Biricik yavrumuzu kişilikli bir birey olarak yetiştirmek istiyorsak; sorumluluklarını zamanı geldikçe ona devretmeliyiz
· Dünyamızın merkezi sevgili yavrumuz okula başladığında bir birey olmaya hazır mı?
· Dünyamızı yavrumuza endeksledik. Peki; onun alışkanlıklarına göre ayarlanmamış; ortak yaşam için hazırlanmış bir sisteme uyum sağlayabilecek mi?
· Aile içinde en güzel; en sevimli; en ilgi çekici kendisiyken; artık herkes gibi olduğu bir toplumsal grup içinde özgüvenini koruyabilecek mi?
Bu soruların yanıtları hepimiz için merak konusu.
Günümüzün yoğun ve zor şartları; çalışan bir anne; yüksek eğitim giderleri ve benzer bir çok nedenle pek çoğumuz için yapabileceğimiz tek çocuk şansımız var. Bu demektir ki;doğduğu andan itibaren dünyamızın merkezi haline getirdiğimiz çocuğumuzu birçok zorluk bekliyor olacak.
Çocuğumuzun ilk sosyal çevresini; zaman zaman gerçekleşen eş dost toplantıları; akşam üzeri çıkılan düzenli bahçe saatleri ve çoğu zaman bizim çocuğumuz gibi tek olan diğer çocuklarla kurulan; saatleri belli; sınırlı arkadaşlıklar oluşturur.
İşte; tam da bunların ardından sırça köşkten çıkış ve anaokulu eğitimi gelir. Üstelik o güne dek; hemen hemen her şeyin kendisine uygun olarak ayarlandığı bir dünyadan ilk gerçek çıkıştır bu.
Peki; istediği an; istediği oyuncakla oynadığı; sevdiği yemekleri yiyebildiği; bireysel desteğe ihtiyaç duyduğu her an; kendi süper kahramanının yardıma koştuğu dünyasından gerçek hayata adım attığı anaokulunda onu neler bekliyor?
Artık; özel ve kimsenin dokunmadığı süslü fincanı yerine; birbirinin tıpa tıp aynı fincanlardan biriyle sütünü içecek. Kahvaltıda herkesle beraber yiyeceği standart kahvaltılıklar onu bekliyor olacak ve öğle yemeğinde en favori yemeği köfte-makarnanın yerini etli taze fasulye alacak. Ayrıca; ilk öğlen uykusunda; bugüne kadar hiç düğmelerini iliklemediği pijamasının düğmelerini ilikleyip; uyumak zorunda…
Listeyi biraz daha uzatıp; tuvalet sonrası yapmak zorunda olduğu bireysel temizliği de ekleyebiliriz.
Belki de fiziksel ihtiyaçlar; yaşadığı bireysel zorlanmanın yanında çok hafif kalacak. Tam oynamak için elini uzattığı oyuncak başkasının elinde olduğu için gereken sıra beklemeler; her yaptığı şeyin alkışlanmasına alışık olduğu halde becerisini göstermek ya da soru sormak için diğer arkadaşının sözünün bitmesini beklemek zorunda kalması… Tüm bunlar; belki de ilk kez karşılaştığı gerçek dünyanın acı ve katı kuralları olacak.
Hal böyle olunca; onun için; her önünden geçtiğinde ne zaman başlayacağını sorduğu oyun ve arkadaş cenneti anaokulu; artık gitmeyi pek de istemediği bir yerdir artık.
Tüm bu olası sorunların minimum düzeyde yaşanması içinneler yapılabilir?
Anneanne; babaanne ve dedelerin olaya yaklaşırken kullandıkları; “Yemeğini kendi kendine yiyemeyen yetişkin gördün mü? Zamanı gelince yer; daha çok küçük” ya da “Annesinin giydirdiği genç kız mı var? Büyüyünce yapar; bu kadar katı olma” gibi Türk aile tipinin genlerine işlemiş bakış açıları aklımızı karıştırırken; tüm bunlarla mücadele etmek ve bunun yanında da çocuğumuzu sorumluluk sahibi bir birey olarak yetiştirmek; çok zor olsa gerek. Ancak iyisi ve kötüsüyle ömür boyu bizim çocuğumuz olmayı; kaç yaşında olursa olsun sürdürecek olan yavrumuzun yaşının gerektirdiği ve kapasitesine uygun sorumlulukları zamanında alması; daha sonra hızla artacak sorumlulukların da yine zamanında üstesinden gelebilmesinin bir anlamda garantisidir. Zira beş yaşında; beş yaş sorumluluğu taşımayan bireyin; on beş yaşında da on beş yaş sorumluluğu alması beklenemez. Yetişkinlik çağında; yetişkin bir insanın taşıması gereken sorumlulukları da taşımasının beklenemeyeceği gibi… Tıpkı ünlü atasözünün dediği gibi; “İnsan yedisinde neyse; yetmişinde de odur.”
Bunu nasıl sağlayacağız?
Çocuğumuza geleneksel çocuk yetiştirme metotlarıyla yaklaşmayı en uygun yol olarak seçmiş olabiliriz; ancak bu süreçte yaptığımız ve doğruluğuna inandığımız davranışların bazıları; daha sonra sorun olarak karşımıza çıkabilir.
Öncelikle yazılı basında ve uzman kitaplarında yer alan; çocuğun gelişim dönemlerinde ne gibi sorumluluklar alması gerektiği ve bizim bu sırada nasıl davranmamız gerektiğini anlatan kaynaklardan yararlanarak başlayabiliriz. Bu kaynaklar bize; çocuğumuzun dönemsel özellikleri; yaş ve kapasiteye göre hangi sorumlulukları alabilecekleri gibi bilgiler sunar.
Anne baba olarak bizler; çocuğumuzun yaşına göre taşıyabileceği ve hatta taşıması gerekli olan sorumlulukları; zamanı geldikçe ona devretmeliyiz. Örneğin; tuvalete tek başına girmesi gerektiği dönemde; doğru yapıp yapmadığından emin olmak için ona refakat etmek yerine; onu; ufak tefek yanlışlar yapmasına aldırmadan tuvalete yalnız göndermeliyiz. Hiç kimseden; hiçbir şeyi ilk denemesinde mükemmel yapmasını bekleyemeyeceğimizi unutmadan; doğru yapabilmesini istediğimiz şeyleriçin çocuğumuza birkaç deneme şansı tanımamız gerekiyor.
Unutmayalım ki: Atılan basit; ama yanlış bir adım; kişiliğini inşa etme aşamasındaki çocuk için onarılması yıllar alacak güçlükler yaratabilir. Bu konuda genellikle; son başvurulacak yöntem olarak görülen uzman yardımı; aslında seçilecek hızlı ve doğru bir yol olabilir; zira bu bize zaman kazandıracaktır.
Özetle: “testi kırılmadan;” bilgilenmeli; harekete geçmeli ve dünyamızın merkezine koyduğumuz çocuğumuzun güçlü bir karakter olarak yetişmesi için korkup; kaçınmadan gerekli adımları atmalıyız.