Evlilik çok çeşitli ilişkileri içerisinde barındıran karmaşık ve kompleks bir sistemdir. Bu ilişkilerin şüphesiz ki en önemli olan kısımlarından birisi de cinselliktir. Cinsel ilişkiden doyum sağlamadan evlilikten doyum sağlanması tam olarak mümkün değildir. Bu bölümde cinsellik ele alınacaktır.
Cinsellik bizim gibi kapalı toplumlarda konuşulması “ayıp” ve “günah” kabul edilen; görmezden gelinen bir olgudur. Aile içerisinde çocuklara cinsel bilgi vermek bir yana bu konu hakkında soru soran çocuklar tenkit edilerek susturulma eğilimi içerisine girilir. Bu da cinsel açıdan bilgisiz bir şekilde evlilikler yapılmasına sebep olur. Özellikle erken boşalma ve vajinismus gibi çok sık rastlana cinsel işlev bozuklukları cinsellikle ilgili yeterince bilgi sahibi olunamaması sonucu ortaya çıkan problemlerdendir.
Erken boşalma; eşli cinsel ilişki sırasında; sürekli veya tekrarlayıcı biçimde; vajinaya girdikten sonra yaklaşık bir dakika içerisinde kişinin isteğinden önce boşalma örüntüsüdür (DSM-5: 212).
Kadın cinsel işlev bozuklukları arasında gösterilen içe girme bozukluğu DSM 5’de vajinaya girme ya da girme girişimleri sırasında pelviste belirgin ağrı duyma olarak tanımlanmıştır (DSM-5: 210).
Evlilik problemleri ile gelen danışanlardan bir çoğu cinsellikle ilgili problemleri görmezden gelerek yok saymaktadırlar. bu durum da sorunun tanımlanması açısından zaman kaybı oluşturmaktadır. danışmaya gelen çiftlerde gözlemlenen bazı durumlar şu şekildedir;
- yetersiz cinsel bilgi
- cinsel mitler (tabular; yanlış inançlar ve bilgiler)
- cinselliği önemsememe
- kendisini tanımama
maalesef ki; danışanların yaşları ne olursa olsun; hayat tarzları ne olursa olsun kültürel olarak yukarıda sayılan durumlar özellikle karadeniz bölgemiz için hemen hemen aynıdır. insanlar kendilerini; vücutlarını ve vücutlarında olup bitenleri görmemekte ve tanımamaktadırlar. Cinsel işlev bozukluğunu kendilerine yakıştıramamakta ve bu nedenle bir savunma mekanizması olarak görmezden gelme durumundadırlar. eşleri ile cinsel istek ve arzularını paylaşamamaktadırlar. çünkü bu durum bizlerin savunmasız olduğumuz yerimizdir. bir danışanım "eşimi hiç çıplak görmedim" diyerek dert yandığında bu problemin gerçek hayatta nasıl cereyan ettiğini tecrübe etme fırsatını bulmuştum.
Doyum sağlayıcı bir cinsel birleşme için bazı teknikleri bilmek gerekmektedir. Cinsellik sadece cinsel birleşmeden ibaret değildir. Çiftlerin birbirlerini binsel birleşme için hazırlamaları gerekir. Bunun ön şartı ise ön sevişmedir. Özellikle kadınlar için daha da önem arz eder. Zira kadınlar için cinsel heyacan için erkeklere göre daha uzun zamana ihtiyaç vardır. Bu da ön sevişmenin önemini daha iyi açıklamaktadır. Bununla beraber verimli ve doyum sağlayıcı cinsellik için beş aşamanın oluşması gerekir. Bunlar; ön hazırlık; cinsel uyarı; dilatrasyon (vajinanın üst kısmının genişlemesi); orgazm (cinsel doyum) ve rahatlama evreleridir (Hessel; 1992: 28).
Bir başka tanım da şu şekildedir; kişinin evlilikteki gereksinimlerini karşılama derecesine yönelik algısıdır (Tezer; 1996: 1).
Evlilik doyumu için cinsiyet faktörü önemlidir. Evlilikten doyum sağlama cinsiyete göre değişkenlik göstermektedir. Bu durum kadınların daha duygusal olmaları ile açıklanabilir (Üncü; 2007: 39).
Evlilik doyumunu etkileyen kuşkusuz bir çok etmen vardır. Bu etmenlerden belki de en önemlisi cinselliktir. Eşlerin cinsel açıdan uyumlu olması; cinsellikten doyum sağlamaları ve cinsel açıdan hazırbulunuşlukları eşler arasındaki ilişkiyi ve dolayısı ile de evlilik doyumunu etkileyecektir.
Evlilik doyumu çocuksuz çiftlerde ve çocukların evden ayrıldığı ileriki yıllarda görece daha yüksek seviyede ve bakıma muhtaç; öz bakım gerektiren çocuğa sahip ebeveynlerin evliliklerinde ise en düşük seviyededir. Kadınların evlilik yaşamından hissettikleri doyum ise “u” şeklindedir. Şöyle ki; kadınların evlilik doyumları aile içinde en fazla katkıda bulundukları dönemde düşükken evlilik yaşamına katkı sağlamadıkları dönemlerde ise yüksek olarak belirlenmiştir. Cinsiyet parametresine göre değerlendirildiğinde ise erkeklerin genel olarak evlilik doyumlarının kadınlara nazaran daha yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Akt. Üncü; 2007: 40).