Yalnızlık; değersizlik ve çaresizlik getirir. Biz yalnız değiliz; bir okyanusumuz var. Adını; yüzünü bilmediğimiz milyarlarca yaşamdan biriyiz; onlarla beraber insanız; bu çağın; bu zamanın çocuklarıyız…
Öteden bir ses var; “Ömür dediğin nedir ki?” diye soruyor. Eyvallah; diyorum. Ne demek istediğini anlıyorum. Elbette sende anlıyorsun. İşte bu yüzden hayallerinin peşinden gitmelisin. Korkularını bir süreliğine bırak. Onlar senin umutlarını tüketerek beslenirler. Bu yüzden senin onlarla bir işin olmamalı. Onlar asla sana yardım etmeye çalışmaz. Sana yardım edecek; sana “yürü” diyecek olan hayallerindir. Bir yazar diyor ki; “Korkularımızın hepsi varsayım; gerçekleşmeyenle bugünümüzü kirletiyoruz; ruhumuzu; zihnimizi; bedenimizi hırpalıyoruz.” Evet; işte böyle; tam olarak bunu yapıyoruz. Kendi hayatımızın içine ayakkabılarımızı siliyoruz. Sonra dönüp şansızlıktan yakınıyoruz; kaderimize ağlıyoruz.
Bir yola çıkmışsan önce yürüyeceksin; sadece yürüyeceksin; yanı adım ve adımlar atacaksın. Adımını yere sabitleyerek yürüyemezsin. Demek istediğim şu ki; bir şeyi başarıp başaramayacağını denemeden bilemezsin. Hâlbuki sen kaybedeceğine inandırmışsın; senden bir şey olmayacağına; baharın gelemeyeceğine inandırmış; kendini korku çadırını kurmuşsun. İşte bu yüzden seni sınırlayan en büyük kuvvet korkularındır. Korkularına tutunarak ayakta kalamazsın. Bilakis düşmene sebep olan şey; en çokta korkularındır.
Ne diyorlar; “Düşmen oyunu kaybettiğin anlamına gelmez. Düştüğün yerde kalırsan kaybedersin.” hatırladın mı bu sözleri? Peki; biliyor musun; bunların hiç biri kuru bir laf değil. “Gerçek başarısızlık yapamamak değil; yapamayacağını sanmaktır.” dediklerinde; ne dediklerini zannediyorsun? Elli yedi sembolün bir araya gelmesiyle oluşan bir cümle gibi mi duruyor? Öyleyse sana bir hikâye anlatayım.
“Kızılderili bir çocuk büyükbabasıyla sohbet ediyordu. Ona “dünyanın içinde bulunduğu durum hakkında ne düşünüyorsun büyükbaba” diye sordu. Büyükbabası şöyle cevap verdi: “İki tane kurdun yüreğimde savaştıklarını hissediyorum. Birisi öfke ve nefretle; diğeri barış; sevgi ve bağışlamayla dolu.” “Hangisi kazanacak?” diye sordu çocuk. Büyük baba; “Hangisini besliyorsam o.” dedi.
Şimdi sen sor ve cevap ver; hangi sen kazanacak? Yarın hangi sen olacaksın? Olmaktan korktuğun sen mi? Olmak istediğin sen mi? Elbette bu soruları doğru ve hızlı bir şeklide cevaplayabilmenin yolu; kendini tanımaktan geçer. Peki; sen kendin hakkında ne biliyorsun? Bakıyorsun; ama görüyor musun? Kendini dinliyor musun? Kendinle empati kuruyor musun? Kalbini dinliyor musun? Artık aklının sesini biraz kısman gerektiği zaman gelmedi mi? Hiç düşündün mü; “İsminden harfleri çıkardığında senden geriye ne kalacak?”
Mevlana der ki; “Taş; mevsim bahar bile olsa yeşerir mi? Toprak ol ki; senden renk renk güller ve çiçekler yetişsin.” Hayatın sırrı; başarının sırrı burada gizli ve aşikâr; anlıyor musun? Aklınla değil; kalbinle yaşa; aklını kalbinin emrinde yaşat. Kendini sev; kendine merhamet et; kendine şefkat göster. Böylece kendini bil. Kendini bilirsen; bilinmesi gereken en önemli şeyi de bilirsin…
“Nasıl bir yaşam istiyorsunuz?” Aynanın karşısında geç ve gözlerinin içine bakarak; “nasıl bir yaşam istiyorum” sorusunun cevabını anlat. Duraksamadan; bocalamadan; kendini yalanlamadan anlat. Sonra bir daha bak aynaya ve “bu istediğin yaşamı elde etmek için ne yapacaksın; onu anlat.” Yaşam bir varlık; yokluk meselesi değil. Bir şekilde varız ve yaşıyoruz. “Kazanmak ya da kaybetmekten daha önemli bir şey var; inandığımız değerler uğruna mücadele etmek.” Dünyayı iki kutuptan ibaret görme yanlışına düşenlerimiz var. Sen düşme. Dünyanın giriş; çıkışı sadece bir kapıdan olmak zorunda değil. Hepimizin hikâyesi var; birbirinden farklı hikâyeler. Hepimizin içinde yaşama ve yaşam sonrasına dair kapılar var. Nasıl yaşarsak; öyle yaşamış oluyoruz. Her hikâyenin ana fikri bu.
Geceyi gündüzden ayrı sanmak; yanılmaktır. Gündüz gecenin diğer adı! Dikkat ettin mi; uyurken de nefes alıp veriyorsun; tıpkı gündüz yaptığın gibi. Nefes alıp vermekti; tüm mesele. Nefes aldığın sürece yaşıyorsun; yaşadığın sürece daha güzel yaşama ihtimali hep vardır; tabii ki gayretine bağlı olarak. Daha önce hiç denemediğimiz şeyler var; daha atmadığımız adımlar var. “Yalnızca güneşli günlerde yürüyen kişi amacına ulaşamaz.” dediklerinde sen de duydun değil mi? Elbette ki duydun. Öyleyse şunu da duymalısın: “Önemli olan yaşadığın sorunların sayısı değil; onların sana ne kattığıdır.” Farkındaysan hayatın her aşamasında ilk günkü gibiyiz. Hep düşe kalka yürüyoruz. Ve artık yalnız değiliz. Yaşamımıza devam ederken bize eşlik edenler olacak. Adına sevgi; cesaret ve başka şeyler diyecekler. Kiminle yürüdüğüne dikkat et; çünkü kiminle yürürsen onunla yoğrulursun.
“Başarmak nefes alıp vermektir. Nefes alıp verdiğin sürece umuda giden bir yol bulunur.”
Mehmet Polatoğlu / Psikolojik Danışman