Otizm açılımı kapsamındaki bozukluk ya da Otizm Spektrum bozukluğu kavramlarıyla tanımlanan; kısaca otizm olarak nitelendirdiğimiz nörogelişimsel bozukluğun nedenleri ve erken tanısı konusunda bu makalede pratik bilgiler sunmaya çalışacağız. Öncelikle otizm denilince aklımıza üç alanda yaşanan sorunlar gelmektedir:
İletişim
Sosyalleşme
Motor davranış
Otizm; her çocukta aynı şekilde yaşanmaz. Kimilerinde çok hafif seyrederken; kimilerinde ise çok ağır seyretmektedir. Böyle özel çocuklara sahip ailelerin ilk akıllarına gelen kendilerinden; kendi hatalı davranışlarından kaynaklanan bir sorun olabileceği şeklinde şüphedir. Bazı anne-babalar otizm konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları dönemde kendilerini suçlama eğilimine girebilmektedir. Hemen belirtmeliyiz ki otizm hatalı anne-baba tutumlarından kaynaklanan bir sorun değildir. Daha çok biyolojik faktörlerin egemen olduğu bir sorundur. Dolayısıyla anne-babanın bu tür bir duyguya kapılmasına gerek yoktur.
Otizm; kelime anlamıyla sosyal etkileşime girmemek; kendi halinde olmak demektir.
Otizm;
Sosyal etkileşime girme güçlüğü;
Dil gelişiminde gerilik;
Dili sosyal amaçlı kullanma güçlüğü;
Hayali oyun ve taklit beceriksizliği;
Israrlı tekrarlayıcı davranış örüntüleriyle karakterize’dir.
Belirtiler 30 ay öncesinde başlar. Erken tanınmasının tedavide büyük önemi olmasına karşın; genellikle 3-4 yaşlarında dil gelişiminde gecikme ile fark edilir.
Peki bu çocukları erken tanımak için nelere dikkat etmeliyiz?
Otistik yenidoğan:
Diğer bebeklerden farklı izlenim yaratır.
Annesine ihtiyaç duymuyormuş gibidir.
Kas tonusu gevşektir.
Normal bebekler gibi ağlamaz.
Genellikle iyi huylu bebek olarak tanımlanırlar.
İlk 6 ayda:
Normal bebekler gibi bir şeyler istemez.
Annesine karşı ilgisizdir.
Gülümseme; ağlama gibi ses çıkarma yoktur.
Oyuncaklarla ilgilenmez.
Kucaklanmaya uygun beden duruşunu yapamaz.
Kaldırılmayı beklemiyormuş gibi tepkisizdir.
Öpülmeye; sevilmeye ve kucaklanmaya kayıtsız kalabildikleri gibi zaman zaman tepki vererek protesto ederler.
Zaman zaman aşırı; nedeni anlaşılmaz ve rahatlatılmaz bir huzursuzluğu olabilir.
Göz ilişkisi kurmazlar.
1 yaşında:
Sosyal oyunlara katılamaz.
Sevgi gösteremez ve gösterilen sevgiyi anlayamaz gibidir.
Anne-babayla bağ kuramaz.
Diğer kişilere bağlanma geliştiremez.
Cansız nesnelere geliştirdikleri bağlanma; insanlara geliştirdikleri bağlanmadan daha belirgindir. Her otistik çocuk; bir veya daha fazla alanda ve belli yaşlarda bu eksiklikleri gösterir.
Otizmli çocukların dil ve iletişim güçlükleri:
Konuşma dilinin gecikmesi veya hiç gelişmemesi. Jest; mimik yok.
Başlatılan konuşmaya tepki vermez.
Gereksinimlerini karşılamak dışında iletişim amaçlı konuşmaz.
Yineleyici dil kullanımı. Ekolali.
Şahıs zamirlerini karıştırma. Kendinden 3. Kişi gibi bahseder.
Kelimeleri kendine özgü kullanma. Serçe parmağı; işaret kuşu gibi.
Mekanik ve tekdüze bir ses tonuyla konuşma gözlenir.
Nesneleri amacına uygun olmayan tarzda kullanırlar.
Aynılığın korunması için aşırı ısrar:
Çocuğun dil yetilerini etkileyen bir durumdur. Çevresel koşullarında değişiklik yapılmasına olağan dışı tepkiler verebilirler. Aynı sözcük veya sözcük grubunun kullanımı için ısrar edebilirler. Stereotipik; yineleyici davranışlar sıklıkla gözlenir. Parmak ucunda yürüme el çırpma; dönme vb.
Büyük bir gürültüye veya kendisine seslenilmesine işitme engelli gibi tepki veren otistik bir çocuk; kağıt hışırtısı veya başka bir odadan gelen müzik sesine dikkatini verebilmektedir.
Sıkça gözlenen diğer bir belirti de acıya; sıcağa ve soğuğa duyarsızlıklarıdır. Hiperaktivite; uyku ve yeme alışkanlığı problemlerine; kendine zarar verici davranışlara da sıkça rastlanmaktadır.
Otistik olguların %25-37’sine tıbbi bir durum eşlik etmektedir. %70-90 oranında otistik çocukların zeka işlevlerinin yeterli olmadığı görülmektedir. Akıl yürütme ve empati konularında sorunlar vardır. Çocuklar; eylem içinde anlarlar. Taklit oyunları ve rol alma oyunları çok önemlidir. Otistik çocuk; heyecanını; sıkıntılarını yavaşça dağıtacak duyumsal alan yeterli olmadığından diğer insanlarla bir arada olarak rahatlayamaz. Çevresinde dönerek; ritmik hareketler yaparak; bir nesneye yoğunlaşarak bu duygusal yüklerinden kurtulmaya çalışır.
PSİKO-EĞİTSEL YAKLAŞIM
Çocuğun ilgi ve ihtiyaçları gözetilerek yapılandırılmış beceri kazandırma eğitimleri önemlidir. Çocukların dili; oyun dilidir. Bütün çocuklar gibi otistik çocuklar da oyun aracılığıyla iletişim kurmayı tercih ederler. Oyun terapisi önemlidir. Anne-baba-çocuk birlikte oyun terapisine alınabilir. Yaşıtları ile bir arada olmasının sağlanabilmesi için bir kreşe veya ana okuluna gönderilmesi de tedavinin bir parçasıdır. Dil gelişimi hızlanır. Duygusal ve sosyal gelişimi desteklenmiş olur.
Otistik çocukların çoğu ilişki aramaz; kendi başlarına tekrar tekrar aynı davranışları yaparlar. Bu tablo anne-babayı ümitsizliğe düşürebilir; çabuk vazgeçmelerine yol açabilir. Oysa otistik çocukların görme; dokunma; işitme duyularının bir arada kullanıldığı sevgi ilişkisine ihtiyacı vardır. Örneğin;
Çocuğa dokunmak;
Onunla konuşmak;
Çevresinde olan biteni sade bir dille anlatmak;
Masal ve hikaye okumak;
Resimli kitaplara bakmak;
Eşyaların adını ve işlevini öğretmek.
Oyun alanı; oyuncaklar; yaşıtlarıyla birlikte olma; sosyal yaşamın bir parçası olma; çocuğun gelişimini hızlandırır.
Çocuğun ilişki biçimi ve oyunu tekdüze olsa bile bu oyun ya da ilişki şekli yetişkin tarafından zenginleştirilebilir. Çocukla iletişim kurarken ya da oynarken yüz yüze ve göz göze gelmeye çalışılmalıdır.
2-3 cümlelik hayali oyunlar 4-5 dakika sürdürülür. Dikkatini dağıtan faktörler giderilir. Oyun ve eğitim saatleri kısa sürelerde sık sık yapılır. abartılı mimikler ve tonlamalar dikkatlerini çeker.
Göz göze gelme; adı söylediğinde bakma sağlandığında ilişki kurma adına çok önemli bir mesafe kat edilmiş olur.
KURUMLARIN KOORDİNASYONU ÖNEMLİ
Bu çocuklar hem kreşe; anaokuluna hem de özel eğitim kurumlarına gittikleri için öncelikle bu kurumların iyi bir koordinasyon içinde olması gerekmektedir. Kimi zaman özel eğitim öğretmeni ile kreş; anaokulu öğretmeni birbirlerinin nasıl bir çalışma yaptığından habersiz olabilmektedir. Bu bilgileri çocuğun anne-babası bir şekilde iletse de bu bilgilendirmenin ne kadar faydalı ve yeterli olacağı da kuşkuludur.
Dolayısıyla bu durumdaki özel çocuklar için kurumların ortak hareket etmesi çok önemlidir.
Kimi zaman da anneler; çocuklarına duydukları aşırı şefkat ve koruma duyguları nedeniyle özellikle anaokulu ve kreş öğretmenleri ile gereksiz münakaşalara girebilmektedir. Anne-babalara önerimiz bu konuda öğretmenleri çok zorlamamaları yönündedir. Çünkü bu durumdaki çocukların sosyal etkileşim ve uyum için bu okullarda bulunduğu unutulmamalıdır. Yani kreş ve anaokulu çocuğun bu sorunundan ziyade toplumsal katılımı ve bol uyarıcıya maruz kalması anlamında önemlidir. Hiçbir ebeveyn öğretmenden bir özel eğitimci kadar etkili olmasını beklememelidir. Sınıfında bir ya da iki özel eğitime ihtiyacı olan çocuk bulunan bir öğretmen zaten yeterince zorlanmaktadır. Dolayısıyla ebeveynler olarak öğretmenlerimizin şevkini kırıcı tutumlardan uzak durmalıyız.
Hakan Tokgöz
Kaynaklar:
Aynur Pekcanlar Akay; Eyüp Sabri Ercan; Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları; Türkiye Çocuk ve Genç Psikiyatrisi Derneği Yayınları
Aysel Ekşi; Ben Hasta Değilim; Nobel Tıp Kitabevleri
DSM 5