Destek Sitesi platformunda Uzman olmak ister misiniz?

Uzman olmak için Şimdi başvurun.

Duygularımız Kaderimizi Etiketler

Oluşturulma tarihi: 18.02.2025 22:13    Güncellendi: 18.02.2025 22:13
Mendil kutusundan bir mendil aldım ve yanağından aşağı süzülen gözyaşlarını eliyle silmeye çalışan hanımefendiye uzattım. Bu otuzlu yaşlarda ki kadının gözyaşlarının sebebi sevgilisi tarafından terk edilmiş olmaktı. “Allah kahretsin; yine o kazandı. İki sıfır öne geçti. Şimdi ben ne yapacağım?” diye yakınıyordu.

O gözyaşlarını silmeye çalışıp; yürek acısını danışma odamın ortasına boşaltırken düşüncelere daldım. Dejavu mu yaşıyordum. Bu hafta benzer sebeplerden gelen kaçıncı vakaydı? “Ben böyleyim; hep acı çekeceğim; hiç yüzüm gülmeyecek.” dedi; danışanım. Ona gerçeği anlatmaya karar verdim. “Evet; haklısın.” dedim. “Senin yüzün hiç gülmeyecek. Benzer acıları hep yaşayacaksın. Ama bu acıları bir başkası sana yaşatacağı için değil; sen istediğin için yaşayacaksın.” dedim. Hanımefendi şaşırdı. “Nasıl yani?” diye sordu. “Anlatacağım” dedim ve anlatmaya başladım.

Senin duygusal bağlanman; güvensiz duygusal bağlanma. Yaşamın ilk yıllarında anne ve babanla olan bir ilişki; bir bağlanma biçimin var. Yaşamın bu ilk yıllarında karşılanmayan ihtiyaçlar; tamamlanmayan geştaltlar var. Bu sebeple insanlar tüm yaşamları boyunca tekrar tekrar geriye döner ve bu ihtiyaçları gidermeye; geştaltları tamamlamaya çalışırlar. Eğer ihtiyaçlarını gidermeyen kişi baba ise; babanla benzer davranışlar sergileyecek birileriyle iletişime girersin…

Baba evinde şiddet gören hanımların; eşlerinden de şiddet görüyor olmaları tesadüf değil. Kadın erkekle olan şiddete dayalı ilişkiyi; farkına bile varmadan devam ettirir. Çünkü onun zihnindeki yaşam acıyla yoğrulmuştur. Acı; yaşamının merkezine oturmuştur. Kişi zamanla acıya bağımlı hale gelir. Acı dolu yaşamını beslemek için; ona acı yaşatacak durumların içine çekilir.

Mesela babasından köpek muamelesi gören bir kadın düşün. Bu kadın; kendisiyle insan insana iletişimde bulunan bir adamla evleniyor. Kadın çok mutludur. Ama bir zaman sonra eşini aldatmaya başlıyor. Bir taraftan da ölesiye korkuyor. “Eşim duysa beni öldürür. Eşimden ayrılsam gideceğim bir yerim yok. Onun gibi birine ihanet etmekten dolayı kendimi affedemiyorum.” ve benzeri ifadelerle suçluluk duygusunu dile getiriyor.
Bu kadının yaşadığı şeyin temelinde güvensiz bağlanma var. Babasından gördüğü muamele onun zihnine yerleşmiş ve zihinsel yaşam biçimi olmuş. Farkında olmadan babasından gördüğü muameleyi görmesini sağlayacak davranışlar içine giriyor. Sevgi arayışı içinde olduğunu zannediyor; ama aslında acı arayışı içinde. Bu kadının evi değişse de; kaderi değişmeyecektir. Kaderinin değişmesi için duygusal bağlanma biçimini değiştirmelidir. Bağlanma biçiminin güvensiz bağlanmadan; güvenli bağlanmaya dönüşmesi için uzman desteği almalıdır. Anne-babasıyla kurduğu ilişki biçimini yeniden yapılandırmalıdır.

Güvenli bağlanma; kadının yaşadığı negatif; travmatik duygulardan özgürleşmesi anlamına gelir. Hayatında olan insanlara ve kendisine güvenmesiyle romantik ilişkilere girebilir; yakın sosyal ilişkilerinden keyif alır. İlişkilerde muhtaç olduğu duygusunu değil; özgürce tercih ettiği bir şeyi yapıyor olma duygusunu yaşar. Dertlerini dile getirmek için değil; mutluluğunu dile getirmek için konuşur…

İşte bu yüzden bizim meslekte “çocukluğuna inelim” sözü meşhurdur. Bugünü anlamlı ve keyifli hale getirmek için; geçmiş yaraların açığa çıkarılması ve merhem sürülmesi gerekiyor. Şimdi senin geçmiş yaralarını deşme zamanı. Getir şu yaralarını; merhem sürelim. Yeniden çocuk olup; yeniden büyüyelim. Böylece “evler değişti de; kaderim değişmedi" psikolojisinden özgürleşelim…
Mehmet Polatoğlu / Pedagog - Psikolojik Danışman