Günümüzde psikolojik rahatsızlıklarda çoğu zaman yalnızca antidepresan kullanımı ile tedavi seçeneği ön plandadır; ancak bu tek başına yeterli olamamaktadır. Sadece antidepresan kullanımı ile tedavi yöntemini seçmiş insanlardan sıklıkla ‘‘Uzun zamandır kullanıyorum ancak pek faydasını görmüyorum’’; ‘‘Değişen hiçbir şey yok’’ gibi cümleleri duymaktayız. Bu durum antidepresan tedavisine karşı güven kaybına neden olmakta; bunun sonucunda bazı insanlar ilaç tedavisini kendi kendilerine(doktora danışmadan) kesmeyi tercih ederken; bazıları da ‘‘ya daha kötü olursam?’’ korkusuyla ömür boyu aynı dozda fayda gördüğünü düşünse de düşünmese de içmeyi sürdürmeyi seçmektedir. Hiçbir şeyin değişmediğini düşündüren en önemli etken: rahatsız eden problemlerin üstünü örtmek; sebep olabilecek birçok durum için hiçbir değiştirme çabası göstermiyor olmaktır. İlaç tedavisi kolay bir çözüm yolu gibi gelse de kimse ilaca bağımlı yaşamak istemez; ‘‘Ömür boyu ilaç mı kullanacağım?’’ antidepresan kullanan danışanlarım tarafından en sık sorulan sorulardandır. Sürekli olarak ilaç kullanmak çeşitli sebeplerden dolayı çok istenmemekte ve az da olsa iyi hissetme başladığında ilacı bırakma eğilimi ortaya çıkmaktadır. Bu isteksizlik sonucunda tedavi yarım kalmakta; tedavi o kadar da işe yaramıyor inancıyla kişi umutsuzluğa kapılmaktadır.
Her yaşanan sorun; içinde bulunulan koşullara göre ve kişiye özgü ele alınmalıdır. Bu değerlendirme sonucunda bireye bağlı olarak bazen sadece antidepresan kullanımı bazen yalnızca psikoterapi veya antidepresan artı psikoterapi kombin tedavi seçeneği önerilmektedir. Antidepresan kullanımı gerektiren durumlarda; psikolojik rahatsızlıklardaki semptomlar çok yoğun yaşanmakta iken psikoterapi süreci çok anlam ifade edemeyebilir; kişiye ulaşamayabiliriz. Bu durumda öncelik; bir psikiyatrist kontrolünde ilaç tedavisine yönlendirmektir. Örneğin; kişi kendisi ile ilgili; yaşamındaki ilişkiler ile ilgili sorunlar yaşıyor ancak değiştirmesi ve çözmesi gereken yollar varken bu durumların sebep olduğu mutsuzluğunu azaltmak istediği için ilaç kullanıyorsa ‘‘dert etmemeye’’ çalışıyorsa bu verimsiz bir tedavi seçeneği oluşturmaktadır.
PSİKOTERAPİ İLE DEĞİŞİM YOLCULUĞU
Psikoterapi; kişilerarası iletişim problemlerinin çözümlenmesi; bireylerin kendilerini keşfetme; anlama ve farkındalık gibi kişisel amaçlar doğrultusunda veya depresyon; kaygı bozuklukları gibi psikolojik rahatsızlıklarda başvurulan çeşitli yöntem ve tekniklerle yürütülen sistemli bir süreçtir.
Değişime giden kişiye özgü bir yolculuktur. Terapist ve danışanın etkileşimde bulunduğu; seans aralıklarının duruma ve kişiye göre belirlendiği bir hedef üzerindeki çalışmadır. Bu süreçte en sık karşılaşılan çekincelerden biri gizlilik ve güven endişesidir. Bireyler seanslarda belki daha önce kendilerine dahi söyleyemedikleri düşüncelerini; kimseye anlatamadıklarını paylaşırlar ve bu kişi için çok kolay olmadığından psikoterapi sürecine karar vermek önemli bir adımdır. Kişinin kendini rahat hissetmesi terapisti ile kurduğu bağ iyileştirici en önemli etkenler arasındadır. Kimileri ile ilk el sıkışmasında kurulan güven kimileri ile birkaç seans sonra gelişebilmektedir. Seanslarda anlatılan tüm bilgilerin gizlilik ilkesi gereği terapist ile danışan arasında kalacağına dair bilgilendirme yapılması güven oluşması bağlamında önem taşır ve danışanın ilk başvurduğu andaki kaygısını azaltmaya yardımcı olur.
Psikoterapi sürecinde; psikolojik rahatsızlıkların temelini oluşturabilecek geçmiş yaşantıların izleri; düşünce sistemleri; bastırılmış olan duygular üzerinde çalışılarak; farklı bir perspektif oluşturmak; kişisel farkındalığı geliştirmek ve davranış değişimleri sağlanmaktadır.
ANTİDEPRESAN KULLANIMI
Antidepresan ilaçlar; psikolojik rahatsızlıkların semptomlarını (belirtilerini) azaltıcı / giderici rol oynamaktadır. Probleme neden olan asıl konuyu çözmez; günlük yaşamınızı sürdürmeyi engelleyen iştahsızlık; uykusuzluk; en basit işlerinizi bile yapamayacak kadar isteksizlik; yorgunluk gibi belirtileri gidermek amacıyla psikiyatriste başvurularak kullanılmalıdır.
Yaygın olarak kullanılan antidepresanların uzun yıllar psikiyatrist kontrolünde olmadan kullanılması sakıncalıdır. Bir yakınınızın kullandığı ve iyi geldiği için tavsiye ettiği ilaç bir başka kullanıcıda hiç beklenmedik yan etkiler gösterebilir. Antidepresan ilaçların mutlaka bir psikiyatrist tarafından kişinin şikayetleri doğrultusunda durum değerlendirmesi sonucu uygun ilaç ve dozaj belirlendikten sonra kullanılması önerilmektedir. Psikiyatrist takibinde antidepresan kullanımını sürdürmek en etkin tedavi için büyük önem taşımaktadır.
Uzun vadeli ve kalıcı tedavi için ideal olan; yaşadığınız psikolojik rahatsızlıkların belirtilerinin tedavisi için psikiyatrist kontrolünde ilaç kullanıyorken; probleme neden olan durumlar; olaylar üzerinde değerlendirme biçiminiz; gözden geçirmeyi; başa çıkma stratejilerinizi arttırmayı; kendinize dair değişimleri sağlamaya yönelik psikoterapi süreciyle çalışmaktır.
SIK SORULAN SORULAR
Antidepresan tedavisine başlandığında ömür boyu ilaç kullanımına devam etmek gerekir mi?
Antidepresan kullanımını gerektiren belirtiler yaşandığında yaşam kalitesi azalmaktadır. Bu durumun iyileşmesi amacıyla psikiyatrist kontrolünde ilaç tedavisine başlanıp; kullanım dozu gerekli düzenlemelerle ayarlanıp belirli bir süre kullanım sürdürüldükten sonra uykusuzluk; iştahsızlık; isteksizlik gibi belirtiler ortadan kalktığında; ilaç tedavisi yine doktor kontrolünde sonlandırılabilmektedir.
ANTİDEPRESAN İLAÇLARIN YAN ETKİLERİ OLUR MU? YAN ETKİLER GÖRÜLDÜĞÜNDE NE YAPILMALIDIR?
Antidepresanların yan etkileri kişiden kişiye ve kullanılan ilaca ve dozajına göre yan etkiler değişebilmektedir. Antidepresan kullanımına yeni başlanıldığında alışma sürecinde bazı yan etkiler görülebilir. Bu durum ilaç kullanımına başlandığında ilk 15 gün içinde yaşanabilmektedir. Yan etki görüldüğünde antidepresan ilaç kendiliğinde bırakılmamalıdır; yan etkiler çok yoğun şiddette sürmekteyse mutlaka psikiyatriste başvurulmalıdır. İlaç kullanımına başlanmadan önce de doktorunuzdan oluşabilecek yan etkiler hakkında detaylı bilgi edinmekte fayda vardır. Olası durumlar konusunda bilgi sahibi olmak yan etki hissettiğiniz anda baş edebilmenizi kolaylaştıracaktır.
PSİKOLOG İLE PSİKİYATRİST ARASINDAKİ FARK NEDİR?
Günlük kullanım dilinde sıklıkla karıştırılan bu iki meslek dalı benzer çalışma alanlarına sahip olsa da aslında mesleki yetkileri bakımından farklıdır. Psikiyatrist; ‘‘Tıp Fakültesi’’ mezunu olup sonrasında ‘‘Psikiyatri’’ alanında ihtisas yapmış olan doktorlardır. Psikiyatrik hastalıklar ile çalışmakta tanı ve tedavisi için çalışmakta; ilaç yazma yetkisine sahiptirler.
Psikolog; üniversitelerin ‘‘Psikoloji Bölümü’’ nden mezun olarak yüksek lisansını tamamlamış kişilerdir. Birçok psikoloji yüksek lisans programı bulunmaktadır; Psikoloji yükseklisansı; Endüstri Psikolojisi; Adli Psikoloji; Gelişim Psikolojisi; Klinik Psikoloji gibi başlıcalarıdır. Yüksek lisans programını tamamlamış olanlar ‘‘uzman psikolog’’ olmakta; Klinik Psikoloji yüksek lisans programından mezun olmuş olanlar ‘‘Uzman Klinik Psikolog’’ ünvanını almaktadır. Yüksek lisans programlarında ‘‘Klinik Psikoloji’’ programı psikolojik rahatsızlıkların tanı ve tedavisi alanında çalışmak üzere teorik ve beceri kazandırmaya yönelik olan alandır. Eğitimini aldığı çeşitli psikoterapi yöntemlerini uygulayarak psikoterapi süreci ile danışanları ile çalışmaktadır. Yüksek lisans programı hangi alanda olursa olsun hiçbir psikologun ilaç yazma yetkisi bulunmamaktadır.
Ebru Özkurt Topcu
Uzman Klinik Psikolog / Aile ve Çift Terapisti