Evet… Bugün ilginç bir konuya değinerek çevredeki yardım yapma duygusunu sömüren insanlardan kaynaklı ne halde olduğumuza değineceğiz.
Hemen hemen iyi olmak ve iyi insan olmak için ilerlenen yoldaki kişilerin çok kez başına geldiği bir durumdur.
Öncelikle nedir ve kimdir bu Otlakçılar; onları bir tanıyalım. Otlakçı halk arasında kullanılan ve başkasının olana ajitasyon yöntemiyle ulaşan; polis için dolandırıcı adını almayan ancak davranış olarak dolandırıcılık yapan bireylere Otlakçı denir. Kendileri hayatımızın her noktasında bulunabilir.
Zaman zaman bindiğiniz otobüste cebinde olan bütün 20 lirasını bilip "pardon bana da basar mısınız" diyerek; akbilinizi sömürdükten sonra "sadece 20 TL var. Bozabilir misiniz?" diyerek suratınıza bozamayacağınızı zaten bilen alaycı bir gülüş sahibi birey olarak 20 saniye size gösterilen 20 TL yi cebine atıp otobüsün arkasında yumulan şahıs olarak karşınıza çıkar.
Bu şahıs maalesef o sıra sizden 2;30 TL çalmamıştır. Yaşadığınız bu kandırılmışlık ve hayal kırıklığı ile bir daha otobüslerde bu konuda kimseye yardım etmeyeceğinizin yeminini yaptırmıştır. Aslında sizden 2;30 TL den çok değerli bir şey çalmıştır bu şahıs. İnsanlara olan güveninizi…
Basit bir olay olan bu durum birçok kişinin başına geldiği için bireyler cebindeki akbilini; parasını paylaşmamayı öğrenmiştir. Kandırılma korkusundan ihtiyacı olana yardım edememeyi; yardım etmenin aptallara mahsus bir davranış olduğunu öğrenmiştir.
Yardım etmek şu hayatta zevk alabileceğiniz en güzel hisleri ve hormonal hareketliliği bize yaşatacakken bize bu olay atakta durmayı; insanlara güvenmemeyi; her insanın her an kendisini kandırabileceğini öğretmiştir.
Peki 20 lirasını 20 saniye gösteren ve ihtiyacı olmadığı halde yersizce başkalarını kullanan bu bireyi ele alalım. Maalesef ki pişman olmak; utanç duymak ve çekinmenin aksine arkadaşlarına size gösterdiği 20 TL yi gösterirken "oğlum bir aydır şu para ile yaşıyorum biliyor musun" havasını atıp; bunun övünülecek bir durum olduğunu zannetmektedir.
Bu nitelikli dolandırıcı olan dilencilerden farklı olarak öğrencilik dönemlerimizde akbilimizin bittiği ve paramızın olmaması sebebiyle yolda kaldığımız çok olmuştur. Bu öğrencilikte birçok kişinin başına gelebilecek bir durum. O esnada birinden akbil istemek en son çareniz olacağı için; isteme anındaki mahcubiyet ve açıklama ise genelde "afedersiniz; akbilim boşalmış ancak paramda yok.Sizden akbil rica edebilir miyim" şeklinde veya şoföre durumu izah ederek olmuştur. Bunu yapan kişinin suratında bir mahcubiyet; hatta boşalan koltuğa bile oturmaya çekinmek gibi davranışlar görürsünüz. Ancak Otlakçı stiline sahip akbil canavarları ise suratlarında alaycı bir gülüş ile ellerinde 20 TL ile size bakar. Önce akbilinizi bastırır; size geri dönüşü olmayan yola sokar ve size durumu sonra izah eder. Oysa gerçek ihtiyaç sahibi durumu baştan izah eder ki kandırmak gibi olmasın diye.
Peki bu durumda bu şahısa ne yapacağız? Kimseye mi iyilik yapmayacağız? Aslında bu kişinin elindeki 20 TL ye jilet gibi çekip "gelenlere bozdururuz; sen şimdi her gelene tek tek sor" demek veya düzenli bozuk para taşıyıp "ver kardeşim bozayım" deyip onun bozulan suratını görmek bir seçenek olsa da temelde sarsılan güvenimizle ilgili çalışmak; insanların bizi kullandığı durumları saptamak ve sebepleri incelemek daha genel ve kalıcı bir çözümdür.
Örneğin bu otlakçıların farklı modelleri vardır. En yakınınızda; arkadaş kisvesi altında da bulunabilirler.
Gittiğiniz kafelerde hesabı fark etmeden size kitleyen; habire kullanılmış hissettiğiniz; şahsi eşyalarınızı izinsiz alan ve ancak kendi eşyalarına dokundurtmayan; borç alan ödemeyen; iş ortamında kazıklayan birçok seçenekler mevcuttur.
Aslında onların bizi her defasında kandırılmış hissettirmesine ve kandırmasına izin verende biz olmuşuzdur. Aynı davranışı tekrar etmesine rağmen onu terk etmediğimiz; konuşmadığımız; bir gün oturup durumu ele almadığımız bu kişilerle iletişimimizi aniden keserek uzaklaşırız. Karşı taraf sebebi bir noktada bilir; ama deşmek işine gelmeyebilir.
Bu kişilerin ardından yeni dostluklarında veya sabit eski dostluklarda anlatılan hikayenin ana cümlesi hep şudur "anlayacağın yine kullanıldım".
Genel soru ise "ben neden böyle olduğunu göremedim" dir.
Bu ve bunun gibi hayatımızda görmedik mi; görmek mi istemedik veya iletişim eksikliğinden mi bunlar başımıza geldi; neden bunlar benim başıma geliyor dediğimiz problemler olabilir.
Bu gibi durumlar da temele inerek güvensizliklerin sebebi; bu güvensizliği sağlayan insanları neden mıknatıs gibi kendimize çekip onları pirinçteki siyah taş gibi yakalayıp kendimize ayırdığımızı; hangi noktalardaki eksiklikler ilişkilerimizin hep böyle sonlanmasına veya başlamasına sebebiyet verdiğini araştırmalı ve o noktaları duyurmalıyız.
Eksik kaldığımızı ve tamamlayamadığımızı hissettiğimiz durumlarda bir uzmandan bu konuda yardım alabilir; çıkan yangınların neden habire çıktığını öğrenerek tüm yangınlara bir son verebiliriz.
Instagramın Mış Gibi Mutluları
Hayatımızın ve günümüz dünyasının vazgeçilmezlerinden biri haline gelen sosyal medya; yeni android telefonlarla birlikte gelişimini hızla arttırmıştır. Yeni yeni bir çok farklı uygulama ile bireylerin kendi hayatlarını ifşa etmeleri için oluşturulan mekanlar genişlemiştir.
Onaylanma ihtiyacı; beğenilme ihtiyacı üzerine doğan bu sektör kıskançlık; haset; özendirme ve karşı tarafı hiç görmese bile mutsuz etmeyi başarmanın verdiği sadistik mutluluğu kişiye yaşatmaya doğru yönlenmesine sebebiyet vermiştir.
Türkiye de dahil tüm dünya ülkelerinde zengin; durumu iyi olan; o anki ortamı iyi olan yada mutlu görünümü olan kareleri kendi arkadaş çevresinin ve hiç tanımadıklarının görmesiyle kendi içinde bir özgüveni tamamlama ihtiyacı olarak karşımıza çıkar.
Bireyler anın içinde mutlu olmaya ve anı yaşamaya değil; mutlu görünmeye mutlu olduğunu ispat etmeye ihtiyaç duyarlar.
Başkalarına ispatlanan bu mutluluk aracılığı ile kendini inandırmaya ve mutsuzluğunun üstünü örtmeye çalışma vardır.
Maalesef ki gündelik işlerin yapılmasını engellemeden; depresyona; kıskançlıktan; tatminsizliğe kadar birçok soruna sebebiyet veren sosyal medya; bağımlılık kategorilerine giren bir hastalık özelliğine geçmiştir.
Sosyal medya ana sayfasında hızlıca gezinen; hiçbir şey görmese de sebepsizce giren; girme davranışını kontrol etmekte zorlanan birey sayısı gittikçe artmaktadır.
Bireyler mutluymuş gibi görünen kişisel hatta bazen mahrem hayatlarını paylaşmadan önce ortam hazırlama gibi bir davranışa geçerken bir çok fotoğraf çekildikten sonrada anın içinde fotoğraf seçme; filtreleme; yazılar yazma hatta kendi aksinin çok ötesinde makyajlama ve photoshop teknikleri ile süzgeçten geçirme tekniklerinden sonra paylaşımının kimler tarafından beğenildiğini de takip eder.
Amaç anı yaşamak olmadığı gibi; yaşanamamaktadır da… Beklentinin altında beğeni; beğenmesi beklenilen kişinin beğenmemesi gibi durumlarda demoralize olan ve çökkünleşen birey beğenme sayısına göre mutluluk yaşar ama anı yaşayamaz.
Karşı tarafa haset ettirme; özendirme amacı taşıyan bu paylaşımlar; fotoğrafı gören bireylerde de kendi elindekiyle tatmin olamama; daha iyisine kolay ulaşma veya başkalarının elindekini karalama veya yok etme gibi tehlikeli; kendine ve çevresine zarar veren davranışları ve duyguları ortaya çıkartmaktadır.
Sizde kendinizde veya çevrenizde bu duruma benzer bir şey görüyorsanız erkenden önlemini alarak sosyal medyadaki aktifliğinizi kendi ruh sağlığınız için azaltabilirsiniz. Günlük paylaşımlarınızı ve başkalarının sosyal medya sayfalarında dolaşma süresini düşürerek ve kendi fotoğraflarınızı paylaşma sıklığını indirerek daha sağlıklı bir yöne doğru ilerleyebilirsiniz.
Eğer bunu fark etmenize rağmen engel olamıyorsanız bu bağımlılık ve hayatınızı; yaşamanızı engelleyen sorun için bir uzmandan yardım alabilirsiniz.
Mış gibi olmayan gerçek mutluluklar dilerim...