Doğduğu anda kocaman bir dünyaya savunmasız gelen bebek için annesi onun her şeyidir. Bebek dünyayı ve kendini annesi ile kurduğu ilişki aracılığı ile tanır; güvenir; sever; ait hisseder; kişiliğinin gelişimi bu ilişkiye bağlıdır. Annesi ile kurduğu ilişki güvenli; sıcak; sevgi dolu ise dünya güvenlidir; çünkü annesine güveniyordur. Anne ile kurduğu ilişki güvensiz ise anne-bebek çeşitli nedenlerle ayrı kaldılarsa (hastalık gibi fiziksel nedenlere bağlı olabilir yada anne depresyondadır; bebekle duygusal ilişki kuramıyordur) bebek için dünya güvensiz bir yerdir; çünkü dünyayı simgeleyen anne ona gereksinim duyduğu ilgi; şefkat; yakınlık göstermiyor; çocuk için hayati önemi olan anne-çocuk bağını onunla paylaşmıyordur.
Anne bebeğin ilgi; bağlılık gereksinimlerini karşıladığı gibi aynı zamanda anne bebeğine güvenir; onun karın ağrısı ile baş edebileceğine; diş çıkartmanın acısının üstesinden geleceğine; büyüyeceğine; iyi besleneceğine inanırsa; yani anne sakin; telaşsız; kendi kaygı ve endişeleri ile baş edebilen bunları bebeğine yansıtmayan bir anne ise bebekte bir yaşına dek temel güven duygusu gelişir.
Temel güven duygusu ilk bir yaşta gelişen bir duygudur. 2.Dünya Savaşı sonrası bakımevlerinde fiziksel tüm gereksinimleri karşılanan; ama ruhsal açıdan anne ilgisinden mahrum kalan bebeklerin öldüğü fark edilmiştir. Bu bakımevlerindeki bebeklerden zayıf ve çelimsiz olduğu halde yaşamda kalabilen bebek gözlemcileri şaşırtmıştır. Çok minik olduğu için bakıcısı tarafından şefkat duyguları ile sevilen bu bebek yaşamaya devam etmiştir. Bakıcı kadın özel ilgi duyduğu bu bebeği sırtına bağlıyor ve işini bebek sırtında iken yapıyordu. Bakıcı kadının gözünde kendini gören bebek yaşama tutunmuş; diğerleri ölmüştü.
Bağlanma kuramcılarına göre bağlanmak; başka bir kişiden yakınlık bekleme eğilimi ve bu kişi yanında olduğunda bireyin kendini güvende hissetmesidir. Bunun temeli de anne-bebek arasındaki ilişkide yatar. Yaşamın ilk dokuz ayında geliştirdiği emme; sokulma/uzanma; bakış; gülümseme; ağlama bebeğin başlıca bağlanma davranışlarıdır. Bu davranışlar büyüdükçe çocukta belli düşünce ve inanç kalıplarına dönüşecek ve ilk üç yaşta öğrendiği bu dünyanın izleri tüm yaşamını etkileyecektir. Kişinin erişkin olduğunda başka insanlarla kuracağı ilişkinin niteliği; doyumu; bu kişinin ilk üç yaşta anne ile kurduğu bağlanma ilişkisinden çok etkilenir.
Anne-babalar ya da çocuğa bakmakla yükümlü diğer bireyler bu bakımı görev gibi algılamaz; çocuğun duygusal gereksinimlerini de göz önünde bulundururlar; ondaki ruhsal gelişimi fark ederlerse çocuk ve yetişkinler arasındaki bağ güçlenirken; çocuğun benliği; özgüveni; kendine saygısı da gelişir.
Temel güven duygusunu ilk bir yaşta kazanırken; kişilik gelişiminin büyük bölümü; bazı kuramcılara göre %’de 90’ ilk üç yaşta oluşmaktadır. İlk üç yaş çocuğun anneye en çok gereksinim duyduğu yaşlardır. Annenin çocukla en çok ilgilenmesi gereken yaşlar.
Peki çalışan anneler ne yapsın; bebeğini üç dört aylık bırakmak zorunda olan anneler. Hiçbir bakıcı annenin yerini tutamaz; çünkü bebek o özel bağı sadece anne ile kurabilir. Toplumda kadınların üretime katkısı yadsınamaz; annenin işe gereksinimi; bebeğin de anneye neredeyse çaresizce gereksinimi varken bu denklemi herkesin yararına çözmemiz gerekir. İşyerleri; mahalleler; şehirler; ülkeler; kısaca tüm yaşam çalışan anne ve bebekleri düşünerek şekillendirmelidir. Anne bebeğine bakabilmek için daha uzun ücretli izin hakkına sahip olmalı; bebeğini işyerindeki kreşine götürebilmeli; Avrupa’da olduğu gibi isterse çocuk iki üç yaşa gelene dek yarım mesai; ücretsiz izin ama dönüşte iş güvencesi gibi hakları olmalıdır. Sürekli insan haklarından; çalışan haklarından; öğrenci; engelli haklarından; işveren haklarından söz ederken tüm bu insanların hepsinin ortak özelliği bir zamanlar hepsinin de çocuk oldukları ve anneye gereksinim duyduklarıdır.
Devlet çocuk ve annenin haklarını yasalarla güvence altına almalı; annelerin ücretli izin süresini uzatırken; ücretsiz izin hakkını kullanan anne izin bitimi işine dönebilmeli; çalışan anneler için işyerinin içinde kreş olmalı; işyeri çok küçükse gün içinde çocuğuna ulaşabileceği şekilde kreşler olmalı. Büyük işletmeler zaten kanunen kreş açmalı; çok küçük işletmelerde anneler çocuklarını işletmenin bulunduğu yerdeki kreşe verebilmeli. Küçük işletmelerde çalışan anne çocuklarının kreşlerinin açılması yerel yönetimlerin sorumluluğunda olmalı. Yerel yönetimler ayrıca yarım gün okula giden çocuklara sahip çıkmalı; açacakları etütler ile çocukları sokağın tehlikelerinden uzaklaştırmalıdır. Aile ve Sosyal Politikalara bağlı İl Müdürlükleri aracılığı ile tüm bu yerlerin kontrolü yapılmalı; aynı okuma hakkı gibi çalışan annelerin çocuklarına güvenli bir yer sağlanırken; anne ve bebeğin annenin çalışma saatlerinde buluşması da güvence altına alınmalıdır.