Dünya ile ilgili; karşılaştığımız problemlerin ve bu problemler ile başa çıkma becerilerimizin temelinin çocukluk döneminde şekillendiğini düşünürsek; anne ve babalarının çeşitli zorluklar yaşayabilecekleri bu dönemle ilgili bilgilenmelerinin onlara önemli ölçüde yardımcı olabileceği düşüncesindeyim.
Doğdukları andan itibaren çocuklarımızla paylaştığımız her an onların kişilik özelliklerinde önemli rol oynamakta ve gelişimlerini birebir etkilemektedir. Bu nedenle ailenin özellikle bu ilk aylarda üstlenmiş olduğu sorumluluk; çocuğun ileriki yaşamı için ciddi önem taşımaktadır. Bebeklik döneminde doğuştan getirilen özellikler; çevre ile etkileşeceğinden; ilk aylarda bebekle güven verici ilişkiler kurmak bebeğin ileriki yaşamındaki ilişkileri için önemlidir.
İhtiyaçlarının anne ve baba tarafından sürekli ve tutarlı şekilde karşılanması; bebekte temel güven duygusunu geliştireceğinden; onun ileriki yaşlarında insanlara karşı davranış ve ilişkilerinin iyi yönde şekillenmesini ve yaşadığı olaylara karşı olumlu duygular geliştirmesini de sağlayacaktır.
Bebeğin ihtiyaçları karşılanırken elbette tutarlılık ve süreklilik önemlidir fakat çocuğun belli bir yaşa gelmesiyle; beklentilerinin karşılanması için beklemeyi öğrenmesi hem aile hem de çocuğun gelişimi için önemlidir.
Bir buçuk yaşından sonra ihtiyaçların kısa sürelerde bekletilerek karşılanması; bebeğe sabretmeyi öğrenmesinde yardımcı olabileceği gibi çocuğun kaygı ya da öfke duymadan sabredebilmesini ve ilerleyen yaşlarında da engellenmelere karşı daha dayanıklı olabilmesini sağlayabilecektir.
Bebekler dünyayı artık daha net algılamaya başladıklarında (bir buçuk - üç yaş arası) kendilerine bakım veren kişi olmadan da yaşayabileceklerinin ve ebeveynin isterse gidebileceğinin; gelmek istemezse de gelmeyeceğinin farkına varırlar. Bu her ne kadar fizyolojik bağımsızlık demekse de çocuk için bir bocalama dönemi olabilir. Dolayısıyla da çocuk için hem iyi hem kötü olabilir. Yine bu dönemlerde (bir buçuk - üç yaş); çocuğun dünya hakkındaki bilgisi arttıkça hem sosyal hem de fizyolojik becerileri de şekillenmeye başlar. Kendi başına yemeğini yiyebilir; tuvaletini kontrol edebilir; ayakkabılarını giyebilir ve hatta artık özerk bir birey olduğundan kendisine bakım veren kişiden uzak bir yerde oyun oynamak isteyebilir.
Bebeklikten çıkan çocuk; bir taraftan bir şeyleri başarmanın mutluluğunu yaşarken diğer taraftan da birtakım kaygılar geliştirebilir. ‘Yapabilirim” düşüncesiyle her şeyi kendi kendine yapmaya çalışan çocuk birden bire “Evet; ben artık yemeğimi kendim yiyebilirim; ayakkabılarımı kendim giyebilirim. Peki ya sevdiklerim bunları yapabiliyorum diye benimle eskisi gibi ilgilenmezse?” diye endişeye kapılıp; “ ...o zaman ben en iyisi bebek kalmaya devam edeyim” diye düşünebilir. Bu ve buna benzer durumlar çocuğa bakım veren kişi ve çocuk arasındaki ilişkinin ne kadar güvenilir olduğuna ya da bazen ikinci kardeşin dünyaya gelmesi ile artık eskisi gibi sevilmeyecek kaygısına bağlı olarak gelişebilir.
Eğer çocuğunuz böyle bir sürece girmişse; bu süreci biraz daha rahat geçirmesini sağlayabilmek adına bakım veren kişiye düşen görev; sabırlı ve sevgi dolu olmak çocuğa yapabileceklerinde destek olmak; kendisini daha iyi hissetmesini sağlamak ve en önemlisi yalnız olmadığını ve her koşulda sevildiğini belli etmektir.
Psikolog Zehra Ayça AYSEN
Bağımsız Psikologlar İnisiyatifi
Bağımsız Psikologlar İnisiyatifi; mesleğini sahiplenen; profesyonel ve etik ilkelere bağlı kalarak çalışan bir grup psikolog tarafından 22 Kasım 2009 tarihinde kurulmuştur. Okuduğunuz yazı; Bağımsız Psikologlar İnisiyatifi’nin toplumsal bilinçlendirme projesi dâhilinde kaleme alınmıştır.